Geçen bir aylık süreye baktığımızda ülkemiz adına önemli gelişmelerin bir anda su yüzüne çıktığını görüyoruz.
Neler olduğuna kısaca bakacak olursak;
Kısa bir süre önce aradığı kıvılcım arayan ve bunuMaliye Bakanı Serdar Denktaş’ın ateşlemesiyle bulupbozulan CTP, HP, TDP ve DP dörtlü koalisyon hükümeti;
Hemen ardından TC Elçiliğinin doğrudan müdahalesiyle birlikte kurulan yeni UBP, DP hükümeti;
Ersin Tatar’ın bu süreçte yaşadığı heyecan ve “mağrur” tavrı ile Başbakan olduğu ilk anda Cumhurbaşkanı Akıncı’ya “ayar vermekle” başlattığı demeç savaşları;
Kudret Özersay’ın Dışişleri Bakanı olarak Anastasiadis’le sözde “sosyal” bir görüşme gerçekleştirip yemek yemesi;
Heyecanını bir kat daha artıran Ersin Tatar’ın, Ankara ziyaretleri ve 40 yılı aşkın süredir kapalı halde duran Maraş’ı bir anda açmak istediğini söylemesi;
Şaşkınlık yaratan bu söylevi Ankara ile görüşerek dile getirdiğinin altını çizip, bölgeyi kktc’nin kontrolünde, yeni yatırım merkezi olarak sunup Las Vegas’a benzetmesi;
Ve bir süredir HP ve dolayısıla Kudret Özersay’ın yüksek sesle dile getirmeye başladığı iki ayrı devlet modeli…
Tüm bunlar ve çok daha fazlası, ister gerçekten hedeflensin, isterse de daha önemli gündemleri perdelemek için kamuoyuna sunulsun, bütüne dair hiçbirşeyi değiştirmiyor.
Belli ki bir takım dengeler değişiyor ve yeni planlamalara gidiliyor.
Ama bu planlamaların içerisinde Kıbrıslı Türk halkının iradesini temsil eden herhangi bir olguya rastlanmıyor.Çizilen planda pervasızca egemen anlayışın çıkarları doğrultusunda hareket ediliyor.
Örneğin, savunulsun ya da reddedilsin; kktc denen yapının seçilmiş bir Cumhurbaşkanı vardır. Görevlerinden bir tanesi de Kıbrıslı Elen liderliğiyle Kıbrıs Sorununun çözümüne yönelik görüşmeler gerçekleştirip Kıbrıslı Türk halkını “temsil” etmektir. Halk ile Cumhurbaşkanı arasında son dönemde herhangi bir husumet olmadığını yukarıda ifade edilenle birlikte hesaba katacak olursak; atılan adımların halka rağmen atıldığı rahatça söylenebilir.
Tarihten bu yana arada kalmışlığı hemen her dönem yaşayan, kendi söz yetki karar ve iktidar mücadelesinin önünde ayrılıkçı ve işbirlikçi zihniyetleri bulan Kıbrıslı Türk halkı son günlerde yaşanan bu gelişmelerle yinegöz ardı ediliyor.
Bir yanda Ankara’nın seçip belirlediği yolda ilerlemeyi kendisine görev bilen Özersay ve Tatar, diğer yanda halkına hükümet ettiği hiçbir dönemde dürüst olmayıp, neo-liberal döneme uyum sağlayan CTP ve onun dümen suyundan hiç çıkmayan TDP.
Söz konusu yapılarda farklı bir noktada duran Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, yaşananlarla ilgili yaptığı açıklamalarla halkın yüreğine su serpse de; Kıbrıs Sorununa dair bilinen kalıp sözlerin dışına çıkmayıp, arzuladığı halde somut bir adım atamadı.
Bu da çözüm ve barış istenci ne kadar fazla olursa olsun, halkın örgütlü gücünü arkasına alamayan hiçbir mücadele çözülemeyeceğini bir kez daha göstermektedir. Herhangi bir kişi veya odak bize kurtarıcı olarak gelmeyecek. Dışarıdan gelen müdahaleler ada üzerinde çizilen planlar ada halklarını göz ardı ediyor. O nedenle bizlerin ortaya koyduğu mücadele ne kadar büyürse halkın kendi sözünü söyleyebileceği günün mesafesi de o kadar yaklaşacaktır.
Bu nedenle karar vermeliyiz. Her dönemin “adamları” olup halkının iradesini yok sayanların yanında mı duracağız yoksa kendi yolumuzu mu yürüyeceğiz.
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti