Onca gündemin arasında on binlerce 25 yıllık ağaç yanıverdi geçtiğimiz günlerde. Bir yangın helikopterinin yokluğu bu sefer de yangın, Çamlıbel’i çamsız bırakınca kendini hissettirdi.
Gözümüzün önünde yaşam kaynağımız ağaçlar yok olurken o an elinden bir şey gelmediğinden insanın isyan edesi geliyor. Neden yangın çıkma ihtimali yüksek bu ada yarısında yangın helikopteri kiralanmak için dahi bütçe ayrılmıyor? Daha bir ay evvel söndürme faaliyetlerinde iki itfaiyecinin de hayatını kaybettiği Trodos’taki büyük yangında ta Fransa’dan bile yardım edilebiliyorken neden bu ülkenin tüm itfaiye güçleri seferber olamıyor? Kuşkusuz, her okuyan cevabın Kıbrıs Sorunu ve kktc’nin tanınmamasına bağlı diplomatik engeller olduğunu söyleyecektir. Ancak ben bu cevabı aklımızın bir yerinde tutarak Kıbrıs’ı aşan bir fikriyata uzanmak niyetindeyim.
Nedir bu fikriyat?
Bugün içinde bulunduğumuz ekolojik krizin kaynağı kendisi olan fakat sebepleri bireylerin sorumsuzluğuna, devletin denetimsizliklerine indirgeyen fikriyat.
İnsanın ‘sınırsız’ ihtiyaçlarını karşılamak için doğayı boyuna talan eden fikriyat.
Gerçekte bir parçası olduğumuz doğayı, insanı merkeze alıp ‘çevre’ olarak dışsallaştıran ve doğaya verdiğimiz zararın kendimize olduğunu anlamamıza engel olan fikriyat.
Kimler bu fikirde?
Lefkoşa’nın göbeğindeki asırlık çam ağacını gökdelen dikmek için kesen de, ülkemin en güzel sahiline 98 ton petrolü akıtarak denizi kirleten, bölgedeki canlıları, biyoçeşitliliği yok edenler, onlar.
Siyasi sınırlarla doğayı böldüğünü sanan, ‘mülkiyet sorunu’ diye toprağa sahip çıkma kavgası verirken toprağın üzerindeki ağaçların yanmasına müsaade eden de onlar.
Yaşam kaynağımız suyu özelleştirmek suretiyle basiretsiz politikalarıyla satan da, satın alan da onlar.
Hemen yanı başımıza nükleer santral inşa ederek doğamızın, çocuklarımızın geleceğini yok etmeye girişen de onlar.
Bu ülkede yaşayan insanlar, hayvanlar, ağaçlar onların umurunda değil. Zira onlar için emeğini ucuza satın alıp iş güvenliğini sağlamadığı işçi zaten cansız. İnşaat yapılması için kesilecek ağaç, bürokratik bir prosedür. Akdeniz mavisini karaya boyayan petrol sızıntısı, alınması gereken önlemi cezasından daha pahalı olduğu gözden kaçan bir ihmal…
Ne yapmalıyız?
Peki, biz ne yapmalıyız? Einstein’ın dediği gibi, bir sorunu asla onu yaratan kafa çözemez. Bu yüzden ekolojik mücadeleyi, sorunların kaynağını insanların sorumsuzluğuna ve denetimsizliklere, çözümünü ise sivil toplum projeciliğine indirgeyen sığlıktan kurtarmalı, anti-kapitalist vurgusuyla güçlendirmeliyiz. Sistemin sömürmeden varlığını sürdüremeyeceği iki değer olan doğa ve emek için ortak hareket etmeliyiz. Çünkü beton bina inşa etmek için ağaç kesen de, gerekli güvelik önlemi almadığı için çalıştırdığı işçinin ölmesine yol açan da aynı özne.
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi