Filmlerde sık sık karşımıza çıkar kurtarıcı olgusu. Her şey kötüye giderken ve hatta en kötü anında kurtarıcı uça, zıplaya gelerek kurtarır zayıf olanı. Tarzan ve Jane, Örümcekadam ve Marry Jane… Filmlerde dibe vurulacak anda kurtarıcı her zaman tutmak üzere aşağıda bekliyor olur.
Bu filmlerin etkisi yüzünden midir bilinmez, gerçek hayatta da kurtarıcılar beklenir.
Bir ilişkimiz kötü giderken ve hatta en kötü anı sandığımız son bulma noktasında bir kurtarıcı ararız; Son bulanın iyi yönlerini bize hatırlatacak ve bizi hissettiğimiz bataklıktan çıkaracak bir kurtarıcı.
Fakat işte o an hatırlamamız gereken bir şey var. Filmleri değerli kılan özelliklerden biri bizlere gerçekte olmayacak bir kurguyu sunmasıdır.
Üzülerek söylüyorum ki gerçek hayatta kurtarıcı yoktur. Hatta bir adım daha ileri giderek söyleyim, iyi ki de yoktur.
Zor iştir kurtarılan olmak. Bir kurtarılan her zaman bunun travmasını yaşar. Kurtaran yoluna devam ederken, kurtarılan kurtarılmış olmanın ağırlığı ile yaşar. Kendi ayakları üzerinde durma konusunda geri düşer. Kendi kendini bataklıktan çıkarmış olmanın özgüveni kazanamaktan mahrum, kurtarana borçlu, daha ezik bir karaktere yelken açar.
Bunun iyi bir örneğini filmlerden de görebiliriz. Mary Jane veya Jane kurtarıcılarına taparak onları daha da yüceltmek dışında neyi katmışlardır ki hayatlarına veya dünyaya?
Gerçek hayatta bir sorunu daha vardır kurtarıcılığın. Kurtarıcılar genelde şarlatan olmaktan öteye gidemez.
Sanırım bunun en iyi öneğini ilahi mevzuda bulabiliriz. Eskiden insanın aklının çıkmaza girdiği ve katlanılamaz acılar içinde olduğu anlarda sığınacağı bir tanrısı vardı. Bugün ise Kapitalizme şükür rekabet piyasasında tanrılar çoğaldı.
Enerji olayları, melek kitapları, yaşam koçları ve bilimum kişisel gelişim serileri ile artık tek bir ilahi kurtarıcı yok. Düştüğümüzde para karşılığı sarılacabileceğiniz çok fazla şey var, fakat ayağa kaldıracak olan hala yok.
Kurtarıcılığı sadece bireylerin yaşamı üzerinden de düşünmeyelim. Toplumlar da, ideolojiler de kurtarıclıktan nasibini alır.
Türkiye’deki bazı solcuları ele alalım mesela. Seksen darbesinin yıkımı, SSCB’nin dağılması derken doksanlara gelindiğinde Türkiye solu zorlu fikirsel ve fiziki bir durumun içinde bulmuştu kendisini.
İşte bu noktada bazı solcu “aydınlar” kendilerin fikirsel kurtarıcı olarak kapitalizmin batağına, fiziksel kurtarıcı olarak ise AKP’nin kucağına atmıştı. Yöntemden kopuk askeri vesayet ile çoğunluğun demokrasisi kelimeleri arasına sıkışmış bir fikri çizgide AKP yandaşlığı yapmışlardır yıllarca. Zerre onuru olanları bugün yaptıklarının dehşeti ile uyanmaktalar, fakat AKP’nin kutsallaşması üzerine tapınmalarının yarattığı etki sürmekte…
Kurtarıcı aramak kötü, lanet bir şeydir. Aramaktan daha kötü ve lanet şey ise onu bulmaktır.
Yakın dönemin en iyi örneğini Talat’ın acentalığında yaşadık. Eski bir solcunun saplanabileceği batağın en dibi…
90’lar sonrası tüm dünya solu gibi CTP de bir arayış içine girdi. SSCB yıkılmıştı, sovyetik bir parti olan CTP ise yeni bir kurtarıcıya ihtiyaç duymaktaydı. O kurtarıcı da çözüm ve AB fikri oldu. Fiziki olarak ise AKP.
2000’li yıllarda yeni yükselen AKP, TC’de sol liberallere mavi boncuk dağıtırken Kıbrıs’ı da es geçmemiş ve eski TC hükümetlerinden farklı olarak adada kopmakta olan barış fırtınasına destek vermişti. O fırtına Talat’ın cumhurbaşkanlığına kadar esmişti. Talat ise görülüyor ki o dönem AKP’yi fikri ve fiziki kurtarıcı bellemiş, elde ettikleri için minnettar kalmıştı.
İşte ondandır ki bugün ne halkına dayatılan politikaları, ne dövülüp siyasi davalara maruz kalan insanları, ne de Tayyip’in kendi halkına yaptıkları ve savaş çığırtkanlığı etkilemekte Talat’ı. Hatta Talat AKP’nin o dönemki barışçılığının dahi artık olmadığını göremeyecek durumda.
Bu durumun Talat’ın zayıf karakterinden kaynaklandığını savunabilir birileri. Fakat bunu kabul etmek imkansız. Talat’da vücut bulan şey kurtarıcılar üzerinden ilerleyen bir siyasetin doğal bir sonucu. Tıpkı yaşadıkları yıkımdan çıkış arayan Alman halkının kurtarıcı olarak Hitler’i yaratışı gibi doğal bir sonuç…
Uzun lafın kısası, sanırım kurtuluşumuzun bir olasılığı varsa o da ancak kurtarıcılardan kurtulmak ve acılarımızla yüzleşmek sonucu olacak.
Mustafa Keleşzade
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.