Hepimiz Mahatma Gandhi ismini biliriz. Sadyagraha felsefesini ortaya atan, pasif direnişi örgütleyen ve İngiliz emperyalizminin Hindistan üzerindeki hakimiyetine resmi anlamda son veren kişidir Gandhi. Bu nedenle bağımsız Hindistan’ın kurucu babası kabul edilir. Mitleştirilmiştir ve hatta bazılarına göre aziz mertebesindedir. Bu yüzden ona dil uzatmak büyük günahtır! Buna cüret edenler cezalandırılır, toplumdan dışlanır. Son örnek bilimsel bir toplantıda Gandhi’nin kast sistemine dokunmadığını hatta onu olumladığını söyleyen Arundhati Roy ve ona gösterilen tepkilerdir. Roy’un söyledikleri Gandhi’nin gerçek kişiliğini ne kadar yansıtır tartışılabilir ancak söylediklerine gösterilen tahammülsüzlük kutsal babayı koruma motivasyonunun oldukça abartıldığını ortaya koymaktadır. Bunda Arundhati’nin kadın olmasının da rolü vardır. Hindistan’ın ezici çoğunluğu erkek olan entelijansiyası bir kadının ne hakla babayı eleştirdiğini entel entel tartışmaktadır.
Gandhi’nin kurucu baba olarak kutsanması Hindistan’a özgü değildir. Türkiye’nin Atatürk’ü, kktc’nin Denktaş’ı, ABD’nin Washington’u, Çin’in Mao’su halen kanunlar tarafından korunmaktadır. Resmi ideoloji eğitim sistemiyle, medyasıyla bu babalara insan üstü meziyetler yüklemekte, sorgulamayan zihinlerde büyük oranda dokunulmaz hale gelmelerini sağlamaktadır.
Babalar yalnızca egemen devletler kurmamaktadır. Patriarkanın onları yerleştirdiği aile reisliği mertebesinde öldürmektedirler de. Kıbrıs’ın kuzeyinde kadın cinayetleri artık gazetelerin arka sayfalarında yer alacak kadar normalleşmiştir. Geçen gün Değirmenlik’te işlenen cinayetin medyada ne kadar yer işgal ettiğini merak edenler o günün gazetelerine bakarak duyarsızlaşmanın geldiği son noktayı görebilirler. Devleti kuranı koruyan, ailenin dirlik ve düzenini! sağlayanı da aynı şekilde kanatları altına almaktadır birçok şekilde. Bu ülkede şiddet gören kadınların sığınacağı bir ev artık yoktur örneğin. Şiddet görenler polisler tarafından aile içi meseleye karışılmaz diyerek gerisin geriye cehenneme geri gönderilmekte, kadına yönelik şiddet ihbarlarının yapıldığı telefon hattı yıllardır tek bir kişiyle yürütülmektedir. Yani devlet ve medya kadına yönelik şiddetti önemsiz bir ayrıntıymış gibi değerlendirmekte ve yeni cinayetlerin alt yapısını hazırlamaktadır.
Babalardan bazıları kadınları öldürürken bazıları da doğayı katletletmektedir. Beşparmak dağları daha fazla delik deşik edilsin diye yeni taş ocaklarına izin veren babalar, o taş ocaklarının davetlisi! olarak ailesiyle gezmelere gitmekte, yaptığının etik dışılığı sorgulandığında babacan! tavırlarla eşinin masraflarını kendisinin ödediğini söyleyebilmektedir. Memleket çöp ülkeye dönmüşken, denizlerimiz kumarhane oteller ve özelleştirilmiş petrol rafineleri eliyle hergün daha da kirlenirken, egzos emisyon testinden geçmemiş binlerce araç havamızı zehirlerken bunlardan sorumlu baba kişi doğa katliamlarını eleştiren Kıbrıslı Elenlere “Burası benim karışamazsın” diyerek hem ekoloji bilgisini ortaya koymakta hem de kurucu babanın izinden gittiğini vurgulamaktadır.
Birbiriyle bağlantısız gibi görünen kurmak, öldürmek, gezmek eylemleri babalık çatısı altında aynı zihniyetin farklı tezahürleri haline gelmektedir kısacası. Kuranlar kurarken yaptıklarını ya da yapmadıklarını yaşarken ve öldükten sonra tartıştırmazken, öldürenler babalığın kendilerine öldürme yetkisi verdiğini zannetmekte, gezenler karısını gezdirme bahanesiyle yalnızca kendine ait gördüğü doğanın mahvolmasına bakmaktadır! Velhasıl babalık kurarken de öldürürken de gezdirirken de hep aynı babalıktır.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.