Kıbrıs’ta verilen bağımsızlık mücadelesinden söz edecek olursak çok eski tarihlere, yüzlerce yıl gerilere gitmemiz gerekmektedir. Çünkü ada üzerinde yaşayan halklar tarihin hiçbir döneminde kendi kendini yönetememiş ve Kıbrıs hep sömürge ülkesi olarak kalmıştır.
Perslerden Bizanslılara, Osmanlılardan İngilizlere kadar süregelen bu durum halen devam etmektedir. Dönemler itibariyle bu duruma karşı çıkan isyanlar olsa da, bu isyanlar bastırılmış ve kişiler ötekileştirilmiştir. Ancak özellikle son yıllar da mücadele kültürünün de gelişmesi ile anti-işgal, özgürlük ve bağımsızlık gibi söylevler yükseltilerek gür gibi şekilde söylenmeye başlandı.
Çünkü bundan önce zihinlerde yaratılan baskı neticesinde, işgallere karşı isyan, fısıldarcasına edilirken özgürlük ve bağımsızlık gibi söylevler uzak bir hayal olarak önümüzde duruyordu. Bugün bu hayale ulaştığımızı söyleyemeyiz ancak faşizmin gölgesi altında atılan milliyetçilik nutuklarını kırıp bu isyanı sokağa, alanlara hatta televizyon programlarına taşıdığımızı söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz ay gerçekleşen milletvekilliği erken seçimlerinin, propaganda sürecinde ezberlerin bozularak, her seçim dönemi çizilen tozpembe tablolar yerine gerçeklerin tartışıldığı bir süreç izledik. Kıbrıs’ta bulunan sorunların yapısal bir sorun olduğunu ve bunun Ankara hükümetlerinin ekonomik paketleri, dayatmaları ve entegrasyon politikaları sonucunda olduğunu, bu sahnede haykırmak son dönemde gelişen ve büyüyen alternatif solun ispatıdır diyebiliriz.
Hiç şüphesiz ki bu siyasetin yadsınmayarak kabul görmesi, akşamdan sabaha oluşan bir durum değildir. Yıllar hatta on yıllardır süregelen mücadelelerin bir sonucu olduğunu görmezden gelmemeliyiz.
Buna ilişkin somut örneklere bakacak olursak, 1974 öncesi ve sonrasındaki mücadelelere ve zamanla açılan farklı mücadele alanlarına değinmek gerekmek gerekmektedir.
Örneğin, 1940lı yıllarda gerçekleşen demir yolu işçilerinin ve aynı dönem de büyüyen maden işçilerinin 40 günü aşan grevlerinde, işçiler İngiliz yönetimine karşı direniyordu. Daha sonraki yıllarda kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin ardından 1968 yılında kurulan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası sesini dönemin egemenlerine karşı yükseltiyordu. 1974 sonrasına bakacak olursak, yine bir mücadele söz konusuydu diyebiliriz. Artık işgal koşullarında olan Kıbrıs’ın kuzeyinde, muhatap Ankara hükümetleri ve iş birlikçiler olmuştur. Ada üzerindeki demografik yapının değiştirilmesi, üretimden koparma politikalarına ilişkin gönderilen paketlere karşı örülen mücadele, bu günlere kadar taşınarak geçmişte olduğu gibi bugün de halen devam etmektedir.
Yani kısaca geçmişten yararlanarak büyüyen mücadele kültürü sayesinde bugün, 1 Mayıs ve 1 Eylül gibi önemli günler kitlesel ve coşkulu bir şekilde kutlanırken, adaya gerçekleşen ikinci mücadele günü olan 14 ağustos son üç yıldır eylemlerle protesto ediliyor. Bu yıl dördüncüsü gerçekleşecek olan eylemin, her yıl olduğu gibi coşkulu bir şekilde gerçekleşeceğini söyleyebiliriz.
Bir söz vardır, ‘mücadele edenler her zaman kazanamaz, lakin kazananlar her zaman mücadele edenlerdir.’ şeklinde, bu esas olanın mücadele olduğunu ve dayanışma içerisinde direnerek kazanılacağını her geçen daha güçlü bir şekilde önümüze koymalı.
Öyle de oluyor zaten,
Çünkü ne geçmiş tükendi, ne de yarınlar!
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.