Özgürlük Bulaşıcıdır! – Cansu N. Nazlı

Sözlerden
ya da mimiklerden öte bir şeyler kalacak bizden,
özgürlük arzusu
bu bulaşıcı tutkudur işte….

Gioconda Belli​

Üzerinde yaşadığımız ada yarısı, bir yandan gece kulüplerine ev sahipliği yaparken diğer yandan her geçen gün inşa edilen cami sayısı artıyor.

Pezevenkler ve Gericiler…

Lefkoşa’dan Mağusa’ya, Gönyeli’den Omorfo’ya uzanan yolda boylu boyunca uzanan binalarda seks köleliği neon lambalarla parlıyor.

Her köşeye dikilen camiler, yaygınlaşan Kur’an kursları aracılığıyla kadınları yarım gören, kadınlar üzerinde baskı ve şiddeti ören gerici zihniyet yayılıyor.

Yüce Gönüllü Patronlar…

Sistemin ikiyüzlülüğü bununla da bitmiyor. Bir vakıf tarafından yürütülen sığınma evi projesi sonlandırılırken Ticaret Odası buna finansman sağlayabileceği yönünde ‘duyarlılık’ sergiliyor ancak öte taraftan odaya üye şirketlerde çalışan kadınlar misal, ev içi şiddete uğrayıp da koruma emri almak yahut boşanma davası için belli periyotlarla mahkemeye gitmesi gerekse işini kaybetme riskiyle karşılaşıyor.

Sadece Bak’anlar…

Şiddete uğrayan kadınların güvenle barınabilecekleri bir çatı açmayan devletin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ‘bütçe olmadığı’ için sığınma evi kurmayacaklarını söylerken bir otelde 2 gün süren izaz ikramlı, yemekli, davetli sayısının çok olduğu, Türkiye’den konukların getirildiği Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı düzenliyor. Çalıştaydaki her masadan da sığınma evi talebi çıkmasına rağmen çalıştay verileriyle Bakanlıkça hazırlanan ‘5 Yıllık Ulusal Plan’da sığınma evi kurulması planlanmıyor.

Özelleştirmeye Taraf Olan Feministler…

Kendini toplumsal cinsiyet eşitliğine en duyarlı atfeden parti de hükümette olduğu süre zarfında, ilgili bakanlığı kesintisiz elinde bulundurmasına karşın ne kendi projesi olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’ni ne de sığınma evlerini kuruyor. Dahası en başta kadınları etkileyecek olan ve halkın su hakkını gasp eden TC ile yapılan Su Anlaşması oy birliğiyle ilgili komitede geçerken Meclis’in en feminist vekili de bunu onaylıyor.

Kadın özgürleşmesi için bir şey yaparmış gibi görünüp aslında kadınların ve halkın aleyhine icra edilen politikaları daha da örneklendirmek mümkün. Onların kadın özgürleşmesinin öznesi olamayacağını kanıtlama işini bırakalım da pratikleri göstermeye devam etsin.

Deniz Yıldızlarını Suya Atmak…

Kadınların ezilmesini, hem evde hem iş yerinde çifte sömürülmesini, şiddetten korunamamasını dert edinen ve bunun değişmesi için kendince evde, iş yerinde, sokakta samimiyetle hareket eden birçok insan var. Bunlardan bazıları yeni yaşam kurmaya çalışan şiddet direnişçisi kadınlara bağış toplayarak yardım ediyor. Kimisi şiddet gören yoksul kadınların koruma emri alabilmesi için gönüllü avukatlık yapıyor. Bazıları bu alanda yaşanan sorunları haber yapıyor, bazıları iş yerinde mobbinge uğrayan bir kadın arkadaşıyla dayanışıyor.

Deniz yıldızı hikayesini bilirsiniz… Okyanus kıyısında, sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize geri atan adama “Burada binlerce deniz yıldızı var, birkaçını denize atman ne değiştirecek ki” diye sorarlar. Yerden bir deniz yıldızı alıp denize atan adam, dönüp yanıt verir: “Benim için değişen bir şey yok ama o deniz yıldızı için çok şey değişti.”

Bu yapılanlar da tıpkı hikayedekine benzer, boşa değildir ancak yardım edilen, dayanışma gösterilen kimselerin yaşamlarında olumlu bir etki yaratsa da son tahlilde bir çözüm oluşturmaz. Bu yöntemle sorun çözerken sorunu yaratan sistem değişikliğe uğramadığından başkalarının da başına aynı şey gelmeye devam edecek, dahası, destek olunan kimsenin problemi köklü olarak çözülmediği için tekrarlanma potansiyeli de olacaktır.

Şiddet direnişçisi bir kadının yaşamını yeniden kurması için iş bulmasına yardımcı olsak bile, özel sektörde iş güvencesi olmadan uzun saatler düşük ücretle çalıştırıldığından tam anlamıyla ekonomik bir bağımsızlığını kazandığını ve özgürleştiğini söyleyemeyiz.

Böyle bir durumda kadının özgürleşmesi için birlikte vereceğimiz mücadele asgari ücretin artırılmasından tutun da özel sektörde sendikalaşmaya, sığınma evlerinin kurulmasından yoksul kimselere adli yardım sağlanmasına, kamusal kreşlerin açılmasından ücretsiz, kamusal sağlık hizmeti sağlanmasına varan bir yelpazeyi kapsayacaktır.

“Çalışan kadınları çalışan erkeklerle birleştiren şey, onları bölen kuvvetten daha güçlüdür.” N. Krupskaya

Dünyaya bakacak olursak, meydana gelen pek çok toplumsal hareket, halk mücadelelerinin ataerkiyi hedef almadan kolektif bir kurtuluşu sağlayamayacağını, buna karşılık kadın özgürleşmesinin de ait olduğumuz ekonomik ve toplumsal adaletten ayrı ele alınamayacağını bize göstermektedir. Hal böyle iken gerçek bir çözüm bütünlüklü bir mücadeleyi gerektirecek, bu da ancak kitlesel, politik örgütlenmeyle oluşan ve siyasi iktidarı hedef alan bir özne ile mümkün olacaktır. İşte bu yüzden, kadın örgütlerinde, bireysel yaşam alanlarımızda, derneklerde iş yerlerimizde kadınların emeği, bedeni, yaşamı üzerinde söz sahibi olmasına çaba harcayan kimseler olarak ortak, politik bir mücadele hattı çizmek için örgütlenmeliyiz.

Birlikte Direnecek Mücadele Arkadaşları Arıyoruz…

Meksika’nın Chiapas eyaletinde ulusal kurtuluş mücadelesi veren yerlilerden oluşan Zapatistalar mücadelelerine katılacak olan kimselere birbirilerine saygı göstermek için kullandıkları bir sözcük olduğunu öğretirler: Compeneros ya da Companeras. Bu sözcüğün anlamı özgürlükleri için birlikte mücadele edecek olmalarıdır.

Emeğimizi ve bedenimizi birlikte özgürleştirmek için siz de bizimle beraber Bağımsızlık Yolu’nda mücadele etmeye, companeros’umuz, compeneras’ımız olmaya var mısınız?

Cansu Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi