İki yıl kadar önce de anmıştım Kültür Dairesi’nin namını…
Bir de müdürü vardı Daire’nin…
Bilmem hatırlar mısınız adını?
Derviş Beyit…
Daire’nin müdürü değişti ama bizimle başları hala dertte…
Bu yazı kaleme alınıyor işte bu sebeple…
***
Devletlerin kültür-sanat ile ilişkisi her daim tartışmalı olmuştur…
Her nerede kültür-sanat ile devlet, kurumsal bir şekilde iç içe geçmişse; o ülkedeki totaliter yapının göstergesi sayıldı bu…
Mesela Türkiye’de “Devlet Sanatçısı” ünvanının varlığı 12 Eylül rejiminin sanatsal alandaki yansımasıdır…
Veya Devlet Tiyatroları’nın özerk bir yapıya sahip olmayışının sonucu olan memur zihniyetli “sanatçılar” da öyle…
Her nerede devlet, sanatın “trafik polisliğini” üstlenmişse, orada yaratıcılık boğulmuş, bürokrasi çoğalmış ve sanatın en önemli parçası olan ‘yaratıcı ruh’ taammüden öldürülmüştür…
Ruhun öldüğü yerde ise emir-komuta zincirine bağlı ritüeller doldurmuştur, sanatın yerini…
***
Elbette herkesin bir fikri vardır ve olmalıdır sanatın ne olduğuna dair…
Ve bu fikirler tartışılmalı, paylaşılmalı ve çoğaltılmalıdır elbette…
Geçmiş tartışmalar masaya yatırılmalı, üniversitelerde okutulmalı, tarihi incelenmelidir…
Kişiler kendilerine sunulanı “sanat” diye nitelemekte veya nitelememekte özgür olmalıdır…
Böylece süren tartışmalar, beğeniler, eğilimler ışığında tarih karar vermelidir neyin sanat olduğuna ve neyin sanat olmadığına…
Zaten böyle de olmuştur bugüne kadar…
Her ne kadar devletler aksi için çabalasa da…
***
Bizim büyümüş de küçülmüş kktc’ciğimiz de sanatın trafik polisliğine soyunuyor bir süredir…
Kim sanatçı, ne sanat, ne sanat değil, komisyonları aracılığı ile karar veriyor…
Sekreterlerine dikte ettiriyor, başlıklı kağıtlara yazıyor, kocaman kocaman imzalıyor ve mühürü ile damgalıyor…
***
Kültür Dairesi’nin “Güzel Sanatlarla İlgili Derneklere Yardım Tüzüğü” kapsamında oluşturulan bir “Değerlendirme Komisyonu” var…
Tescil işlemleri tamam olan, kayıtlı ve en az iki yıldır faaliyette bulunan bir derneğin, başka bir yerden yardım almamış her başvurusu bu komisyonda değerlendiriliyor…
Ancak tam üç yıldır, Kültür Dairesi Baraka’ya maddi kaynak aktarmamak için akla karayı seçiyor…
Maceramız eski ve adı unutulmuş müdürümüz Derviş Beyit’in ilgili komisyon kararına rağmen keyfi bir şekilde Baraka’yı listeden çıkarması ile başlamıştı. Kendisi çalışmadan evde oturup haketmediği müşavir maaşını yemekle meşguldür herhalde bugünlerde, selamlarımızı gönderiyoruz…
Sonraki yıl, komisyon karar vermek için o kadar oyalandı ki Baraka başvuru konusu etkinliği gerçekleştirip sonuçlarını da kamuoyu ile paylaşınca yardıma gerek kalmadı…
Bu yıl ise komisyon Baraka’nın başvurusunun “sanat niteliği taşımadığına” karar verdi…
***
Bizim yaptığımız işin sanat olduğuna dair bir iddiamız yok…
Zaten ilk günden beridir aynı şeyi söylüyoruz; Kültür Dairesi veya Değerlendirme Kurulu herhangi bir şeyin sanat olup olmadığına ne etik olarak ne de hukuksal olarak karar veremez…
Verirse de Nazi Almanyasından veya 12 Eylül Türkiyesinden farklı bir şey yapmış olmaz… Böyle bir karara imza atan kişiler de, dünyanın en tatlı insanları da olsalar faşist bir zihniyetin değirmenine tatlı tatlı su taşımış olurlar o kadar…
Ve bizce bu meselede esas önemli nokta; kurulun bizim filmimizin sanatsal olmadığına karar vermesi değildir. Burada can alıcı nokta, yasa ile oluşmuş bir kurulun bir şeyin sanat olup olmadığına karar verebileceği kararını vermiş olmasıdır…
Ki bu gerçekten cesaret gerektiren bir karardır. Bu cesaretleri ile olmayan bir devletin, sanatı kontrol edebileceğini savunan insanlar pozisyonuna gerilemişlerdir, kendilerini tebrik etmek gerekir…
***
Derviş Beyit’in Kültür Dairesi’nden ayrılmasının yarattığı boşluğu doldurmaya talip komisyon üyesi Osman Keten ise bizimle aynı fikirde değil…
Osman Keten diyor ki “ben okudum, okuttum, ressamım ve neyin sanat olup neyin olmadığına karar verebilirim”…
Sanırım hazır kapağı ilgili komisyona atmışken, kendi ürünlerinin sanat olduğunu tescillemeyi de unutmayacaktır Osman Keten. Aman dikkat başlıklı kağıtta ve ilgili dairenin mühürü ile damgalı olmalı karar…
***
Salvador Dali çok iyi bir ressamdı ve bugün ürünleri neredeyse tartışmasız bir şekilde sanat kabul ediliyor. Ama bu durum kendisinin faşist olduğu gerçeğini değiştirmez…
Aynı şekilde Osman Keten’in sanatçı veya ressam olması da onun zihniyetindeki örümcek ağlarını temizlemeyecektir…
O Osman Keten ki, üyesi olduğu komisyonun iki yıl önce almış olduğu kararı atanmış bir müdürün kaale almamamış olduğu gerçeğini umursamadan yaşamına devam edebilmekte, o komisyonda “kararlar” alabilmektedir…
Devlet ile uyum konusunda herhangi bir sıkıntı çekmeyeceği neredeyse kesindir…
***
Baraka’nın Kültür Dairesi’nden alınacak paraya ihtiyacı var mıdır?
Yoktur…
Peki üç yıldır çıkarılan zorluklara rağmen neden ısrarla başvuru yapıyor Baraka?
Derviş Beyit ve Osman Keten gibi gizli kalmış cevherleri keşfetmek için değil sadece…
Kendine devlet denen bu kara kalem çalışmasının, gerçek yüzünü ortaya koymak için aynı zamanda…
Bu yüzden de gelecek yıl şevkle devam edeceğiz başvurularımıza…
NOT: Kültür Dairesi ve Baraka isimli Derviş Beyit’e ithaf edilen önceki yazı için:
http://rahvancioglu.blogspot.com/2011/12/kultur-dairesi-ve-baraka.html
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.