Şimdi durup dururken nereden çıktı bu diye soranlar olacak duyar gibiyim. Çok net olarak söylüyorum, son günlerde “iş ola” yazı yazmak istiyordum ve konu bulamıyordum. Ayrıca ilginçlik, absürdlük ve gariplik yaparak gündem yaratma hissi çok belirgin olmaya başlamıştı bende. Anlamsız ve saçmaydım yani. E dedim madem öyleyim #hade bunu yazıya dökeyim. Kolay gelsin bana.
Başlık size tanıdık gelebilir. Tanıdık da zaten. Hemen hepsimizin bildiği Kemal Sunal’ın sevilen filmlerinden biridir korkusuz korkak. Filmde Kemal Sunal önce 6 aylık ömrü kaldığını sonrasında da milli piyangodan büyük ikramiyeyi kazandığını öğrenen Mülayim rolündedir. Mülayim kazandığı büyük ikramiye ile halka açık bir tuvalet yaptırır. Neden böyle bir şey yaptığına anlam veremeyenlere cevaben “ben zamansız gelen paranın anca üstüne sıçarım” der. Filme genel olarak bakarsak göreceğiz ki filmin kendine özgü bir “absürt mizah” anlayışı vardır. Örneğin babacan doktor muayenehanesinde ölen hasta için çöpe atın der. Kiralık katil meslek ahlakından bahseder. Zaten filmin ana karakteri bombacı mülayim kendi başına absürt bir karakterdir. Bu kadar absürt olması da yazının konusu zaten.
“Absürt mizah” anlayışı bizim ülkemizde çok uzun yıllardır var olduğundandır ki yazının da girizgahını meşgul etti. Malum bize en büyük absürt mizah 1983 yılında yapıldı. Eğitim, sağlık ve kültürel alanlarda öyle bir noktaya geldik ki absürtlüğün sınırlarını zorluyoruz. Şaka kaka olmuş haberimiz yok! Niye yok? Sorarsan ağır abilere “ideolijisiz siyasetin” tam da ortasındayız. Bize gerekli olan eskiden kalma siyasetler değilmiş. O zaman ne yapmak lazım? Ya yaratmak istediğimiz dünyada hastayı çöpe atacağız ya da böyle “ideolojisiz gelen siyasetin” içine sıçacağız. Nokta.
Yazının konusu bir nevi “absürtlük” dedik madem bir başka hikaye ile devam edelim. Düşünün 1983 yapımı bol güldürülü bir Kemal Sunal filmini çekiyoruz. Film çok beğeniliyor ve yenisi çekiliyor. O günden bu günlere de aktörler değişiyor fakat absürtlükler değişmiyor. Değişmeyen tek şey değişimin kendisi (kusabilirim) . Şimdilerde ise yeni, yüzü temiz ve yakışıklı bir aktör aranıyor. Yani bir başka deyişle ideolojisiz-yapıcı-terörist (faşist) lafını kullanan AKP tandanslı çıkışı ile yeni bir korkusuz korkak karakterlerine yer vermeye hazırlanıyor. Yalnız ben bu filmi en azından seksenlerden beri her gün görüyorum. O yüzdendir ki sizleri de o filmlerin herhangi bir sahnesinden ayrı görmüyorum. Ne bileyim söyleyim içimde kalmasın dedim. Es..
Ulan (pardon biraz kaba oldu sanırım ama daha iyi açıklayıcı kelime bulamadım malum halkın dili –ama doğru siz ulan deyince halktan, biz ulan deyince ağdalı oluyor!) ben bu senaryoyu bir yerlerden hatırlıyorum. Hatırlayalım birlikte. Yıl milenyum civarı (90’ların sonu desem böyle afili olmazdı). Hepsini denedik olmadı diyordu birileri. Sağ sol farketmiyor hepsi çok basiretsizler. Sağcısı da solcusu da bize lazım ama. İdeolojisizlik diye bişey uyduruyoruz bir tarafımızdan zaten marx amca ne bilir bilseydi böyle olmaz mıydı? Oldu. Madem oldu olacak buna yeni bir ad verelim. Ne diyelim ne diyelim. 3. Yol. Buyur. Yok. Üçüncü Yol. Belirtmeden edemedim bilinsin ki bu 3. Yollar nereye çıkar çok iyi biliyorum. Bu 3. Yollar hep tek bir yola çıkar, tek bir adama ve o adamın parmağını uzatıp yolu gösterdiği önderin hizasına çıkar. (Ya kafama takıldı birden tek devlet, tek bayrak, tek falan neydi ki o? Yok canım bende az fesat değilim ha) Daha daha ne lazım, birazda “gazeteci”! Malum insanları uyarmak “Yola” getirmek için! Akademsiyenler, yazarlar, “Akil insanlar” her koldan saldıralım arkadaşlar. Ve sonunda bize bir “Yol gösterici” önder lazım. Nasıl olsun. Okumuş olsun. Temiz olsun azıcık olsa yeter. Yakışıklı karizmatik o da tamam. Az da milliyetçiliğe ucundan da dine buladık mı deymeyin keyfimize. Alın size Adaleti ve Kalkınmayı hedefleyen yepisyeni bir siyasi Parti. Siz ne sandınız.. Son nokta..
O zamanlarda da (milenyum civarı yani) “Nuh zamanından kalma ideolojilere takılı kalanlar, çok okuyanlar, kıskanmayanlar eleştiri yapanlar, hala müşterisiz dükkân çalıştırmaktan usanmayanlar” o ve partisi için ciddi uyarılar yapıp bunun bir 12 Eylül zihniyeti ve devletinin devam ürünü olduğu, gelecekte milliyetçilik ve dinin istismar edileceği konusunda insanları uyarmışlardı. Hatta ve hatta “Yetmez ama evetçiler” diye bir grup türemişti ki onlar da sonra yanlış yaptıklarını kabul etmişlerdi. Günümüze bakıyoruz. TC’de tek bir adam ve partisi “milliyetçilik ve din istismarı” ile ülkeyi iç savaşa sürüklemektedir. Yani “nuhtan” kalanlar haklı çıkmışlardır. Tarihe not düşülsün diye söylüyorum bu çok pohpohlamalar ve yaratmak istediğiniz “önlenemez yükseliş” fazlası ile benzerlik arzetmektedir. Absürt olan yavrunun anasına benzemek istemesi midir yoksa anasına bak kızını al mıdır? Arz ederim. Yok yanlış oldu pardon rica ederim.
Şimdi bende bu ada üzerinde yaşayan çok absürt bir insan olarak kktc üzerindeki siyasi parti veya oluşumlara (olan veya olacak olan) şu saçma (absürt) soruları yöneltmek istiyorum.
Öncelikle birinin soyadı üzerinde “doğal” yollardan bir espri yapma yolunu seçmeyeceğim peşinen söyleyim. Çünkü tarih bize kimin yıkıcı kimin yapıcı olduğunu gösterdi ve göstermeye devam edecektir. O yüzden ben absürtlük ve saçmalama hakkımı kullanacağım.
Memleketi bu güne kadar yönetenlerden veya yönetmeye talip olanlardan hep vaatler dinledik. Esas olan Sanayi Holding kapatılıp üretimden koparılırken, KHTY batırılıp; DAİ-DAK kapatılıp TC sermayesine peşkeş çekilirken, Göç yasası geçirilirken olduğu gibi önünüze gelecek “ekonomik tedbir paketleri” adı altındaki dayatma paketlere de “TC ile ilişkilerde kişilikli duruşu” ile mi cevap vereceksiniz?
Sonra bu kişilikli duruşu karşınızdakinin kendi halkına zulmeden, şehirleri kapatıp insanların üzerine tankla tüfekle savaş açan bir diktatör ve onun zihniyet ile mi yapacaksınız?
Çok daha kısa ve anlaşılır şekilde soruyorum (Bilal’e anlatır gibi) : “Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Benim düşüncem çok net. Puslu değil. Bazı kör noktalar da yok. Burasının altını çizerek tekrar etmek istiyorum (çünkü malum TC’deki bazı havuz medyası uygulamaları burada da başladığından) TC halklarının ve tüm ortadoğu halklarının yanımızda olması en büyük dileğimdir. Barışın garantörü halklardır. Burada kastettiğim TC hükümeti ve yöneticileridir.
TC’de bir diktatör ve onun yüksek “ego”su yüzünden kendisinin karşısında olan herkese, bir halka katliamlar yapmaktadır. AKP hükümetinin TC’deki halklarının üzerinde kanı vardır. Basın özgürlüğü diye bir şey yoktur ve söyleyenlerde hapse atılmaktadır. Daha geçenlerde Hitler ve onun dönemini kendine örnek gösteren bu zihniyet ve onun temsilcileri (12 Eylül) benim ülkeme ne barış, ne de ekonomik refah getirebilir.
Bütün komşuları ile kavgalı ve savaş halinde olan bu zihniyetin de ayrıca garantörlüğüne ihtiyacımız yoktur.
Absürt olan bunlar ama insanlar ölüyor ve gerçek..
Siz bizi absürt saçma bir dünyanın içinde olalım istiyorsunuz ama gerçekler bu..
Peki şimdi siz cevap verin dünya mı absürt gerçek mi yanlış?
Kıbrıs mı absürt gerçek yaşam mı?
Barış Doğanbay
Bağımsızlık Yolu Üyesi