Seçim çalışmaları süresince katıldığımız televizyon/radyo programlarında veya günlük hayatta insanlarla kurduğumuz iletişimde çoğu zaman garipsenen bir söz söylüyoruz : “Bizim için seçilmek seçilmemek meselesi değil seçimler, kaç milletvekili çıkaracağımız ya da çıkarıp çıkarmayacağımızın da önemi yok pek”…
Bu söze en çok, 28 Temmuz gecesi kaç milletvekili çıkarabileceklerini hesaplayıp duran ve hatta hangi milletvekillerinin çıkacağına dair liste çalışmaları yapan diğer partilerin yöneticileri ve milletvekili adayları şaşırıyor…
Seçimlere katılıp da seçilip seçilmemeyi merkeze koymamak da neyin nesi ola ki ?..
Adı üstünde, “seçim” işte…
Meclise girip girmemek, işte bütün mesele bu, olmalı değil mi ?..
Komedyen Groucho Marx (soyadına aldanmayın, sakallı Marx ile bir alakası yoktur), komedyenliğine yaraşır bir laf etmiştir zamanında :
“Beni bile üye olarak kabul edecek bir kulübe asla üye olmam”…
Bizler için de durum aynı hesap…
Bizler halkın farklı kesimlerinin kendi öz örgütlenmeleri (sendikalar, öğrenci örgütleri, toplumsal cinsiyet eşitliği örgütleri, ekoloji örgütleri…) zemininde ve doğrudan demokrasi yöntemi ile mücadeleyi benimsediğimiz için, ve kendi kültürel örgütlenmemiz doğrultusunda da bu benimseyişe katkı koymaya çalıştığımız için, bütün ülkeyi ve bütün insanları 50 kişi ile temsil ettiğini ve temsil etmek bir yana bütün ülkeyi ve bütün insanları dönüştürebileceğini iddia eden meclis denilen kuruma mesafeli yaklaşıyoruz…
Meclisteki yasa koyucuların aslında milleti yasa boğucular olduğunun bilincindeyiz ve toplumsal sorunların mecliste değil sokakta çözülebileceğinin farkındayız…
“Meclis değil sokak” derken sözünü ettiğimiz şeye en iyi ve en taze örnek, özellikle son yıllarda duygusal olarak birbirinden iyice kopmaya başlayan Türk ve Kürt halklarını yeniden bir araya getiren şeyin Türkiye’deki “anayasa çalışmaları” ya da “yetkililerin kapalı kapılar ardındaki görüşmeleri” değil, Gezi Parkı direnişi olmasıdır…
Gezi Parkı direnişi öncesinde birbirlerine soğuk hatta nefretle yaklaşan Kürtler ve Türkler, polis şiddeti ve zalim AKP hükümeti karşısında birleşmişler ve birlikte mücadele etmişlerdir…
Bunun en önemli sonucu da, normalde Lice’de bir Kürt gencin ölümü ile sonuçlanan asker saldırısını “oh, iyi oldu” diye karşılayacak olan pek çok kişi, Gezi Parkı direnişi atmosferi içinde olduklarından, “Diren Lice” demişlerdir.
“Yasa koyucuların” on yıllardır yapamadığını, bir sokak hareketi 3 haftada yapmayı başarmıştır. Eğer bu sokak hareketi kendiliğinden bir ayaklanmanın ötesinde ciddi ve kapsamlı bir örgütlenmeyi de içerseydi, bu başarının derinleşip Kürt sorununun hepten çözüm yolunu bile ortaya koyması mümkün olabilirdi…
Bizler için de durum aynı hesap dedik…
Bizi bile kabul edecek bir meclise biz girmek taraftarı değiliz pek açıkçası…
Meclis bizi bile kabul ediyorsa, bizim ne istediğimizi tam olarak anlamamıştır demektir ne de olsa…
O yüzden seçim çalışmalarımızda “oy dilenmiyoruz”…
Seçim çalışmalarımızda insanlara “bizi seçin, gerisini bize bırakın” demek yerine, insanlarla gerisini nasıl hep birlikte yapabileceğimizi, ne yapabileceğimizi konuşuyoruz…
Bizim için propaganda süreci 27 Temmuz günü sona ermeyecek o yüzden…
29 Temmuz günü, seçilenler takım elbiselerini giyip meclise ve bakanlıklara dağılacak, seçilmeyenler ise sanki birkaç gün öncesine kadar toplumu ve ülkeyi değiştirmeye dair büyük sözler edenler kendileri değilmişçesine, hiçbir şey olmamış gibi evlerine dağılacaklar…
Sokaklar boşalacak yine yani…
29 Temmuz günü Baraka’cılar ise ya bir sendikada yanınızdaki sandalyede sizin ile gün geçtikçe düşen alım gücü ve özlük hakları ile ilgili sohbet edecek, ya yeni bir tiyatro oyunu ile karşınıza çıkacak, ya elinde dergisi kapınızı çalacak, ya da en önemlisi, 29 Temmuz günü, tıpkı birkaç gün önceki gibi, toplumu ve ülkeyi nasıl değiştirebileceğimiz üzerine sizin ile birlikte konuşacak…
Sokakları boşaltmayacağız yine yani…
***
O kadar laf söyledik meclis hakkında, o kadar arkasından atıp tuttuk…
Peki ya olur da bizden biri de girerse meclise, ne diyeceğiz sizlere ?..
Eh, onu da artık siz söylersiniz bizlere…
Ne de olsa biz, “siz bize oy verin, biz sizi temsil edelim, bütün ülkeyi bütün insanları yönetelim” diyecek kadar kibirli değiliz…
Olur da girerse bizden biri meclise…
Sizin kadar acemisiyiz meclisin biz de…
Hep beraber karar veririz o zaman ne halt edeceğimize…
Celal Özkızan
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.