Ankara Değil Lefkoşa.org olarak, mücadele tarihimizdeki onurlu kişi ve olayları hatırlatmak ve genç devrimcilerle buluşturmanın, yalnızca tarih bilgisi olarak değil, bugün devraldığımız mücadelenin geçmişle bağı, hangi yollardan geçilerek bugüne gelindiğini göstermesi ve yarın için dersler çıkarılabilmesi anlamında önemli olduğu düşüncesindeyiz. İşte bu amaçla, Argasdi Dergisi’nin 14. sayısında Münür Rahvancıoğlu tarafından kaleme alınan yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.
1 Mayıs 1958
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs, ülkemizde de her yıl yürüyüşlerle, eylemlerle ve sloganlar eşliğinde halkımızın gündemine gelir. Ancak bölünmüş adamızın kardeş halkları bu birlik gününde ayrı ayrı mücadeleler yürütmek durumunda kalmaktadır. 1974 yılından sınır kapılarının açıldığı 2003 yılına kadar Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının ortak yürüyüşler organize etmesi fiziksel olarak mümkün değildi. Kapılar açıldıktan sonra ise iki taraftaki revizyonist/neo-liberal “liderlikler”in isteksiliği nedeniyle ortak eylemlerin koşulları zorlanmadı. Devrimciler ise emek hareketinin genel seyrine yön verecek kadrolaşmaya henüz ulaşmadıkları koşullarda ayrı ayrı yürütülen eylemlerin her ikisine de katılarak bağımsız, birleşik ve halkları kardeş bir Kıbrıs için probaganda çalışması yapmaya devam ettiler. Elbette her geçen yıl daha da güçlenen örgütlülüğümüz kendini işçi sınıfına “nimet” sanan bazı odakları rahatsız etmekte bu da 2007 1 Mayıs’ında bizlere barikat kurulması veya 2008 1 Mayıs’ında sol liberallerin emek hareketinden tecrit edilmesi gibi çeşitli sonuçlara yol açmaktadır. Bu yıl Barış Platformu 51 yıldan berdiri ilk kez ORTAK 1 MAYIS organizasyonu için kolları sıvamıştır. Devrimcilerin bu çabaya var güçleri ile destek olmaları gerektiği ise tartışma götürmez bir gerçektir.
Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenlerin birlikte kutladığı ilk ortak 1 Mayıs, 1948 yılında Lefke madenlerinde CMC şirketine karşı yürütülen ortak grev sırasında gerçekleşmiştir. 125 gün süren ve 17 Mayıs 1948 tarihinde sona eren grevler sırasında, 1 Mayıs 1948’de “Yaşasın Kızıl 1 Mayıs” sloganı ile bir ortak kutlama tertip edilmişti. Bu kutlamalardan sonra gerek sömürge idaresinin silahlı saldırıları, gerekse de yerli işbirlikçilerinin içerden bölme çabaları sonucunda 1958 tarihine kadar başka bir orak kutlama gerçekleşmemiştir. Bu durumda revizyonist AKEL’in 1948 yılında sahip olduğu işçi sınıfı mücadeleleri aracılığı ile Kıbrıs’ın bağımsızlığını sağlayacak bir birleşik cephe yaratılması siyasetinden vazgeçerek yeniden ENOSİS siyasetine dönmesinin de etkisi vardır.
AKEL, Kilisenin kuyruğunda ENOSİS siyasetini sürdürürken; adanın geleceğine dair emperyalist odaklar arası kavga da şiddetlenmekteydi. ABD yeni-sömürgeciliği ile İngiliz klasik sömürgeciliği arası çatışmanın içteki temsilcilerinden faşist EOKA 1 Nisan 1955 tarihinde kurulmuştur. Hemen ardından ise VOLKAN, KARA ÇETE gibi denemelerden sonra 29 Kasım 1957 tarihinde faşist TMT ilk bildirisini yayınlayarak Kıbrıslı Türklerin başına kara bir hayalet olarak çökmüştür. Tüm bu gelişmeler sömürgeci İngiltere’nin bilgisi ve onayı dahilinde olur ve halklar birbirlerine kırdırtılmak üzere kışkırtılırken, ortak yaşam için mücadele etme potansiyeli olan tek odak AKEL ve EKEL’in Türk Kolu üyeleri de yine sömürgeci İngiltere tarafından baskı altına alınmıştır. 26 Nisan 1956’da yasadışı ilan edilen AKEL ile bağları olduğu iddası ile TEK üyesi 23 Türk, İngiliz Sömürge İdaresi tarafından tutuklanır ve aynı gün Lefkoşa’da sokağa çıkma yasağı ilan edilerek şehir sömürge idaresi tarafından dikenli tellerle ikiye bölünür. Revizyonist bir siyasetin bile sömürgecileri ne kadar korkuttuğu, adanın bölünmesinin önündeki tek engelin de solcular olduğu bu olgudan net birşekilde görülmektedir.
Bu koşullar altında 1 Mayıs 1958 tarihinde, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen işçilerin ortak kutladığı son 1 Mayıs gerçekleşir. Bu tarihte Lefkoşa sokaklarında bir gösteri yapan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenlerin ana sloganı “sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı ortak mücadele” olmuştur. Aslında Kıbrıslı Türkler arasında TEK, AKEL Türk Kolu ve PEO’da örgütlü işçiler dışında devrimci bir örgütlülüğün olmadığı, AKEL’in ise ENOSİS siyasetinin yedeği konumunda bulunduğu koşullarda bu slogan sadece simgesel bir anlam ifade etmektedir. Ancak gerek emperyalistler gerekse de onların yerli işbirlikçileri hiçbirşeyi şansa bırakmak niyetinde değillerdir.
1 Mayıs 1958 tarihindeki ortak yürüyüşten hemen sonra TEK faşistler tarafından yakılacak ve TMT tarafından PEO’dan istifa etmeyen tüm Türk işçilerinin vurulacağı haberi yayılacaktır. 22 Mayıs 1958’de PEO Türk Şubesi Başkanı Ahmet Sadi ve eşine başarısız süikast girişimi gerçekleşir. Girişim hedefine ulaşamaz ama hemen ardından 24 Mayıs 1958’de İnkılapçı Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Fazıl Önder TMT faşistleri tarafından öldürülür. Bu cinayet karşısında meşru müdafaa yönteleri çerçevesinde bir direniş geliştirileceğine, AKEL tarafından adı bilinen Kıbrıslı Türkler yurt dışına çıkarılmaya geriye kalanların da istifasının teşvik edilmesine karar verilir. 29 Mayıs’ta TEK yöneticisi Ahmet Yahya öldürülürken binlerce istifa gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanmaktadır. 5 Haziran 1958’de ise İnşaat İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyesi Hasan Ali bir süikast girişiminden kurtulmayı başarır.
Faşist terör dalgası solu sindirmiş ve en ufak bir direniş eğilimine bile girişmeyen revizyonist solu bir ay gibikısa bir sürede silmiştir. Bunun üzerine rahatça halkların birbirine kırdırılmasını hedefleyen provakasyonlara girişilir. 7 Haziran 1958 tarihinde Lefkoşa’daki Türk Haberler Merkezi binasına bombalı saldırı gerçekleşir. Saldırının Kıbrıslı Elenler tarafından yapıldığı iddia edilir. Ancak Denktaş, saldırının siyasi tansiyonu yükseltmek maksadı ile “milliyetçiler” tarafından yapıldığını 1984 yılında itiraf edecektir. Bundan 5 gün sonra 12 Hairan 1958’de Gönyeli’de bir İngiliz provakasyonu gerçekleşir. Sudan gerekçelerle tutuklanan sonra da Gönyeli ovalarında “serbest” bırakılan 9 Kıbrıslı Elen, İngiliz tarafından yayılan “Gönyeli’ye saldırıyorlar” şeklindeki söylentilerin de etkisiyle Kıbrıslı Türkler tarafından katledilecektir. Bu ortamda 16 Haziran 1958 tarihinde ilk ayrı Türk Belediyesi Lefkoşa’da Sömürgeciler tarafından kurulur. Sömürge İdaresi, EOKA ve TMT’nin ne kadar uyumlu çalıştığı sadece bu kronolojik olaylar dizisinden bile görülebilecektir. Faşist terörün son noktası ise 30 Haziran 1958 tarihinde Leymosun’lu berber Ahmet İbrahim’in TMT tarafından “Kıbrıslı Elenlerle ilişkiyi kesmediği” gerekçesi ile öldürülmesi ile konulacaktır.
Bu tarihten çıkarılacak çok ders vardır. Faşist teröre direnecek bir devrimci örgütlenmenin gerekliliği bunların başında gelmektedir. AKEL’in Kıbrıs tarihindeki en büyük hatası ENOSİS siyaseti ise Kıbrıslı Türk üyelerini meşru müdafaa yolunda teşvik etmemesi de ikinci hatası olmuştur. Böylesi siyasetsizlikler altında ada emperyalist güçler tarafından kolayca bölünebilmiş, insanlarımız birbirlerine düşman kılınmıştır. Ama bir önemli ders daha vardır ki işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününün önemi sadece biz devrimciler tarafından değil, emperyalistler ve onların faşist işbirlikçileri tarafından da önemli birgün addedilmektedir. Tüm öteki sebepler yanında biraz da bu yüzden 1 Mayıs 2009’da ortak bir mücadele ve dayanışma yaratmak her devrimcinin görevidir.