19 Nisan’da gerçekleştirilecek seçimler, sol içindeki mücadele yöntemleri üzerine tartışmaları yeniden alevlendirdi. Seçimlere girenler, açıkça olmasa da boykot edenler, aday çıkartmasa da farklı adaylara destek belirtenler… Toplumsal bir dönüşüm için mücadele eden sol, bulunduğu her ülkede şu soruya cevap vermek için çabalar: “Nasıl bir mücadele var olan sistemi yıkıp toplumu dönüştürebilir?”
Bu konu, yani toplumun dönüşümünde nasıl bir mücadele yöntemi izleneceği sorusu bu iddiaya sahip olan solun en çok tartıştığı konudur. I. Enternasyonal’den günümüze değin her ülkede süren bu tartışma, solun yer yer kendi içinde çatışmasına kadar vahim sonuçlara sebep olmuştur.
Mücadelenin öznelerinden, biçimlerine, nasıl bir ilerleyiş rotası izleyeceğine kadar çeşitli tartışma başlıklarını içinde barındıran solun mücadele geçmişi hayli zengindir. Kitlesel ayaklanmalardan gerilla mücadelelerine, pasif direnişten parlamento mücadelesine kadar birçok tecrübe, solun deneyimleri arasındadır. Sol bu deneyimlerle birçok başarı elde ettiği kadar çok ağır yenilgiler de almıştır. Örneğin Çin’de Mao, Vietnam’da Ho Şi Minh, Küba’da Castro ve Che Guevara önderliğinde gerilla mücadelesi muazzam başarılar kaydederken, aynı Che, Kongo ve Bolivya’da gerilla mücadelesiyle ağır yenilgiler almıştır. Ya da Rusya’da uygulanan ve Ekim Devrimi’yle ile sonuçlanan kitlesel ayaklanma, aynı başarıyı Spartakistlerin önderliğinde Almanya’da sağlayamamıştır. Öte yandan pasif direniş ile Hindistan’ın bağımsızlığında başat bir role sahip olan Gandhi’ye rağmen aynı mücadele yöntemini ABD’de deneyen Martin Luther King, istediğini elde edememiştir. Bir başka örnekte parlamentarizm ile ilgili verilebilir. Silahlı mücadeleyi reddederek seçim yoluyla Şili’de iktidara gelmiş olan Allande, son derece radikal ilerlemeler kaydetmişken askeri bir darbeyle alaşağı edilmiştir. Allande’nin yaşadığı sıkıntıların benzerlerini yaşayan Chavez ve ardından seçilen Maduro da, Venezuella’da seçimle iktidara gelen sol hükümetlerdir.[1] Son dönemlerde dünya solu tarafından merakla takip edilen Syriza da seçimle Yunanistan’da hükümetin büyük ortağı durumuna geldi.
Tüm bu başarı ve başarısızlıklar, kazanım ve yenilgiler, ilerleme ve gerilemeler bulundukları tarihsel koşullar içerisinde değerlendirilmelidir. Aksi takdirde bugünden geçmişe bakıp tarihi değerlendirmek bizi ayakları yere basmayan ve sürekli vaaz veren “yüce bilgeler” yapar. Bu “yüce doğrucular” tarihi tek bir düzeyde okurken bugüne ve dolayısıyla yarına katabilecekleri yegane şey, halkların tarihinin yanlış bulunarak karalanmasıdır. Ancak devrimciler somut durumun somut tahliliyle ilgilenirler. Bundan dolayı geçmiş mücadele deneyimlerini bugünün değerleriyle doğru-yanlış diye elemek yerine bugünün mücadelesinde yararlanabileceğimiz zengin bir zemin olarak algılarlar. Mahir Çayan’ın dediği gibi, “Marksizm, hareketin hareket halindeki doktrinidir.” Dolayısıyla Marksistler için tek bir doğru mücadele yöntemi yoktur. Mücadeleler, için de bulunan tarihsel kesit, coğrafya, sosyo-ekonomik faktörler gibi birçok farklı etkenler tarafından belirlenir. Çeşitli devrimci mücadelelerin, tarihsel süreç içerisinde berraklaştırdığı; “Devrimci siyaset, sınıf mücadelesinin en keskin çatışması hangi alanda ve hangi biçimde seyrediyorsa, o alana, o koşulların getirdiği biçimlerde müdahale etmektir” şeklindeki düşünme biçimi, sağlıklı bir mücadele için gerekli zemini sağlıyor. Bundan dolayı peşinen bir mücadele anlayışını doğrulayıp diğerlerini reddetmek ya da birini dışlamak devrimci siyasetin işi değildir. Marksistler mücadele yöntemlerini araç olarak görürler ve dolayısıyla da hiçbir mücadele yöntemini kutsallaştırıp fetişleştirmez ya da peşinen reddetmezler. Onları bulundukları duruma göre değerlendirirler. Bu yüzden seçimler üzerinden yeniden alevlenen mücadele yöntemleri tartışmaları için şunu söyleyebiliriz ki; seçimlere katılım, ne yegane mücadele biçimi, ne de ezberci bir şekilde reddedilmesi gereken bir yöntemdir.
Radikal solun radikalliğinin temeli kullandığı araçta değil, toplumsal değişime ilişkin iddialarındadır.[2] Sol bu iddialarının ihtiyaçlarını karşıladığı oranda radikalleşecektir ve bu radikalleşme, radikalliği şekilciliğe indirgeyen bir anlayışın aksine toplumun içinde karşılık bulacaktır. Yaşamı diyalektik bir mantık içerisinde yorumlayıp dönüştürmeye çalışanlar, mücadele yöntemini de içinde bulunduğu koşullara göre belirleyecektir.
Ali Şahin
[1] Egemenler imkanını bulduğu her araçla ezilenlerin mücadelesini bastırmanın peşindedir. Bu amaçla, sisteminin içindeki araçları yetersiz kaldığı zaman kendi kurallarının dışına çıkmak pahasına başka araçlara başvurmaktan çekinmezler. Askeri darbeler bunun basit birer örneğidir. Dolayısıyla parlamenter mücadeleyi benimseyen bir anlayışın farkında olması gereken bu mücadele yönteminin sınırlarıdır. Devrimciler için seçimler sınırları olan bir mücadeledir. Bundan dolayı seçimlere girerken bu sınırların farkında olup mücadeleyi bu anlayışa göre kurgularlar.
[2] Şiddet ve Kolaycılık; Foti Benlisoy, fotibenlisoy.tumbir.com
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.