Medyanın ulus devletin üç temel gücü olan yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olduğu genel kabul gören bir durumdur. Bu nedenle medya egemenler tarafından hakimiyet alanını genişletmek ve resmi söylemi yaymak için sıklıkla kullanılır. Bu söylemler zaman zaman nefret ve şiddet diline de dönüşür. Bunun son örneği ise Volkan Gazetesi’nin geçen gün manşetinde kullandığı “Av Tüfekleri Hazır” söylemidir. Kimin için hazırdır av tüfekleri? Evlerine geri dönecek Kıbrıslı Elenler için. Yani Volkan Gazetesi faşizan bir tutumla paramiliter kuvvetlere! katliam çağrısında bulunmaktadır. Hem de manşetten. Hem de açıkça.
Volkan Gazetesi’nin öncüllerinden Nacak’a bakıldığı zaman da aynı dilin kullanıldığı görülmektedir. TMT’nin resmi gazetesi olarak 1959’da basılmaya başlanan Nacak, ismini Denktaş’ın ifadesiyle eski bir Türk! silahından almıştır. “Türk’ten Türk’e”, “Vatandaş Türkçe Konuş” gibi TMT’yle özdeşleşmiş kampanyaların medya savunuculuğunu yapan Nacak, Kıbrıslı Elen halkının tümüne olduğu kadar Kıbrıslı Türk ilerici ve devrimcilerine karşı da düşmanca bir tutum sergilemekten geri durmamıştır. Öyle ki TMT tarafından öldürülen devrimcilerin ardından vatan hainlerinin! hakettikleri cezayı bulduğunu söyleyen yine Nacak gazetesidir.
Açıktır ki Nacak’tan Volkan’a medya faşizmi ne içerik ne de söylem açısından hiçbir değişime uğramamıştır. Hatta ve hatta Volkan’ın “Av Tüfekleri Hazır” söylemi birebir Nacak’tan alıntıdır çünkü kısa bir arşiv taraması Nacak’ta bolca av tüfeği reklamı yapıldığını ortaya koymaktadır. İki gazete arasındaki tek fark Nacak’ın o dönemin egemen ayrılıkçı dilini üretmek ve yeniden üretmek üzere dizayn edilmiş bir gazeteyken, Volkan’ın bugünkü durumuyla birkaç eski TMT’ci dışında ciddi bir okur kitlesinin olmamasıdır. Ancak bu durum Volkan’ın ortaya koyduğu faşizan dili hiçbir şekilde önemsizleştirmemelidir. Faşizm yalnızca insanlığın baş düşmanı bir ideoloji değildir. Aynı zamanda günlük hayattaki tutum ve davranışları, kullanılan dili şekillendiren bir düşünce biçimidir. Volkan attığı manşetle bu düşünce biçimini net bir şekilde ortaya koymuş ve pekiştirmiştir.
Bugün süre giden müzakereler Kıbrıs’ta gerçek bir barışı inşa eder mi bilinmez. Biz her zamanki gibi barışın bürokratlarca değil halklar tarafından inşa edilmesi gerektiğine inanmaktayız. Halklar ancak ve ancak ortak yaşam alanları yaratarak, kederi ve sevinci ortaklaşa paylaşarak kalıcı bir barışı inşa edebilirler. Biz halkların kardeşliği şiarını yükseltirken, elbette ki 1950’lerden kalma söylemler tekrar ve tekrar gündeme getirilecektir. Bu söylemlerle mücadeleye her anlamda hazır olmak gerekmektedir. Diğer yandan hep söylediğimiz ama liberal solcularımız tarafından nedense pek benimsenmeyen “Faşist odakların yasaklanması” çağrımızın ne kadar yerinde olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Yasaklama insanlık ve özgürlük düşmanlarına karşı yapılıyorsa bundan daha meşru bir eylem söz konusu olamaz. Ancak kktc devleti bırakın yasaklamayı bu odakları meclis başkanlığı salonlarında, kumarhanelerde, gece kulüplerinde, bet ofislerde, ülkü ocaklarında ve elbette ki medyada barındırmaya ve güçlendirmeye devam etmektedir. Volkan’ın attığı manşetin üstünden iki gün geçmiş olmasına rağmen kktc Yayın Yüksek Kurulu’ndan herhangi bir kınama ya da yayın yasağı talebinin gelmemesi ancak ve ancak sessizce onay vermek anlamına gelmektedir. Bu nedenle mücadele yalnızca faşizmin açık ve örtük biçimlerine karşı değil, faşizmin doğrudan ve dolaylı destekçilerine karşı da verilmelidir.
Fatih Bayraktar
Bağımsızlık Yolu