Bağımsızlık Yolu Partisi Kurucu Üyesi Celal Özkızan, seçim sonuçlarından Türkiye kökenli göçmenlerin sorumlu tutulmasını eleştirdi.
Ancak, Akıncı’ya destek vermiş, dahası uzun zamandır çözüm ve barış mücadelesi için elinden geleni yapan çok sayıda Türkiye kökenli (veya ailesi Türkiye kökenli olan) Kıbrıslı Türk de vardır. Aynı şekilde, Kıbrıslı Türklerin iradesini Erdoğan’a pazarlamak için sabah akşam durmaksızın çalışan “orijinal” ve yedi soyu Kıbrıs kökenli olan pek çok Kıbrıslı Türk de vardır. Mesele kimlik meselesi değildir yani.
“İrademiz” dediğimiz şeyin “orijinal Kıbrıslılara” tapulanmış olmadığını, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan ve burayı vatan gören herkese, ve özellikle de emekçilere ait olduğunu, ancak bunu kabul edip bu yönde bir siyasi zihniyet ve pratik ortaya konularak kalıcı ve anlamlı bir dönüşüm gerçekleştirilebileceğini artık anlamamız gerekir.
Lafı dolandırmadan söyleyeyim, bu toplumun daha güzel yerlere gelebilmesinde UBP zihniyeti ne kadar büyük bir engelse, sabah akşam “kimlik politikası” yapan, bu toplumun birer parçası olan insanları dışlayan zihniyet de o kadar büyük bir engeldir.
Açıklama şöyle:
Seçim sonuçlarıyla ilgili değerlendirmeler yapılmaya başlandı, yapılmaya da devam edecek. Ben, duygusal bir ruh haliyle yazılmış bireysel çıkışlar yerine örgütlü bir biçimde dile getirilmiş, kolektif bir aklın ve sakin bir ruh halinin ürünü olan değerlendirmelerden yana olduğum için, sıcağı sıcağına ve “kişisel” düzeyde bir şeyler yazma taraftarı değilim. Tek bir nokta var sadece vicdanıma dokunan, onu söylemezsem vicdanım rahat etmez:
Akıncı’ya oy vermiş olup da, kaybetmenin öfkesiyle (ya da gerçekten o zihniyette olduğu için) Türkiye göçmenlerini, “yerleşikleri”, Türkiye göçmeni olan kktc vatandaşlarını hedef alan, seçim sonuçlarından bu kesimi sorumlu tutan, yetmiyor bu kesimi “irademiz” dediğimiz şeyin toptan bir düşmanı gibi gören ve aşağılayan bazı kişileri görüyorum.Baştan söyleyeyim; elbette bu ülkede vatandaşlık politikası, yasası ve uygulamasıyla ilgili çok ciddi sıkıntılar vardır ve bunlar giderilmelidir. Ancak, Akıncı’ya destek vermiş, dahası uzun zamandır çözüm ve barış mücadelesi için elinden geleni yapan çok sayıda Türkiye kökenli (veya ailesi Türkiye kökenli olan) Kıbrıslı Türk de vardır. Aynı şekilde, Kıbrıslı Türklerin iradesini Erdoğan’a pazarlamak için sabah akşam durmaksızın çalışan “orijinal” ve yedi soyu Kıbrıs kökenli olan pek çok Kıbrıslı Türk de vardır. Mesele kimlik meselesi değildir yani.
Lafı dolandırmadan söyleyeyim, bu toplumun daha güzel yerlere gelebilmesinde UBP zihniyeti ne kadar büyük bir engelse, sabah akşam “kimlik politikası” yapan, bu toplumun birer parçası olan insanları dışlayan zihniyet de o kadar büyük bir engeldir.
Engeldir çünkü
1 – “Türkiye göçmenleri” dediğiniz insanlar tek bir kalıptan çıkmış değildir. Genelleyebileceğiniz, hepsini aynı torbaya atabileceğiniz insanlar değildir. Yani yaptığınız bu genelleyici seçim sonucu değerlendirmesi sadece vicdansızca değildir, aynı zamanda Türkiye göçmenlerini “aynı torbadan çıkmış ve dışarıdan emir alan tek tip insanlar” olarak tanımladığından dolayı hatalıdır da. Daha kendi toplumunu tanıyamayan bir kişi, bırakın toplumunu ileriye taşımayı, onu geriye götürür.
2 – Kıbrıslı Türk solunun başarısızlıklarının en temel sebeplerinden biri emek ve sosyal politika temelli bir siyaset çizgisi üretmeyi başaramamış olması, ve böylece de çoğunluğu yoksul kent emekçilerinden ve gerek kentte gerek kırda konuşlanmış küçük esnaftan oluşan Türkiye kökenli Kıbrıslı Türkleri sağın kucağına kendi elleriyle itmiş olmasıdır. Normalde ilerici politikaların doğal tabanı olması gereken, kazanılması gereken yoksul emekçiler ve küçük esnaf, “emek temelli” bir noktada birleştirilmek yerine “kimlik temelli” bir noktada bölünerek sağın kucağına teslim edilmiştir. Dünyanın pek çok yerinde kimlik politikalarını sağcılar körüklerken; ilericiler, demokratlar ve sol değerlere sahip insanlar bu politikaları kırmaya çalışır. Bizde ise bu sol ve ilerici değerleri sahiplendiğini söyleyen insanların korkutucu miktardaki bir kısmı, “kimlik temelli” bir düşünce ve siyaset tarzını sürdürerek, ısrarla sağ ve milliyetçi siyasete alan açmaktadır.
3 – Elbette Türkiye kökenli Kıbrıslı Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde UBP ciddi bir çalışma yapmıştır, özellikle kırsalda ve özellikle Mağusa ve İskele bölgelerinde. Bu çalışma da sonuç vermiştir, seçime etki etmiştir. Ancak UBP ve sağ zihniyet bu bölgelerde on yıllardan beri aktiftir ve halkla iç içedir. Bir sorumlu arıyorsak, sorumlu, kazanmak için elinden geleni yapan UBP ya da UBP’nin on yıllardır düzenli olarak ilişki kurup kendi yanına çektiği bu kesim değil; seçim dönemi dışında bu bölgeleri aklına bile getirmeyen, bu bölgenin insanları arasında emek temelli siyasal çalışma yürütmeyen, onların dertlerini dinlemeyen Kıbrıslı Türk soludur. Ben iğneyi kendime böyle batırıyorum.
Hepimizin moralleri bozuldu, üzüldük, eyvallah. Ancak “Türkiye göçmenlerini” suçlamak yerine sabah akşam vakit geçirdiğiniz Facebook’tan, size benzeyen kişiler dışında kimsenin bulunmadığı kendi küçük dünyanızdan ve örgütlü mücadele asla yanaşmadan kendi kişisel çevrenizde kurduğunuz halktan kopuk ‘siyasal dünyanızdan’ birazcık başınızı kaldırıp, siyasetin ancak örgütlü bir biçimde ve her alana, her bölgeye, her insana temas ederek, nüfuz ederek yapıldığını lütfen bir zahmet öğrenin artık. Kıbrıslı Türk solu, birkaç istisnai durum ve dönem dışında İskele’ye ve yoksul/orta halli Türkiye göçmenlerine ne verdi ki bugün dönüp şikayet etme hakkını kendinde görüyor?
Hele hele on yıllardır sistematik olarak bu insanları dışlayan bir söylem tutturulmasına rağmen, bu insanların sevindirici derecede bir kısmının aktif olarak çözüm mücadelesine destek verdiği, Akıncı için mücadele ettiği ortadayken. Dönüp biraz aynaya bakalım. İki tane facebook post’u atıp sadece seçim dönemi sokağa inerek bir toplumu dönüştüremeyiz. Ya örgütlü, kurumsal, uzun soluklu, sabırlı ve kimlik değil emek temelli bir mücadeleye omuz verelim, ya da şikayet etmeyi bırakalım. Şikayet etmemize sebep olan sonucun ortaya çıkmasında bizim de payımız büyük. “İrademiz” dediğimiz şeyin “orijinal Kıbrıslılara” tapulanmış olmadığını, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan ve burayı vatan gören herkese, ve özellikle de emekçilere ait olduğunu, ancak bunu kabul edip bu yönde bir siyasi zihniyet ve pratik ortaya konularak kalıcı ve anlamlı bir dönüşüm gerçekleştirilebileceğini artık anlamamız gerekir.