“Örgütlenmek Korkunç Derecede Önemli Bir Olgudur”

Bağımsızlık Yolu’nun başlatmış olduğu Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın kampanyası ses getirmeye devam ediyor. Bağımsızlık Yolu özel sektör emekçileri ile bir araya gelerek, yaşadıkları sorunları dinledi. Özel sektörde emekçi/patron ilişkisini, emek sömürüsünü, çalışma yaşamında maruz kaldıkları baskıları, güvencesizliği ve sendikanın önemini bire bir emekçilerin ağzından siz okurlara sunuyor. Yapılan röportajlarda özel sektörde çalışan emekçilerin “İş Güvencesi” için kişilerin isimleri yayınlanmamaktadır.

Bağımsızlık Yolu Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın Kampanyası çerçevesinde başlatmış olduğu röportajlarda bu hafta Mustafa Onurer ile röportaj gerçekleştirdi. Mustafa Onurer, KTÖS Eski Örgütlenme Sekreterliği yapmış ayrıca, emekli öğretmen ve denetmendi. Mustafa Onurer ile özel sektörde sendikalaşmayla ilgili gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz…

BY: Bilindiği gibi Bağımsızlık Yolu “Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın” adı altında kampanya başlattı. Hatırlayacağınız üzere bu kampanya ile ilgili KSP’ye ziyaret de gerçekleştirildi. Siz bu kampanya hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mustafa Onurer: Geniş kapsamlı bir soru. Özel sektör işçilerine yönelik sendikalaşma yönünde yasal bir çalışma olduğuna göre, öncelikle “işçilerin kimler olduğu”, “işçinin ne olduğu” üzerinde durmak gerekir… Bildiğiniz gibi kapitalist üretimin; az buçuk dahi var olduğu ülkelerde, sınıflı toplumun varlığından dolayı toplum; üretim araçlarını elinde bulunduranlar, ve bu araçlardan yoksun olanlar diye ikiye ayrılır. Yani patronlar ve emeğini satmak zorunda olan işçiler! Üretim araçlarını elinde bulunduramayan işçiler-emekçiler örgütlü bir hal geliştirmekte dezavantajlı konumdadır. Aksine burjuvalar kendi örgütlerini iyice sağlamlaştırmış (sanayi odası, ticaret odası v.b. kuruluşlar) ayrıca bu güce, güç katan devlet örgütlenmesi tarafından da kollanmaktadırlar. Aslında devlet, burjuvazinin özel mülkiyetinin koruyucusu durumundadır. Sistem, işçi örgütlenmesinin önüne; gerek yasal gerekse ideolojik konumu gereği engeller koymaktadır. Bazı ülkelerde yasal olarak örgütlenmek mümkünken, başka saiklerle bu baltalanmakta, bazılarında ise güçlü gibi görünen işçi birlikleri tamamen sermaye güdümündedirler… Dolayısı ile işin yasallığının sağlanmasının yanında emekçilerin örgütlenme ihtiyacı duyup, duymaması etken başka bir dinamiktir. Hedefleri yükseltmek, ve çıkarlarını korumak için emekçilerin ne devlet gücü ne de medya gücü vardır. Tek ihtiyaçları olan örgütlülüktür. Ancak sadece ekonomik, demokratik haklarını sağlamak yolunda değil, burjuva devlet sistemi elindeki iktidarı alıp emeğin iktidarını kurma yolunda sendikanın bir organizma olduğu idrak edilmelidir. Bu çeşitli yenilgileri, ezgileri barındıran çok uzun ve meşakatli bir yoldur! Aydın-devrimci kesimin öngörüleri, öncü rehberliği doğaldır ki katkı koyacaktır. Ancak işçilerin kendi tecrübeleri ışığında yaratacağı örgütlülüğün belirleyici ana faktör olduğu unutulmamalıdır. Öncü rehberlik bağlamında, siz Bağımsızlık Yolu’nun başlatmış olduğu bu kampanya böyle ele alınmalıdır. Kendi örgütüm olan KSP de, bu konuda BY ile görüşmeler yapmıştır. Ve ziyarette de söylendiği gibi tam bir destek sunmaktadır. Bu konuda her anlamda BY’ye olan desteğimizi ilan ettik. Bu anlamda burjuvaziye karşı -ki o; ordusuyla, medyasıyla, polisiyle, hükümetiyle, hukuk sistemiyle, merkez bankasıyla, ekonomisiyle, para kaynaklarıyla destekçisi bulunan devasa devlet örgütünün himayesindedir-  ancak  sendikal örgütlülükle başarılı olunabilir. Örgütsüz emekçilerin, devlet karşısındaki mücadelesinin zaafiyetini tartışma aralığına sokan Bağımsızlık Yolu’nu tebrik ederim. Ülkemizde, emeğin ekonomide aldığı yer; sendikal örgütlülüğe olan ihtiyacı daha da belirginleştirmiştir.

BY: Kamuda örgütlü sendikaların özel sektör çalışanlarına sınıf mücadelesi bağlamında ulaşma yöntemleri ne olabilir sizce?

Mustafa Onurer: Bu sorunun sorulabilmesi bile, bu anlamda büyük bir eksikliğin olduğunu göstermektedir. Gönül ister ki, bu örgütlülük yine o sektörde çalışanların kendi ürünleri olsun. Geriye kalan devrimci örgütlere düşen görev gerek propaganda anlamında, gerek yasal anlamda bu yolun taşlarının döşenmesedir. İşin doğrusu bu örgütlülüğün, doğru idrakıyla birlikte, konunun hem nesnesi hem de öznesi olan özel sektör çalışanları tarafından ortaya konmasıdır. Kamudaki sendikalara da büyük görevler düşmektedir. Propaganda ve aydınlanma çalışması yürütülmelidir. Kamu emekçilerinin de nihai başarısı özel sektör emekçilerinin tam örgütlülüğünden geçmekte; yani emek hareketinin birleşip örgütlenmesinden geçmektedir. Yaşamdan bir örnek vermek gerekirse kamuda çalışanların maaşları asgari ücretle doğrudan ilişkilidir.  Daha iyi koşullar için tüm işçilerin koşulları yükseltilmelidir. Kamu işçisinin koşulları yükseldikçe, özel sektör işçilerinin de koşulları iyileşecek veya tam tersi bir korelasyon mevcuttur. İşbirlikçi hükümet ve patronlar emekçi kitleleri birbirlerine karşı doldururken kamuda örgütlü sendikalar yukarıda bahsettiğimiz ilişkiyi her kesime anlatabilmelidirler.

Elektrik kurumunda yaşananlar bunun en güzel özetidir. Kara propaganda ile, kamu emekçilerine karşı bir karalama kampanyası yürütülmektedir. Bu bilinç kirlenmesini bertaraf etmekte aydınlara ve örgütlü yapılara büyük işler düşmektedir.

BY: Özel sektör çalışanlarının sendikal örgütlülüğünün yasal zorunluluk haline getirilmesi talebi, sermaye ve hükümet ortaklığının emek hareketini bölme uygulamalarına karşı etkili olabilecek mi?

Mustafa Onurer: Bu konuda dürüst olmak gerekirse, örgütlenmek korkunç derecede önemli bir olgudur. Sadece özel sektör çalışanlarının değil; ezilenlerin, ulusların, halkların örgütlenmesi, kendi başına büyük adımlar atılmasını sağlar.  Ancak salt örgütlülük hali, emeğin sorunlarını çözecek tek mekanizma değildir. İş cinayetleri üzerinden bu konuyu ele alırsak, evet, sendikal örgütlülük belli oranda olumlu bir gelişme sağlayacaktır. Ancak temel sorun üretim araçlarının emeğin elinde olmamasıdır. Bu araçları elinde tutan ve sistem tarafından imtiyazlı konuma yerleştirilen elit burjuva sınıfının elinden bu araçlar alınmalı ve emeğin kontrolüne verilmelidir. Bu da sistemin yıkılması ve yerine bilimsel sosyalizmin getirilmesiyle mümkündür. Bu süreç içinde sendikal örgütlülüğün kaldıraç görevi üstlenmesi gerekmektedir.  Yani sendikal örgütlülük işçi sınıfını sistemin değişmesi gerektiği bilincine taşımalıdır. Dolayısıyla BY’nin üzerine gittiği yasallık boyutu çok çok önemlidir. Bu yasal zorunluluk meselesi biçimce anti demokratik gibi görünse de özünde özgürleştirici bir uygulamadır. Ama kimin için özgürlük? Tabii ki işçi sınıfı için!

Doğaldır ki bu özgürleşme sömürenler tarafından yasakçı bir zihniyet olarak sunulmaya çalışılacaktır. Bu algıyı yıkmak da yine, bizim, sizin gibi devrimci, ilerici kişilere düşer. Ayrıca yasanın çıkması önemlidir ama her şey değildir. Uygulanması ve bunun takibi çok daha önemlidir.

BY: Kıbrıs’ın bağımsızlık mücadelesinde emeğin konumlanışı hangi noktadadır?

Mustafa Onurer: Sendikal mücadele dediğimiz zaman aslında toplumsal ve sınıfsal mücadelenin anasından bahsetmiş oluruz. Sınıfsal örgütlülük zayıf olduğu oranda sınıfsal mücadele de zayıf olur. İşçi sınıfı kendi için bir sınıf haline- başka bir sınıf için çalışan değil- döndüğünde ve kendi iktidarı uğruna sınıf olma bilincine çıktığında iktidarı ele geçirebilecektir. Tarih sahnesine işte bu koşullarda çıkabilecektir. Devrimsel dönüşümü olanaklı kılacak olan da bu gücün bilinçli örgütlenmesi olacaktır. Bağımsızlık mücadelesine dönersek, aydınların işçi sınıfına bu bağımsızlık bilincini taşıması ilk adım olmalıdır. Sendikal örgütlülük bunun sac ayaklarından biridir. Sistemin dayattığı, yaşamın idamesini zorlaştıran koşullar öncü rehberlik devreye girmeden, emekçilerin bireysel olarak bu noktaya gelmelerini engellemektedir. Bu yüzden örgütlü mücadele bilinci doyurmaya başlamalıdır. Ancak son tahlilde bu işçi sınıfının rolünü hafifletmez. Bağımsızlığı getirecek olan işçi sınıfının ta kendisidir. Pratik anlamda bu bayrağı taşıyacak olan sınıfdır o! Emek mücadelesi ile bağımsızlık mücadelesi birbirinden ayrılmaz iki olgudur.

Ulusal bağımsızlık bu ülkede sosyalizmle alakalıdır. Bu adayı yönetmesi olası iki güç vardır. Biri burjuva sınıfı diğeriyse işçi ve emekçilerdir. Burjuva sınıfı ulusal çıkarları emperyalizme satmaksızın yönetemez. Emekçi sınıfın yönetebilmesinin tek şartı, emperyalizmi buralardan söküp atmaktır. Bu noktaya varmak öncü rehberlik ile birlikte örgütlenecek işçi sınıfının varlığından geçer. Emperyalist planlara umut bağlayarak, Godot’u bekler gibi “ah barış olsa”, “ah çözüm olsa” diyerek ömrümüzü tüketemeyiz. Bu boş bir hayalden ibarettir. Sonuç olarak diyebiliriz ki, sendikalar hem sistemi yıkmakta, hem de bağımsızlık mücadelelerinde en etkili silahdır. Örgütlü kitlelerin eseri olacak olan dönüşümün fitili sendikalar eliyle yakılacaktır.

Özel Sektörde Çalışma Koşullarını Emekçiler Anlatıyor
1. Röportaj “Sendikamız Olsa; İş Güvenliğimiz, Haklarımız ve Bu Ülke Adına Söyleyecek Sözümüz Olurdu”

“Sendikamız Olsa; İş Güvenliğimiz, Haklarımız ve Bu Ülke Adına Söyleyecek Sözümüz Olurdu”

  1. Röportaj “Bankalar, kadın istismarı ile besleniyor”

http://www.ankaradegillefkosa.org/bankalar-kadin-istismari-ile-besleniyor/

  1. Röportaj “İşsiz Kalmamak İçin Yönetim İsterse Sağcı, İsterse Solcu Oluyorsunuz!”

http://www.ankaradegillefkosa.org/issiz-kalmamak-icin-yonetim-isterse-sagci-isterse-solcu-oluyorsunuz/

  1. Röportaj Sendika İle Güçlü Olduğumuzu Yalnız Olmadığımızı Hissederiz!

Sendika İle Güçlü Olduğumuzu Yalnız Olmadığımızı Hissederiz!

5. Motor Üzerinde Hayatını Kazanmak: Bir Paketçi Röportajı

Motor Üzerinde Hayatını Kazanmak: Bir Paketçi Röportajı

AnkaraDeğilLefkoşa.org Sizinde Sesiniz Olsun!
Özel sektörde yaşamış olduğunuz sıkıntıları, maruz kaldığınız sorunları [email protected] adresine gönderin yayınlayalım.