Hayatlarımızı, yaşantılarımızı gündüz ve gece olarak iki kısma ayrılmış bir şekilde geçiriyoruz.
Gündüzlerimiz, toplumun ortak düzen kurucuları ya da diğer bir deyişle otoritenin kontrolü doğrultusunda; gecelerimiz ise bizlere bahşedilen “özgürlük” anlarımız olarak nitelik kazanmakta.
Bilindiği üzere toplumlarda totaliter bir yapı başı alıp gitmekte ve bizlere ilerleme kılıfında tekdüze halde bu süreç yansımaktadır. Gündüzleri bunlar “okul, polis, bürokrasi ve iş alanlarımız” olarak devreye girerken, geceleri ise hepsinin sessizliğe büründüğü esnada, bizler bu düzenin ve baskıcı güçlerin etkisinden sıyrılarak karanlığın büyüsünde kendimizi bulmaktayız.
Sabahın parlak ışıklarının ve gündüz güneşinin yakıcı ısısı ardından saat dilimleri artık kendini geceye bırakırken her birimiz kendi içimizde ilerleme kaydetmiş hissi yaşıyor muyuz? Bu soru üstüne çeşitli yorumlar olabileceği gibi farkındalık seviyesinin ölçütünü yapma fırsatını kendimize sunmamız gerektiği kanısındayım.
Tekrardan gündüze dönecek olursak, gün ışığıyla birlikte başlayan hayat mücadelesi, telaş, trafik, iletişim yoğunluğu ya da kopukluğu bizleri gündelik düzenin adeta birer parçası haline soktuğu gibi, “mesai saati bitsin” düşüncesi aslında geceye olan, yani zamanda kendimizi bulma dilimine duyduğumuz özlemin temel sebebidir.
Ve yine gündüz, sabah sahnede rolünü alırken iş gününde, sistemin birer çarkı olarak yerimizi almaya hazırız. Buna o denli alışan bünyelerimiz, izin günleri “serbest zaman” olarak adlandırılan zaman boşluğuna bir dünyayı sığdırmaya, yine “kendimiz” olmaya çabalarız. Kendimden de bir örnek verecek olursam, özel sektör çalışanı olduğum dönemlerde tıpkı yukarda belirttiğim unsurları birebir yaşadığımı hatırlıyor, ve çevremizde, verdiğim örneğe uyacak insan sayısının hatrısayılır sayıda olduğunu görüyorum.
Gündüz ve gecelerimize dair verdiğim tarifin bağlamında şöyle bir gözlemle devam edelim: “Düzen” denilen olgu varlıkları aslında sınıfsal kalıplara sokma eyleminden başka nedir ki? Okullarda öğrencileri sınıflara ayırarak, işyerlerinde çalışan grupları bölümlere dağıtarak ya da askeriye de askerleri bölüklere ayırarak vb.. Tüm bu insanların ayrımını düzen adı altında gruplara ayırmaktaki temel amaç, fark oluşumunu yaratmaktır; çünkü bunların temelindeki olgu, gün boyunca düzenin yapılanmasında, yıllar boyu otoritenin kontrolü elinde tutma eğilimidir.
Dünyamız, bizlere geceleri kendini adeta armağan edip birbirimizle iç içe, haşır neşir, umutlu, hayalleri depreşen, ruhlarımızın özgürleştiği, bağımsız bir ortam sunmaktadır.
Sonuç olarak, yaşamlarımız bizlere bir lütuftur ve gecelerdeki farkındalığımızın artışını hep birlikte gündüzlerimize taşıyalım.
Kristina Nikitina
Bağımsızlık Yolu üyesi