Yediden yetmişe hepimizin çok sevdiği Hababam Sınıfı’nın yazarı Rıfat Ilgaz’a “Nasıl bu kadar güldürdünüz?” diye sormuşlar. Cevabı şöyle olmuş:
“Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkanlar açılmaya, esnaf satış yapmak için bağırıp çağırmaya başlamış. Bunun üzerine aileler de o saatlerde sokağa çıkmaya başlamış ve idam vakitleri panayır havasına bürünmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak gülen bir halk görüntüsü oluşmuş… Ben de çöken eğitim sistemini anlattım. Hepimiz, ölen bu sisteme bakarak güldük.”
Bugünün gençleri, Hababam Sınıfı eserinin yazıldığı yıllardan çok farklı bir çağda yaşıyor. Onları dört duvar arasına kapatsanız da ceplerinden dünyaya ulaşıyorlar. Yanlışlar doğruları götürse de denemekten, yanlış yapmaktan korkmuyorlar. Binbir sınavla sınanıp birbirlerini rakip olarak görmek zorunda bırakılsalar da kankalığı sonuna kadar yaşıyorlar. Belki çok farklı bir çağda ama aynı gençlik heyecanı ve isyankar ruhuyla… Deli kanlarına özgü bir tutku ve merakla… Değiştirme inancı ve inadıyla.
Mevcut eğitim sisteminin aksaklıklarına, sosyal yaşamda gençlere yeterli alan açılmamasına, okulların baskıcı ve rekabetçi yapısına, müfredatın günün ihtiyaçlarının ve bilimsel gelişmelerin çok gerisinde olmasına rağmen halen daha düşünmeyi, sorgulamayı bırakmayan gençlerimiz var. Nereden mi biliyorum… Bir süredir onlarla tiyatro çalışarak hem öğretiyor hem öğreniyorum da ondan. Okula başladıkları andan itibaren onlara bir şeyler ezberletsek de yaratıcılıklarına alan açıldığında nasıl üretebildiklerini görüyorum. Her ne kadar sistem onları tek tipleştirse de, farklılıklarına kıymet verildikçe zenginleştiklerini görüyorum. Onları sayılara indirgeyip yarıştıran sınav yöntemlerine rağmen birbirlerine destek olup dayanıştıklarını görüyorum. Otoriteyle yola gelmeyen gençlerin sisteme tehdit oluşturmasın diye en yoz eğlencelerle tüketilip harcandığı bu çağda, gülüp eğlenmeyi de becerebildiklerini ve kahkahayı bir tokat gibi attıklarını görüyorum. Ve en önemlisi, düşünmeyen, üretmeyen, sorgulamayan gençler yetişsin diye kurulmuş bu düzenin içinde bile bunlar olabildiğine göre insanlık adına umutlanmaktan vazgeçmemeli diyorum.
Bir de düşünün; her bölgede yeterince gençlik merkezleri, kültür-sanat evleri, spor tesisleri açılsa, toplu taşıma daha yaygın ve öğrenciler için bedava olsa, eğitim sisteminde özne olan gençlere de kıyafetten müfredata her konuda söz hakkı verilse, eşitsizlik ve bireycilik yaratan sınavlar stres ve yük olmaktan çıksa, mahallelerde ve belediyelerde gençlik meclisleri kurulup ülke yönetimine de katılmaları sağlansa… Bir de o zaman görün bu gençleri ve dolayısıyla geleceğimizi…
* * *
Baraka Gençlik Tiyatrosu ile bir oyun hazırladık. Liseli gençler, kendi sorunlarını taşıdı sahneye ve ölen sistemimize gülün dediler bize! Bir yandan okulu yerden yere vururken diğer yandan okulu olmayan çocukları, okula gitmesi yasaklanan ve buna direnen genç kızları da anlatıyorlar dünyanın bir başka coğrafyasından.
Birbirinden farklı karakterde dört genç bir gün okula giderken uzaydan gelen iki robot tarafından durduruluyor ve onlara tek bir soru soruluyor: Neler Oluyor Hayatta?
Cevabını merak edenler için oyunumuz 16, 21, 23 ve 28 Şubat tarihlerinde saat 20.00’de Arabahmet Kültür Evi’nde…
Nazen Şansal
Baraka aktivisti