Bir süre önce, 19 Temmuz davalarından bahsederken yine bu siteden şöyle yazmıştım:
“Son yıllarda ülkemize dayatılan neo liberal politikalar, dünyanın başka coğrafyalarında olduğu gibi direnişi, dolayısıyla da polis şiddetini ve devlet baskısını da beraberinde getirmekte…
Ülkemizin kendine özgü koşullarından ötürü, özelleştirmelerin yanına asimilasyon, yoksullaştırmanın yanına dini gericilik, iradeyi gasp etmenin yanına halka hakaret etmek de eklenince, ilerici ve onurlu insanların öfkesi kaçınılmaz olarak büyüyor.
Öyle sokakları doldurup taşıran, ortalığı kırıp geçiren, toplumun geneline bulaşmış kitlesel direnişler yaşanmadı daha, şimdilik…
Ama egemenler, henüz cılız da görünse, her türlü baş kaldırıyı ellerindeki tüm araçlarla sindirmeye çabalıyorlar.
İşte bu çerçevede son yıllarda sendikacılara, dernek üyelerine, parti üyelerine, eylemcilere açılan pek çok siyasi davaya tanıklık etmekteyiz.
Bahaneleri, polisi görevinden men, polisi darp, kasti hasar vb. olan bu davaların çoğu, toplumsal meşruluğu olan eylemlerde, polisin eylemcilere saldırıp şiddet uyguladığı tarihlere denk geliyor.
Göç Yasası eylemleri, Doğu Akdeniz Koleji’nin özelleştirilmesi, KTHY önünde Tayyip Erdoğan’ın protesto edilmesi gibi…
Hatta yaya geçidinde yavaş yürüme sebebiyle dahi dava açılıp geri çekildiği de oldu…”
19 Temmuz davaları, davalıların ve avukatlarının dirayetli duruşları ve mahkemenin, halkın haklarına ve özgürlüklerine vurgu yapan adil tavrı neticesinde, eylemciler açısından zaferle sonuçlanırken, polis ve savcılığın hanesine hukuksal bir hezimet olarak yazılmıştı.
Bugünlerde ise yeni bir siyasi dava gündeme getirildi. Dava yeni olmakla birlikte davaya konu olan eylem neredeyse dört yıl öncesine dayanmakta! Sadece bu bile polis teşkilatının ne kadar ciddi ve titiz çalıştığının bir göstergesi aslında…
Siyasi davaları toplumsal bir mesele olarak takip eden yargilaniyoruz.org sitesinin haberine göre davanın içeriği ve seyri şu şekilde:
“Hatırlanacağı üzere, TC Hükümeti tarafından dayatılan ekonomik pakete karşı toplumsal varoluş mitinglerinin devamı olarak 7 Nisan 2011 tarihinde Meclis önünde kitlesel bir protesto gerçekleşmişti. Sendikaların çağrısıyla yapılan bu eylemde, dikkati çeken bir unsur da sivil giyimli olan ancak eylemci olmadıkları tahmin edilebilen bazı kişilerin eylemcilerin arasına karışması ve yaptıkları provokasyon neticesinde arbede yaşanmasına sebep olmalarıydı. Üzerlerinde polis üniforması veya yeleği bulunmayan, isimlik taşımayan fakat daha sonra polis oldukları öğrenilen bu kişiler, eylemin içerisinde yer almış ve eylemcilerin güvenliğini ve eylem yapma hak ve özgürlüklerini tehlikeye atmışlardı.
Aradan üç yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, batırılan KTHY çalışanı Tarkan Atakan aleyhine, söz konusu eylemde işlendiği iddia edilen “Polis’i Darp, Görevinden Men, Sulh ve Sükunu Bozma, Sulh ve Sükunu Bozması Muhtemel Davranışta Bulunma, İtale-i Lisan (Sövme)” suçlamalarıyla dava açılmıştı. Tarkan Atakan’ın suçlamaları kabul etmemesi üzerine ise duruşmaya başlanması için 23, 26 ve 27 Ocak 2015 tarihlerine gün verilmişti.
Sanıktan alınan bilgiye göre, 23 Ocak tarihinde, savcılığın, resmi olmayan bir şekilde polisi darp ve görevinden men suçlamasını geri çekmeyi ancak diğer davaları ileri götürmeyi teklif etmesi üzerine dava yeni bir aşamaya girdi. Sanığın bu teklifi kabul etmemesi ve avukatının da duruşmada hazır bulunamaması üzerine “müdafaa kutsal bir haktır” diyen mahkeme duruşmanın 26 ve 27 Ocak tarihlerinde saat 11.30’da yapılmasına karar verdi.
Batırılan KTHY çalışanları da mahkemeye gelerek eski çalışma arkadaşlarına desteklerini belirttiler.”
Toplumun her kesiminde huzursuzluk büyümekte… Bursu yatmayan öğrencilerden, hakkını alamayan çiftçilere, hayat pahalılığı bir anda kaldırılan kamu emekçilerinden, sendikasız ve güvencesiz çalışan özel sektör çalışanlarına, göç yasası mağdurlarından özelleştirme ile geleceksizleştirilenlere varıncaya dek, canı yanan insanlarla dolu bir ülkedeyiz artık. Hak etmediği yaşamlara zorlananlar, çareyi haklı olarak sokakta aradıkça da polisler, davalar, mahkemeler çıkmakta karşımıza. Çeşitli bahaneler ve zaman zaman polis teşkilatını traji-komik duruma düşüren mesnetsiz iddialarla bizleri teker teker alıp mahkemelerde “süründürmek” istiyorlar. Mücadele çetinleştikçe daha da isteyecekler… Polisin asıl görevi, halkın eylem yapma hak ve özgürlüğünü sağlamak ve eylemcilerin güveliğini sağlamakken, eylemcilerin arasına karışarak kavga çıkaran kişilerin bulunduğu, hatta rütbe aldığı bir teşkilattan hak hukuk beklemek mantığa aykırı düşecektir zaten. Onların yapabileceği, yargilaniyoruz.org sitesinde vurgulandığı gibi provokasyon yapmak veya zeytinyağı gibi üste çıkmaya çabalamak olacaktır. Ancak, gözlerinden kaçan bir şey var; son yıllarda, bu gibi siyasi davaların kişisel rahatsızlık vermediğini, sürünmek değil bilakis, toplumsal hak arayışında bir eylem biçimi olarak büyümek olduğunu göremiyorlar. İlerci sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin de dayanışmasıyla, siyasi davaların sanık kürsüleri, hakların, özgürlüklerin ve adalet talebinin yükseltildiği birer halk kürsüsüne dönüşüyor.
Pazartesi günü, bu halk kürsüsünde yine halktan; senden, benden biri, hepimiz adına orada olacak…
Nazen Şansal – Baraka Kütür Merkezi aktivisti
Önerilen şarkı: http://youtu.be/BA_Bl1ys8Bc
Önerilen facebook sayfası: https://www.facebook.com/events/988914251122977/988927261121676/?notif_t=plan_mall_activity
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.