Mimarlar Odası: Özelleştirmeye Karşı Kamusal Mekanı Yüceltmek

Hasan YIKICI

KTMMOB Mimarlar Odası’nın kent vizyonunu ve Gezi Parkı direnişi sürecinde yayınladığıkları bildiri ile kamusal alanlara verdikleri önem ve kent yaklaşımları ile örnek bir söylemi yükseltmekte.

Kamusal alanların sermaye tarafından ele geçirilip meknaların ve kentin kamusallık olgusunun tasfiye edildiği bir dönemde, Lefkoşa’da Arabahmet Kültür Evi’nin GAÜ gibi bi sermaye kuruluşuna verilmesi ülkemizde, kentimizde gerçekleşen tasfiye sürecinin en son örneklerinden.

LTB’nin, KTMMOB Mimarlar Odası daha önceden Arabahmet Kültürt Evi’ne talip olmasına rağmen kent vizyonundan ve kamusal kaygılardan yoksun bir kurulul olan GAÜ’ye verilmesi pekçok tepki görmüş ve hala da görmekte.

İşte KTMMOB Mimarlar Odası’nın kent vizyonu ve Gezi Parkı bildirisinde özetlenen kent algısını sizlerle paylaşmak istiyoruz. Özellikle kent olgusuna yaklaım ve kamusal alanların savunusu anlamında her iki bildiri de gerek öğretici gerekse de çoşku dolu bir içeriğe sahip. Lefkoşa’yı ise bugun bir kent vizyonuna sahip, kamusallığa önem verenler değil, kent vizyonundan yoksun, her adımı sermaye olarak gören ve kamusal alanların neoliberal tasfiyesini gerçekleştiren kurumlar yönetmekte…

 

KTMMOB Mimarlar Odası’nın kent vizyonundan kısa kısa:

  • Ancak Lefkoşa’nın kentsel dokusu artık bu karşılaşmalara olanak vermeyecek şekilde kamusal alanlardan yoksun, yayaların, bisikletlilerin olmadığı sokaklara doğru evrilmektedir. Araba trafiğinin hakimiyeti bireylerin yolda rastlaşma olanaklarını yok etmektedir.

 

  •  Lefkoşa ve aslında Kıbrıs’ın Kuzeyindeki kentler bireylerin artık buluşamadığı sadece varılacak noktalara ulaşmak için vakit harcanan yol örgülerinden oluşmaktadır. Kenti yaşayan, kenti oluşturan bireyler sokaklara çıkamaz durumdadır. Yaşlıların, engellilerin, çocukların kentlerde hareket etme, kenti yaşama şansı yoktur. Yaşadığımız bu durum kentlerin yok edilişidir ve kent toplumun kendini tanıdığı ve ifade ettiği mekandır. Toplumsal çöküş kentlerin çöküşü ile başlar.
  • Lefkoşa’nın bölünmüş bir kent olması olgusu sadece politik bir olgu değil ve sadece bir kuzey/güney bölünüşünden ibaret değildir. Lefkoşa yetersiz kamusal alan ve bu alanlar arasındaki ulaşım ağı yetersizliği ve/veya farklılaşan bölgeler arasındaki geçirgenliğin az olmasının sonucu olarak birçok parçacığa bölünmüş bir kenttir. 

 

  •  Şu anki şekli ile toplumun kamusal alan üzerine söz hakkı bulunmamaktadır. Bu yöntem kamusal alandan halkın dışlanmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Kamusal niteliği yüksek olan yapıların Mimari Proje yarışmaları ile kolektif tartışma ve düşünme ortamında geliştirilmesi esas alınmalıdır.

 

  • Kent dokusu bina stoğunu kullanan kentliden bağımsız düşünülemez ve ‘Kentli’ ancak arasında bağ olan şahıslar yani kenti paylaşan bireyler arasında oluşur. Kentin paylaşımı ancak kamusal alanda vücut bulabilir.

 

  •  Bu inisiyatiflere yol gösterecek Lefkoşa Kenti için yaya yolları, bisiklet yolları, yeşil alanlar, parklar ve meydanlardan oluşan Kamusal mekan örgüsü tasarlanması gerekmektedir. Mahalli ölçekte başlatılacak mekânsal kimlik çalışmaları ile kamusal mekan örgüsünün küçük ölçekte sahiplenmesi sağlanmalıdır.

 

Gezi Parkı bildirisinden:

“Kamusal mekanı yüceltmek katılımcı planlama demektir, daha az özel mülk demektir, özelleştirme ile yok olan toplumsal değerlerin yeniden kazanılması demektir, ideolojik olmayan ve dışlayıcı olmayan mekan örgütlenmeleri demektir, evrensel tasarım prensiplerini önemsemektir, ağacı da insanı da aynı anda, yerde, düzlemde ve aynı canlılıkta ve fakat farklı bir hal ve durum içinde görmektir, kamusallığın devletin veya özelin tekelinde olmadığının bilincinde olmaktır.

 

Toplum binaların içinde değil dışarıda hayat bulur. İç mekan bireyindir ve dış alanlar bizim, hepimizin. Hükümetlerin görevi orada dışarıda olabilmemizi sağlamaktır. Güvenli ve emniyetli bir biçimde dışarıda ve özgürce.”

 

 

KTMMOB  Mimarlar Odası

Lefkoşa Kent Vizyonu

 

 

Lefkoşa kenti kuzeyi ve güneyi ile bir kent olmanın ötesinde bir başkenttir. Bütün yönetsel yapılar burada toplanmıştır ve bu aslında ülkeyi her gün yeniden toplayan ve dağıtan dolaşım sistemleri yanında ülke vatandaşlarının toplanmasını ve karşılaşmasını sağlayacak kamusal alanların ve binaların kent ölçeğinde değil ülkesel boyutta ele alınması gerektiğini gösterir. Lefkoşa aynı zamanda bireylerin kentidir. Gündelik hayatta kendini ifade etmeyi seven kişilerin oluşturduğu bir kenttir. Sokakta karşılıklı atışma geleneği aslında karşılaşmaları seven bir toplum geleneğinin ifadesidir. Ancak Lefkoşa’nın kentsel dokusu artık bu karşılaşmalara olanak vermeyecek şekilde kamusal alanlardan yoksun, yayaların, bisikletlilerin olmadığı sokaklara doğru evrilmektedir. Araba trafiğinin hakimiyeti bireylerin yolda rastlaşma olanaklarını yok etmektedir (R. Sennet, Kamusal İnsanın Çöküşü, 1996). Kent rastlaşmalar sonucu ortaya çıkan bir olgudur. Lefkoşa ve aslında Kıbrıs’ın Kuzeyindeki kentler bireylerin artık buluşamadığı sadece varılacak noktalara ulaşmak için vakit harcanan yol örgülerinden oluşmaktadır. Kenti yaşayan, kenti oluşturan bireyler sokaklara çıkamaz durumdadır. Yaşlıların, engellilerin, çocukların kentlerde hareket etme, kenti yaşama şansı yoktur. Yaşadığımız bu durum kentlerin yok edilişidir ve kent toplumun kendini tanıdığı ve ifade ettiği mekandır. Toplumsal çöküş kentlerin çöküşü ile başlar.

Lefkoşa başkenttir ve bireylerin kentidir. Ülkesel ölçekten birey ölçeğine farklı ölçeklerde planlamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumsal varlığın oluşumu için kent stratejileri oluşturulması gerekliliği her geçen gün artırmaktadır. Kamusal binaların, Meclis Binası, Hava Alanı, Külliyeler, Okullar ve diğer devlet tarafından üstlenilen yapıların toplumsal katılım ile şekillenmesi gerekmektedir. Şu anki şekli ile toplumun kamusal alan üzerine söz hakkı bulunmamaktadır. Bu yöntem kamusal alandan halkın dışlanmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Kamusal niteliği yüksek olan yapıların Mimari Proje yarışmaları ile kolektif tartışma ve düşünme ortamında geliştirilmesi esas alınmalıdır.

Lefkoşa’nın bölünmüş bir kent olması olgusu sadece politik bir olgu değil ve sadece bir kuzey/güney bölünüşünden ibaret değildir. Lefkoşa yetersiz kamusal alan ve bu alanlar arasındaki ulaşım ağı yetersizliği ve/veya farklılaşan bölgeler arasındaki geçirgenliğin az olmasının sonucu olarak birçok parçacığa bölünmüş bir kenttir. Kaldı ki mükemmel ulaşım sistemleri bile bir mekanın sistematik olarak dışlayıcı olmasının önüne tek başına geçemez (Berlin Potsdammer Platz örneğinde olduğu gibi).

 

 

 

Farklılaşan kentsel doku ve sosyal yapıların bu farklılıkları paylaşabileceği kamusal alanların yetersiz olduğu gibi var olanlar da yok edilmektedir. Paylaşım mekanları- Shared spaces (F. Gaffikin, Bölünmüş Şehirleri Planlamak, 2011) Lefkoşa kentinde kaybedilmiş bir unsurdur. Gündelik hayatta farklı sosyal grupların-kesimlerin buluşabileceği ve kent yaşamının ortaklaşa kurulabileceği alanların oluşturulması gerekmektedir. Arasta bu paylaşım potansiyelinin yaşandığı önemli bir mekandır. Bu gibi kamusal niteliği olan sokak ve meydanların diğer kentsel dokulara da yayılması sağlanabilir.

Kent geneline yayılmış paylaşım mekanları ulaşım ve erişim sistemleri ile birbirlerine entegre olmanın yanında her paylaşım mekanının Öteki için –bu öteki turist, zengin/fakir, engelli, çocuk, yaşlı ve benzeri- kullanılabilir ve algılanabilir olması gerekir. Paylaşım mekanları mahalli ölçekte ele alınmalı ve kentlinin dış mekanları (evlerin dışı) sahiplenmesi sağlanmalıdır. Lefkoşa, iki üniversite ile bir havaalanı bulunan, içerisinde bir seri sınır kapısı barındıran ve birçok devlet dairesini bünyesinde taşıyan bir başkenttir. Nüfus demografisi böylesine yoğunluklar taşıyan bir başkentte ciddi bir toplu taşıma sisteminin olmaması hayati bir eksikliktir. Bu eksiklik özellikle turistler ve öğrenciler tarafından da hissedilmektedir.

Ulaşılabilir/Erişilebilir Şehir

Şehirdeki tek toplu taşıma sistemi 1983 yılında alınan minibüslerden oluşmaktadır. Bu minibüsler yıllar içinde yenilenmemiş ve gelişen teknoloji ile hizmet sunamaz hale gelmiştir.

Lefkoşa’nın ekonomisine ciddi zararda bulunan, trafik yoğunluğunu arttıran, halka bireysel taşıt zorunluluğu dikte ederek maddi külfet olan, karbon salınımını arttırarak doğaya zararı olan bu eksiklik bir an önce ciddi taşıma politikaları ile geliştirilmelidir. Gerek motorlu  taşıtlar ile, gerekse hafif raylı taşıma sistemleri kentlilerin kamusal alanlardaki dolaşımı engelsiz ve dışlayıcı olmayacak biçimde çözümlenmelidir. Dolaşım sistemlerinin sürekliliği bisiklet yolları ve yaya yolları ile desteklenmelidir. ABD’nin 11 Ortadoğu kentinde yapılan araştırmalarda bisiklet kullanımının ortalama 1100 hayat kurtardığı, 3.8 Milyar dolar değerinde kazaları önlediği ve hava temizliğine güçlü katkıda bulunduğu ortaya çıkmıştır.

Şehirdeki kaldırımların pek çoğu ya kaçak yapılaşma ile işgal edilmiş, ya üzerine bırakılan araçlar ile otoparka dönmüş, yada iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği dar koridorlar haline getirilmiştir. Yaya akslarının eksikliği pek çok yaşlı ve engelli vatandaşımız tarafından gün ve gün hissedilmektedir.

Yaya akslarının eksikliğine ek olarak bir kentin yaşam standardını belirleyen meydanlarımız yok denecek kadar azdır. Meydan ve yaya akslarının azlığı kent insanını en kısa mesafelerde bile motorlu araç kullanmaya itmekte ve böylece kent içinde ciddi bir trafik/otopark sorunu yaratmaktadır.

nicosia-aerial

Şehri Düşleyebilmek

Yeni imar planında yapılan değişiklikler ile kamusal mekan duyarlılığının artırtılması için kısmi bir iyileşme olsa da bu çözümler bireylerin ve yatırımcıların inisiyatifinde olan girişimler olarak karşımıza çıkıyor. Bu inisiyatiflere yol gösterecek Lefkoşa Kenti için yaya yolları, bisiklet yolları, yeşil alanlar, parklar ve meydanlardan oluşan Kamusal mekan örgüsü tasarlanması gerekmektedir. Mahalli ölçekte başlatılacak mekânsal kimlik çalışmaları ile kamusal mekan örgüsünün küçük ölçekte sahiplenmesi sağlanmalıdır.

Lefkoşa İmar planında Kentsel Koruma sadece bina morfolojisinin yüzeysel algısı olarak korunması üzerinedir ve koruyacak olan kullanıcının bu morfoloji üzerine algısı ve aidiyeti sorgulanmamıştır. Kent dokusu bina stoğunu kullanan kentliden bağımsız düşünülemez ve ‘Kentli’ ancak arasında bağ olan şahıslar yani kenti paylaşan bireyler arasında oluşur. Kentin paylaşımı ancak kamusal alanda vücut bulabilir.

KTMMOB Mimarlar Odası bu düşünceler ışığında çalışmalar yürütmektedir. Lefkoşa Türk Lisesi (A. V. Baheaddin, 1963) ve çevresini kapsayan farklı dönemlerin nitelikli yapılarını içeren mekanda Lefkoşa’nın başkent olarak ülkesel ölçekte kamusal alan ihtiyacını karşılamaya yönelik Lefkoşa Kültür Parkı fikir çalışmaları yapılmaktadır. Bunula birlikte Engelsiz İnisiyatifi ve belediyeler ile yapılan engellilerin kenti yaşamasını sağlayacak Engelsiz Parkı proje çalışmaları yürütülmektedir. Sivil inisiyatifler ile kurulan işbirlikleri yanında Kent Koruma Kurulu gibi kent dokusu ve koruma kültürü üzerine söylem üretecek inisiyatiflerin de bünyesinde oluşumu yönünde çalışmalar başlatılmıştır.

Lefkoşa Kent Vizyonu üzerine çalışmaların ve söylemlerin amacına ulaşması toplumsal ölçekte bir etkinlik ile desteklenmesi ve bu etkinliğin mahalli ölçeklerde devam etmesi ile mümkün olabilir. Kaybedilen kent kültürü ve değerlerinin ancak mekan içinde ve yapısal çevrelerde yeniden yapılanabileceği bilinmelidir. Kenti yeniden kentliler ile inşa ederken her ölçekten ve kesimden katılımın özendirilmesi gerekmektedir.

 

Bu düşünceler ışığında çalışacak bir Kent Platformunun kurgulayacağı Lefkoşa Kent Vizyonu Çalıştayına Mimarlar Odası olarak her aşamasında katkı koymaya hazır olduğumuzu duyurmak isteriz.

 

Gezi Parkı bildirisi:

KTMMOB Gezi Parkı Bildirisi

 

31 Mayıs’ta başlayan Taksim Gezi Parkı olayları ile halkın kamusal bir mekana sahip çıkması, şehir mekanının iktidarın kendi benliğini kazıdığı boş bir düzlemden ibaret olmadığını, meydanın boş olmadığını göstermiştir. Meydanlar, parklar, sokaklar yani kamusal alanlar toplumun kendini inşa ettiği alanlardır. Topluluklar iç mekanlarda/evlerde kitle iletişim araçları karşısında şekillenirken toplumlar meydanlarda doğar ve büyür. Bireyler arasında kurulan aracısız iletişim, toplum olma bilinci, ancak meydanlarda ve diğer kamusal alanlarda vücut bulabilir. Bugün ve her zaman mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve kentlerin şekillenmesinde rol  alması beklenen, kamu yararını gözeten örgütlü bütün toplulukların tek ve büyük bir amacı vardır:

halkinonayiyoktur

Kamusal mekanı yüceltmek…

 

Kamusal mekanı yüceltmek katılımcı planlama demektir, daha az özel mülk demektir, özelleştirme ile yok olan toplumsal değerlerin yeniden kazanılması demektir, ideolojik olmayan ve dışlayıcı olmayan mekan örgütlenmeleri demektir, evrensel tasarım prensiplerini önemsemektir, ağacı da insanı da aynı anda, yerde, düzlemde ve aynı canlılıkta ve fakat farklı bir hal ve durum içinde görmektir, kamusallığın devletin veya özelin tekelinde olmadığının bilincinde olmaktır.

 

Toplum binaların içinde değil dışarıda hayat bulur. İç mekan bireyindir ve dış alanlar bizim, hepimizin. Hükümetlerin görevi orada dışarıda olabilmemizi sağlamaktır. Güvenli ve emniyetli bir biçimde dışarıda ve özgürce.

 

Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Olarak Türkiye’deki meslektaşlarımızın ve TMMOB’nin yürütmekte olduğu mücadeleyi yakından izliyoruz. Kamusal alanlara yapılan müdahaleler KKTC’de de benzer koşul ve şartlar ile dayatılmaktadır. Kamusal yapılar, binalar, alanlar ve kurumlar uzlaşıdan yoksun, şeffaflıktan ve fırsat eşitliğinden uzak bir biçimde toplumun elinden alınmaktadır. Toplumun nefes aldığı, kendini ifade ettiği alanlar, kamusal mekanlar, daralırken Gezi Parkı eylemleri evrensel bir fırsat doğurmuştur… kamusal alanları talep etme fırsatı… Birini değil hepsini istiyoruz…

 

#hepsiniistiyoruz

 

Sadece Karpazı değil,

Sadece Gezi Parkını değil,

Sadece Ercan Havaalanını değil,

Sadece AKM’yi değil,

Birini değil, hepsini istiyoruz,

Katılım ve söz hakkı istiyoruz!

 

 

 

 

 

 

KTMMOB Mimarlar Odası

Yönetim Kurulu

Diğer haberler için tıklayınız:

 

Be the first to comment

Leave a Reply