Bağımsızlık Yolu Mağusa Bölge Örgütü, Mağusa’da özel sektör ve özel sektördeki sorunlara ilişkin inşaat sektöründe çalışan bir emekçi ile röportaj düzenledi.
1. Merhaba, röportajımıza katkı koymayı kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür ederiz. Bizlere, kendinizden bahsetmek istermisiniz?
Merhabalar, bu röportaj vesilesi ile az da olsa sesimizi duyurma imkanı verdiğiniz için ben de size teşekkür ederim. 1989 doğumluyum. 3 yıldan uzun bir süredir özel sektörde çalışıp geçimimi sağlıyorum.
2. Ne iş yapıyorsunuz?
İnşaat Mühendisiyim.
3. Daha önce kendi alanınız dışında çalıştınız mı, eğer çalıştıysanız ne tip sorunlar yaşadınız?
İş hayatına başlayacağım süreçte tamamen alanım dışında olmasa da İnşaat Mühendisi ünvanı ve niteliğinin zaruri olmadığı bir konumda bir yıl kadar çalışmak durumunda kaldım. O dönemlerde problem olarak söyleyebileceğim konu belli bir görev tanımının olmaması idi.
4. Meslek alanınızda yaşadığınız sorunlar nelerdir?
İnşaat Mühendisi olarak meslek alanındaki problemler sektöre giriş aşamasında başlıyor. Ülkemizde faaliyet gösteren firmaların çoğu ya aile şirketi mantığıyla ilerliyor. Şirket direktörlerinin çocukları ya da akrabaları çoğu zaman mezuniyet sonrası oralarda çalışmaya başlıyor. Ülkedeki tüm özel sektöre hakim olan az adamla çok iş mentalitesi bu sektöre de hakim. Bünyesinde çalışan bir mühendis ile yollar ayrılmadığı sürece kimse yeni mezun birine şans vermek istemiyor, arada çıkan nadir örneklerse çok kötü şartlar ve haklar sunuyor. Ya babanızın, amcanızın, dayınızın hali hazırda faaliyet gösteren bir firması olacak, ya da çok şanslıysanız bir tanıdığınızın çalıştığı ya da bildiği bir yerde bir pozisyon doğacak ki çalışma fırsatınız olsun… Onun dışındaki problemler zaten tüm özel sektör çalışanlarının aşina olduğu türden şeyler…
5. Bulunduğunuz iş ortamlarında siz ve diğer emekçiler ne tip sorunlar yaşıyor?
İnşaat sektörü yoğun fiziki efor ve emek harcanan bir sektör. Buna rağmen çalışma saatleri olarak her zaman en tepede olan sektörlerden biri. Zaten ortalama bir iş gününde fazlasıyla yorulan bir işçi çoğu zaman fiziken bile dinlenemeden yeni iş gününe girmiş oluyor. Bunun kronik bir hale gelmesi fiziki yorgunluklara, sakatlıklara, hep gözardıedilse de ruhsal anlamda da çöküntülere sebep oluyor. Örneğin içinde bulunduğumuz yaz mevsiminde sıcak hava ağır işle birleşince çoğu zaman insan vücudunun sınırlarını zorlamaya başlıyor. Ancak çoğu emekçi yaptığı imalat karşılığı ödendiği için kendini zorlayarak çalışmaya devam ediyor, öyle olmadığı durumlarda ise psikolojik baskı sebebiyle devam etmek zorunda kalıyor. Bu tarz durumların süreki halde devam etmesi bir üzerine koyarak gelme durumu yaratıyor. Emekçi ne yaşadığı hayattan ne de yaptığı işten keyif alabiliyor. Bir noktadan sonra kendi hayatı dahil herşeye karşı duyarsız bir hale geliyor.
6. Resmi tatil günlerinde çalışıyormusunuz?
Yılbaşı, 1 Mayıs ve dini bayramlar haricindeki resmi tatillerde çalışma oluyor. Sektöre bakıldığı zaman Cumartesi-Pazar çalışmamak çok çok istisnai bir durum. Genellikle haftada bir gün tatil oluyor. Şantiye sınıfına girecek çalışma sahalarında çoğu zaman iki haftada bir dinlenme günü oluyor. Bu konuda en kötü durumda olan ise beton santralleri. En “rahat” günlerde bile 17-18 saat üretim yapıyorlar, bu gelen işe başlı olarak bazen 24 saati buluyor ve çoğu zaman hafta tatili gibi bir durum olmuyor. Bu noktadaki sorun da çoğu zaman vardiya yapabilecek sayıda personelin mevcut olmaması. Pek çok şöför mecburiyetten beton mikserikullanıyor, çalışma koşullarından dolayı uzun süreli kimse çalışamıyor. Operatörler ise kalifiye eleman oldukları ve ücretleri daha yüksek olduğu için çoğu zaman tek başına oluyor, bu durum da korkunç bir çalışma temposunu beraberinde getiriyor.
7. Haklarınızla ilgili güvenceniz nedir peki ? İşyerindeki patron-çalışan veya
müdür-çalışan ilişkisi nasıldır ?
Kendi adıma şu an için herhangi bir hak ya da güvence sıkıntım yok. Ancak sektöre dair bir genelleme yapmak zor. Güvence çoğu zaman patronun insafıdır. Bazen bir şartnamedir, bazen bir devlet ihalesine girerken “başımız ağrımasın” çekincesidir. Pek çok kötü örneğe ya beraber iş yaptığımız firmalarda şahit oluyoruz, ya da başına gelen arkadaşlarımızdan duyuyoruz. Türkiye’den gelip burada sektörde çalışan emekçilerin, buradaki yönetmelik ve tüzüklere dair bilgileri tam olmadığı için yaşadıkları bazı sorunlar var. Üçüncü ülke vatandaşlarının hali ise içler acısı. Genellikle onlar için güvence “eleman organizasyonu” ünvanlı simsarların iki dudağının arasından çıkacak birkaç kelimeye bakıyor. Büyük paralar ödeyip çoğu zaman anlamadıkları, anlasalar bile kendileri için hiçbir koruyuculuğu olmayan bazı sözleşmelere imza atıp adamıza geliyorlar. Bu simsarlar ve onlarla kontağa geçen firma yetkilileri haricinde kimse bilgi alamıyor. Kendileri kurcalamaya kalksalar bile baskı ve tehditle sindiriliyorlar. Dil bilmedikleri için hem iş hayatında hem de iş dışında ciddi bir psikolojik şiddete de maruz kalıyorlar. İnşaatlarda genellikle birçok firmaya bağlı emekçiler olur, hepsinin hiyerarşik düzeni farklıdır. O bakımdan müdür-çalışan ya da patron-çalışan ilişkisine dair genelleme yapmak pek mümkün değil. Ama orda da genellikle her işyerinde farklı bir düzenden bahsetmek mümkün.
8. Herhangi bir iş kazası geçirdiniz mi veya şahit olmak durumunda kaldınız mı?
Küçük çaplı bir iş kazası geçirdim, bir takım iş kazalarına şahit oldum. Bizim sektörde yer alıp hiçbir iş kazasına şahit olmama ihtimali havaya atılan bir taşın yere düşmemesine yakın bir ihtimaldir. Hem yoğun fiziksel aktivite, hem yoğun çalışma saatleri, ruhsal yorgunluk, yüksekte çalışmak, güvenlik için gerekli ekipmanların çoğu zaman temin edilmemesi, daha acısı temin edilse de emekçiler tarafından kullanılmaması gibi bir dolu sebep var. Bu konuda hem işçi hem de işveren olarak ciddi bir bilinç eksiğimiz olduğu gerçek.
9. Özel sektörde sizce ne tür sorunlar var?
Özel sektörde herkesin dillendirdiği irili ufaklı birçok sorun var. Bakış açınıza göre sorunların sayısı ve niteliği değişkenlik gösterir. Ancak hepsinin temeline indiğimiz zaman karşınıza adaletsizlik ve denetimsizlik çıkar. En aşağıdaki işçiden en yukardaki patrona kadar herkesin ortak sorunu adaletsizlik ve denetimsizliktir. İşçi için adaletsizlik kamu-özel sektör arasındaki reel ücret farkıdır. Yan sıradaki işyeri cumartesi öğlen iş bırakırken çalışmaya devam etmektir. Devlette çalışan arkadaşları bir yerde toplanmış eğleniyorken çalışmaya devam etmektir. İşveren için adaletsizlik adamına göre uygulanan kurallardır. Kendisi tüm şartları sağladığı halde alamadığı teşviği ya da krediyi aynı sektörden başka bir firmanın daha kötü durumda olmasına rağmen güle oynaya almasıdır. Bunlar ilk aklıma gelen örnekler. Tabi bir de toplumsal problemimiz var, herkes üniversite mezunu. Artık yüksek lisans diploması bile neredeyse sıradanlaştı ve itibarsızlaştı ülkemizde. Bu her ne kadar eğitim düzeyinin yükselmesi gibi algılanıyor olsa da bir ekonomik yapıyı sağlıklı döndürebilecek dişlileri döndürmekten uzak bir sosyal yapı ortaya çıkarıyor. Bugün ülkemizde pek çok üniversite mezunu sırf patron tarafından “prezentabl” olarak algılandığı için net bir görev tanımı olmayan zorlama yaratılmış pozisyonlarda çalışıyor. Farkında olmadan birçok konuda kendi kendini geliştirip o işleri yapsa da net bir görev tanımı olmadığı için karşılığını alamıyor/talep edemiyor. Zaten alım gücündeki sıkıntılara bir de bu iş yükü binince iş hayatı zindana dönüyor.. Şanslıysa aileden bir birikim buluyor, ya da borç harç bir işyeri de kendi açıyor. Aynı eforu zaten sarfedeceğim, bari kendi işimin patronu olayım diyor. Ya bilmediği bir işe girip batıyor, ya da trendolmuş bir sektöre girip zaten dar olan piyasayı iyice tüketip batarken yanına sektörden birilerini daha götürüyor. Bu da arkadan gelen nesillere daha dar bir piyasa, borç yükü ve işsizlik olarak katlanarak dönmeye devam ediyor.
10. Devletin yani ilgili kurumların sizce özel sektör üzerindeki görevleri yeterli mi, özel sektörün sorunları sahipleniliyor mu?
Özel sektör bir tahtarevalliye benzer aslında. Bir ucunda işveren bir ucunda işçi vardır. Tahtarevallide oynamak için iki ucunda oturanın da yapması ve yapmaması gerekenler vardır.İkisinden biri ani bir hareket yaparsa diğerini düşürebilir, oyun başladıktan sonra yanına ağırlık alırsa ötekini havada asılı bırakabilir. Devlet bu oyunda hakem rolünde olmalı. İki tarafa da adil ve eşit yaklaşmalı, haklarını savunabilmeli. Ancak çoğu zaman Devlet tahtarevallinin etrafında olmuyor. Göründüğü zamanlarda ise bir taraf genelde tahtarevallinin ucunda askıda kalmış oluyor, gelip askıda kalanın tarafına oturup diğer tarafın da biraz askıda kalmasını sağlayıp günü kurtarıyor. Oysa yapması gereken oyun oynandıkça orda olmak, oyunun adil olmasını sağlamak, iki taraftan biri inecekse de mekanizmayı dengede tutup ikisinin de zarar görmesine engel olmaktır.
11. Sizin için özel sektörde çalışmak ne demektir?
Özel sektörde çalışmak bir mücadeledir, sadece çalışmaktan ötesidir. Çoğu zaman mesai saati başlayıp mesai bitimi sona eren bir süreç değildir. Çoğu zaman istemsizce yaşam şekline dönüşen bir olgudur.
12. Özel sektör, sosyal hayatını etkiliyor mu?
Fazlasıyla etkiliyor. Çalıştığım sektörden örnek verirsem sosyal hayatınla ilgili çok uzun vadeli plan yapamıyorsun. İş uzayabiliyor, beton dökümü olabiliyor, başka bir durum olabiliyor. Genellikle başka firmalarla da iş yaptığın için onlarla görüşmek için ortak bir zaman dilimi yakalamak bazen mesai sonrası saatlerde mümkün olabiliyor. Ya da başka bir firmaya/şantiyeye gitmişsen ordan dönüşte harcayacağın zaman çoğu zaman mesai dışı bir saatte oluyor ve dikkate alınmıyor. Genellikle çoğu sektöre göre çalışma saatlerinin daha fazla olduğu için varsa arkadaş grubuyla yapılan programlarda hep bir soru işareti olarak kalıyorsun, bazen herkes seni beklerken arayıp gelemeyeceğini söyleyebiliyorsun. İnsanlar zaman içinde sıkılıyor, anlayamayabiliyor ve kopuyorsun. Evli olanlarda bir de evlilik kurumunun sorumlulukları biniyor, çoluğu çocuğu olan göremiyor. Bizim sektörde çok sayıda yurtdışından gelen emekçi de var, onların durumu çok daha zor…
13. Özel sektörün sorunları nasıl aşılabilir?
Özel sektördeki üç tarafın da bir araya gelip üzerine düşenleri yapması lazım. Hem sisteme karşı sorumluluklarını yerine getirip hem de kendilerini sisteme karşı koruması lazım. Devlete düşen yeterli yasal yetki ve eleman yeterliliğiyle çalışabilir bir denetim mekanizması kurup işletmek, işverenlere düşen etik değerlere bağlı bir birlik kurup o çatı altında birbirlerini denetleyip haklarını korumak, işçilere düşen de kağıt üzerinde değil fiiliyatta var olacak bir sendika altında örgütlenip kendilerini ve haklarını korumaktır. Bu üç faktör de gerçek anlamda devreye girdiğinde sektördeki sorunlar zaten bu faktörler tarafından çözüme kavuşturulacaktır.