Bir gün kıyıdan uzaktaki sonsuz derinlikleri hayal ederseniz, Küçük Kara Balık’ın öyküsüne kulak verin.
Annesiyle küçük bir su birikintisinde yaşayan Küçük Kara Balık’ın öyküsü, merak etmekle başlamış. Bu suyun kaynağını, nereden geldiğini, ve nereye vardığını…
Sonunda aklına gitmeyi koyduğunda, bunu ilk önce annesiyle paylaşmış. Annesi biriciğinin gideceğini öğrenince bu durumdan hiç memnun olmamış. Gitmemesi için diller dökmüş ama Küçük Kara Balık gitmeliymiş.
“Derenin bir sonu yok ki. Dere hep akar durur işte” demiş önce annesi. Tıpkı sarılıp sarmalandığımız alışkanlıklarımızda hapsolmuş bizler gibi, umutsuzca. Milyonlarca yıllık insanlık tarihinde ortalama 60 yıl bile olmayan ömrümüzle, anlamsız bir inançla, şimdiki düzenin tek düzen olduğuna ve değiş(e)meyeceğine inanıyoruz. İnanmak istiyoruz belki. Çünkü değişim çaba ve inanç isteyen bir süreçtir. İnanmak da cesur olmayı, tehlikeye atılabilmeyi –ki zaten yaşam tehlikenin tam ortasıyken- ve hayal kırıklığına hazırlıklı olmayı gerektirebilir. Diğer yanda ortalama devam eden bir hayatımız… Uğraşmaya değer mi? İyisi mi kendimizi korumalı alanımıza hapsedip orada bize hiç uğramayacağını düşündüğümüz tüm kötülüklerin gelmesini bekleyelim. Çünkü bugün değilse bile mutlaka bir gün gelecektir.
Ama, Küçük Kara Balık beklememiş. Ayrılmış küçük dereden, annesinden, oradaki dostlarından ve yola koyulmuş. Bilmediği yerlere gideceği için hem heyecanlı hem de endişeliymiş. Dünyanın bildiğimiz tüm gerçekleri yeterince ürkütücüyken bilinmeyen neden bu kadar ürkütüyor ki bizi?
Belki de – bildiklerimiz istedikleri kadar büyük olsun; enine ya da boyuna – alıştığımızdandır. Kanıksamak gibi berbat bir huyumuz var. Yeterince kan aktıysa ölümü, uzun zamandır yapılıyorsa haksızlığı, göz görmüyorsa katliamları… Her şeyi kanıksayıp gerçeğe kör, gerçeğe sağır oluyoruz. Bu yüzden de bildiklerimiz normalleşip küçülürken, bilinmeyen büyüyor, büyüyor. Taa ki alışıp onları da un ufak edene kadar.
Belki de masallardaki huzursuz rivayette dediği gibi sürüden ayrılanı kurt kapmıyormuş hatta anlatıldığı gibi korkunç bir kurt bile yokmuş. Kurt içimizdeymiş belki ve kemirdiği beynimiz, vicdanımızmış.
Kenarda, köşede durmayı bırakıp merak etmeye başlamalı. Hele ki dört yanı deniz olan bizlere kıyıda durmak hiç yakışmazken en çok, Küçük Kara Balık olmalı.
Feray Yalçuk
Baraka Aktivisti