Aralık ayı ile birlikte Covid-19 salgını ülkemizde tekrardan hızla yayılmaya başladı. Sanırım bu virüsü iki kez kontrol altına almayı başarıp da tekrardan yayılmasını durduramayan sayılı ülkelerdeniz. Hatta belki de tekiz. “Yayılmasını durduramayan” cümlesi aslında çok da doğru değil. Ülkeyi yönetenler, Koronavirüsün tekrardan artması için deyim yerindeyse ellerinden geleni yaptılar desek daha doğru olacaktır.
Sürecin başından beri Koronavirüs ile mücadelede sermayeye dokunamayan hükümet edenlerin, yurt dışından üç günlüğüne gelenler için karantinasız giriş kararı ile sonunda tekrardan patladık. Olacak olan oldu; ama alınan kararlardaki tezatlıklar yine tartışılır durumda… Sağlık Üst Kurulu’nun almış olduğu Kıbrıs’ın güneyine iş için giden kişilere yönelik kapıların kapatılması kararı ise birkaç gündür en çok konuşulan konulardan biri… Öncelikle en baştan beri Pandemi ile mücadeleyi Sağlık Üst Kurulu’nun yönetmesini savunan biri olarak bu kurulun, kararlarını belli bilimsel verilere dayanarak aldığını düşünüyorum. Bu anlamda da güneye geçmenin Pandemi ile mücadeleyi tehlikeye sokacağı noktasına -kurul kararlarına güvenerek- katılıyorum. Ancak bu durum, orada çalışan ve ailelerini geçindiren emekçilerin sıkıntılarını gözardı edebileceğimiz anlamına gelmemeli. Sağlık Üst Kurulu, Pandemi ile mücadeleyi düşünerek kararlar alıyor kuşkusuz; ancak alınan kararlar neticesinde bundan ekonomik olarak etkilenecek kesimlerin durumunu gözetip bunlar için çözümler üretecek olan da pek tabi ki hükümettir. Ancak görüldüğü gibi hükümet edenler hiçbir şey yapmamakta, ekmek derdinde olan emekçilerin sorunlarını gözardı etmeye devam etmektedir. Kıbrıs’ın güneyinde çalışan emekçilerin, son alınan geçişlerin yasaklanması kararına karşı yaptıkları eylemlerden sonra Başbakan, konu ile ilgili birkaç öneride bulundu. Peki bu önerileri yapmak için bu insanların iş, ekmek gailesi ile yılbaşı arifesinde sokaklara dökülmesi mi gerekirdi? Alınacak karar öncesinde hiç olmazsa emekçilerin iş yerleri ile konuşmasına fırsat verilmeliydi. Bu arada çalışanlar ile görüşüp, emekçilerin sıkıntılarının asgari düzeye ne kadar indirilebileceği ile ilgili emekçilerle birlikte karar verilebilirdi. Ancak her zaman olduğu gibi sermaye ile ilgili kararlarında istişare yöntemini kullanmaya devam eden hükümet, emekçiler ile ilgili kararlarında “yaptım oldu” şeklinde davranmaya devam ederek halkı yine yanıltmadı.
Bırakın önünü, burnunun ucunu dahi göremeyen UBP-YDP-DP azınlık hükümeti, son zamanlarda artan vakalar ile okullarda yaşanacak olan kaosu hala öngöremiyor. Salgının hızlandığı bir ortamda bazı yerleri kapatırken okulları açık tutmak şu an için risk almaktan başka bir şey değildir. Geçtiğimiz günlerde Girne’de bir öğretmenin Koronavirüs testi pozitif çıktı. Birçok öğretmen ve öğrenci de temaslı durumunda… Okullarda ipin ucu kaçarsa, bunu kontrol altına almanın çok zor olacağı da aşikar. Kış dönemi, gribal enfeksiyon riskinin hem en yaygın olduğu dönem hem de öğrenciler, bu riskten en fazla etkilenecek kesimin başında… İşte böyle bir dönemdeyken okulların ara tatil dönemini öne çekmek alınabilecek en doğru kararlardan biri olacaktır. Böylece belki de salgın tekrardan kontrol altına alınabilecek ve eğitimde herhangi bir kayıp olmadan Şubat başı tekrardan eğitime kaldığı yerden devam edebilmenin koşulları yaratılacaktır. Ancak şu anki gibi bir durumda, virus okullara yayılırsa tekrardan okulları açamama durumu ile de karşı karşıya kalabiliriz. Bu yüzden eskilerin Maliyecisi, şimdiki zamanın Eğitim Bakanı’nın ezberden konuşmayı bırakıp, yanındaki eğitim uzmanları ile birlikte durum değerlendirmesi yapması gerekmektedir.
Önümüzde yeniden hızı tehlikeli bir şekilde artan salgın var. Ancak bundan önceki dönemlerde salgına yönelik önlemleri emekçiler aleyhine dokunarak alan iktidar sahipleri bilsin ki artık gelinen noktada ne esnafında ne de işçisinde dokunulacak bir hal kalmıştır. Artık çok sevdiği sermaye dostlarına dokunma zamanı gelmiştir. Pandemi sebebi ile yoksullaşan halk için bazı ülkelerde yürülüğe konulan, bazı ülkelerin ise gündeminde bulunan ultrazenginlerden “Servet Vergisi” alınması durumu ülkemizde de elzem ve bir o kadar da meşrudur.
Bu Pandemi süreci elbet bir gün geride kalacaktır. Oysa yıllardır geçmeyen bir “pandemi” varsa, o da emekçiyi her koşulda soymaya çalışan kapitalist sistemin ta kendisidir. Onu yıkacak olan ise kuşkusuz emekçilerin örgütlü birliği ve mücadelesidir.
Onur Bütüner
Baraka Aktivisti