OMORFO – Celal Özkızan

 

Omorfo ya da Güzelyurt, adını ne koyarsanız koyun, zaten ikisinin de anlamı “güzel” demek…

 

Ayıp olmasın diye “güzel” demişler bu yurda…

 

Hani birini güzel, yakışıklı ya da çekici bulmadığınızda ama onun hakkında fikriniz sorulduğunda “sempatik” dersiniz ya, öyle işte…

 

“Güzel” demişler bizim yurda, ayıp olmasın diye…

 

Omorfolu olmak, en önce, en koyu dindarın bile deneyimleyemeyeceği bir “öteki dünya inancı”na sahip olmaktır…

 

Bilirsiniz, bazı inanışlara göre içinde yaşadığımız dünya sadece bir sınav yeridir ve “gelip geçici”dir…

 

Öteki dünyadır aslolan ve ona hazırlanırız aslında bu dünyada…

 

İşte Omorfolular da,  Kıbrıs sorununundan kaynaklandığı söylenen o meşhur “belirsizlik” nedeniyle, hep bir “öteki dünya” inancı içinde olmuşlardır…

 

Omorfo bir sınav yeridir, ve gelip geçicidir ne de olsa…

 

O yüzdendir ki ya, UBP’nin gerek yerel gerek genel seçimlerde çok güçlü olduğu Omorfo, aynı zamanda 2004 referandumunda % 64.55 gibi çok ciddi oranda bir “evet” oyunun çıktığı yerdir…

 

Hem de Omorfolular, planın kabul edilmesinden doğrudan en çok etkilenecek ve göç edecek kesim olmalarına rağmen…

 

Annan Planı’nın nasıl bir plan olduğu ve neye hizmet edeceği bir yana, Omorfolular, milliyetçilerin ve ganimetçilerin “toprak vermeyiz, bir çakıl taşı vermeyiz, Omorfo’yu asla vermeyiz” sözlerine, “Omorfo’dan ne alabildik ki bugüne kadar onu “vermekten” korkuyoruz” diye cevap vermişlerdir yani…

 

Ne de olsa Omorfo, o meşhur “orda bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de, o köy bizim köyümüzdür” şiirinin tam tersinin vücut bulmuş halidir : “burda bir kasaba var yakında; gidiyoruz, görüyoruz, dahası içinde yaşıyoruz, ama o kasaba bizim kasabamız değil”…

 

Zaten 74’ten önce bölgenin çekim merkezi Lefke’ydi…

 

98 yılına kadar da Lefkoşa’ya bağlıydı Omorfo, ancak 98’den sonra ilçe olabildi..

 

Ancak sadece adı “ilçe” oldu, fazlası değil…

 

***

 

İlkokulu şehrin bir ucunda okumuştum, ortaokul ve liseyi de şehrin öteki ucunda…

 

Evim de bu iki ucun tam ortasında kalıyordu…

 

Hem ilkokulda, hem de ortaokul ve lisede yürüyerek gidebiliyordum okula…

 

Böyle küçücük bir yer işte, hem küçük, hem gelip geçici…

 

Bir delilik halidir yani Omorfo’da yaşamak; öyle ya, bu yüzden ‘deli’leri meşhurdur…

 

Civar köylerde yaşayıp Omorfo’ya uğrayan ‘deli’leri de hesaba katacak olursak, nüfusa oranla ciddi bir ‘deli popülasyonu’ vardır Omorfo’nun…

 

Çok da sevilirler…

 

Omorfo’da yaşamanın bir delilik hali olduğunu bilenler, aslında ‘deli’leri değil kendilerini severler böylece…

İşte ne zaman yeni bir mekan açılsa ‘delicesine’ üşüşür hemen insanlar oraya…

“Bu sefer Omorfo’da kendimi ait hissedebileceğim bir yer mi buldum acaba” umuduyla…

Ancak anıları bile yoktur pek Omorfo’nun…

 

Kıbrıs adasının eski fotoğraflarına ve özellikle 74 öncesi fotoğraflarına bakarsanız, pek çok bölgeye ait pek çok fotoğraf vardır : Girne’nin, Lefkoşa’nın, Mağusa’nın, Limasol’un, Larnaka’nın, Baf’ın..

 

Omorfo’nunsa neredeyse hiç yok,en azından kolay erişilebilir kaynaklarda…

 

Yaşlılara “eskiden burda ne vardı” diye sorduğunuzda, uzun uzun anlatamazlar size…

 

En kısa ve basit meseleleri bile uzun uzun anlatmak konusunda usta olan yaşlılar, Omorfo’nun 74 öncesi halini uzun uzun anlatamazlar…

 

“Bir çiftlik vardı işte” derler pek çok zaman…

 

“Bu kadar büyük ve gelişmiş değildi tabii” derler bir de, sanki şimdi çok büyük ve gelişmiştir gibi…

 

Anlatamazlar çünkü 74 öncesinde “biz” yoktuk orda, Kıbrıslı Elenler vardı…

 

Anılar bizim değildi, “onların”dı…

 

Yaşayanların, uzak geçmişine dair anıları olmadığı bir şehir üzerine şiir bile yazılamaz oysaki…

 

Ve bir şehir için şiir yazılamıyorsa, o şehir pek de yaşamaya değer değildir…

 

Tabii üstünden tam 40 yıl geçti…

 

Omorfolular, 74’ten sonra kendi anılarını biriktirdiler bu kendilerinin olmayan şehirde…

 

Kendilerinin olmayan sokaklarda yürüyüp, kendilerinin olmayan evlerde oturdular…

 

Elbette mesele bu kadar basit değil…

Her ne kadar, binlerce suçsuz ve sıradan Kıbrıslı Elen koparılmışlarsa da Omorfo’dan 74’te…

Her ne kadar bir ganimetin üzerine kurduysak da Omorfo’da hayatlarımızı 74’ten sonra…

Yine de 74 sonrası Omorfo’da yaşayan Kıbrıslı Türkler’in pek çoğu da, en az 74 öncesi Omorfo’da yaşayan Kıbrıslı Elenler kadar masum ve onlar kadar umutlu bir şekilde bir hayat kurdular bu şehirde…

Bir yer kimindir sorusuna, “tapusu kiminse onundur” diyecek kadar odun değilsek elbette…

Ancak nasıl ki sırf “Omorfo’nun tapusu” bizde değil diye 74’ten sonra Omorfo’da kurulan hayatları yok sayamazsak, 74’ten öncesine kadar yüz yıllardır Omorfo’da yaşamış Kıbrıslı Elenlerin de, bu şehre bağlılıklarının elbette sadece tapudan fazlası olduğunu düşünebilmek lazım…

Bu sorun nasıl çözülür bilinmez ama, emin olduğumuz tek şey, Omorfo’nun kaderini masa başında belirleyenleri Omorfo’nun sokaklarında göremeyeceğimizdir kolay kolay…

Omorfo’nun sokakları, 74’e kadar bu şehirde hayatlarını kurmuş Kıbrıslı Elenlerin ve 74’ten sonra bu şehirde hayatlarını kurmuş Kıbrıslı Türklerindir…

74’ten önce “biz” hiç yoktuk Omorfo’da, 74’ten sonra ise “biz” vardık, ama şehirlerinden koparılmış Kıbrıslı Elenler’in hayaletleri de dolaşmaya devam ediyordu Omorfo’da…

2003’te kapılar açılınca, o hayaletler tekrar canlanıp akın akın dolmuşlardı yine Omorfo’nun sokaklarına…

***

 

Omorfo “verilecek” mi orasını bilemem; ama bildiğim bir şey var ki, o da, hem Kıbrıslı Türk Omorfolulardan, hem de Kıbrıslı Elen Omorfolulardan bu güne kadar çok ama çok şey alındığıdır…

 

Alanlar da, hem Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türk milliyetçi ve faşistler, hem 74’te adaya askeri bir darbe yapan Yunanistan cuntası, hem 74’te adayı işgal eden Türkiye ordusu hem de kendi kanlı çıkarları uğruna yüz binlerce Kıbrıslının kaderiyle oynamaktan çekinmeyen emperyalist devletler ya da bugünkü moda adıyla “uluslararası aktörler”dir…

 

Omorfo “verilecek” mi orasını bilemem…

 

Ama Omorfo dışında o kadar çok şey verdik ki hayatlarımızdan bu şehirde, Omorfo’yu “verseler” hissetmeyiz bile.

 

Celal Özkızan

Baraka Kültür Merkezi aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply