Geçen hafta yaşanan bir eylemden bahsetmek istiyorum.
Ancak bu eylem çok önemli olduğundan falan sanmayın sakın.
Sadece değinmek istediğim konuya dair güzel bir örnek olduğu için bu eylemden bahsedeceğim.
Herkesin bildiği gibi Tayyip Erdoğan geçen hafta “asrın projesinin” açılış töreni için ülkemize geldi.
Ve yine herkesin bildiği gibi 20’ye yakın örgüt hem suyun adaya geliş biçimini, yönetimin Kıbrıslı Türklere verilmek istenmeyişini, Kıbrıslı Türklere kendi ülkelerinde misafir durumuna düşüren açılış töreninin organize ediliş yöntemini ve Tayyip Erdoğan’ın kendisini protesto etmek için TC Elçiliği önünden bir eylem gerçekleştirdi.
Eylem Kıbrıslı Türklerin onuruna ve kendi kendini yönetme iradesine sahip çıktığını göstermek açısından önemliydi.
Halktan epey destek topladı ve moral yükseltti.
Türkiye medyasında dahi o kadar çok yer aldı ki, Melih Gökçek o bilindik üslubuyla oralardan buralara dil uzattı.
Fakat her anlamıyla da başarılı bir eylemdi diyemeyiz maalesef.
Her şeyden önce eyleme, organizatör örgüt sayısını biraz aşan bir insanın katılması örgüt ve eylem kültürü üzerine düşünüp tartışmamız gerektiğini açıkça gösteriyor.
Burada vurgulamak istediğimin basit bir kafa sayısı olmadığının altını çizmek isterim.
Çünkü bu basit eylem örneği, Kıbrıslı Türk solunun politik tarzı üstüne tartışma yapmaya dair iyi bir fırsat veriyor.
Şimdi; her şeyden önce her örgütlülük biçiminin yani bir dernek, hareket veya parti olmanın kendine özgü asgari gereklilikleri vardır.
Fakat burada yasal gerekliliklerden değil mantıki gerekliliklerden bahsediyorum.
Son eylemden bir örnek verelim; kendine parti diyen bir yapılanma organize ettiği bir eyleme bir kişi ile gelir mi?
Elbette ki, bir örgüt organizatör olarak olsa bile her eyleme aynı şekilde seferber olamayabilir ancak bu olamayış bir ya da birkaç kişiyle de sınırlı olamaz.
Adını yazdırıp gelmeyen partiler vardı bu eylemde.
Meselenin bu eylemle ilgili olmadığını göstermek için örnekleri çoğaltabiliriz.
Kendine parti diyen bu tarz örgütler Lefkoşa dışında bir varlık göstermiyorlar.
Peki, bir kente sıkışmış bir grup insan dışında bir örgütlülüğü olmayan topluluğa parti denir mi?
Ancak Kıbrıslı Türk solu içinde bu tarz partiler bolca mevcut.
Harekete geçirebildiği kitle bu rakamlarla sınırlı olan bir yapı açıkçası dernek bile olamaz.
Kendine hareket, birlik şeklinde tanımlayan gruplar da bolca mevcut solumuz içinde.
Peki, eyleme katılmamak ancak aynı zamanda postu da yere sermemek için basit kelime oyunları ve bürokrasi kurnazlıkları yapan partilere ne demeli?
“MYK’da görüşmemiz lazım, ancak MYK da şu gün toplanacak bu yüzden biz size zaman kaybettirmeyelim” vs.
Meclis içi muhalefet işte böyle bir sol parti tarafından yapılıyor maalesef!
Meclis demişken, kendi partisinin başbakanı Tayyip’in yanında otururken sanki kendisi aynı partiden değilmişçesine öfkesini sosyal medyadan sergileyen, Selahattin Demirtaş ve Tsipras ile bol bol fotoğraf çeken fakat Erdoğan protestolarına gelmeyen radikal milletvekilleri ayrı bir mesele.
Öte yandan sol adına sürekli yazıp çizen ancak sol politikayı fon havuzları tarafından finanse edilen pratik kalıplarına sokanlar ise bambaşka bir mesele.
Bu ülkede “aman hiç kimseden taraf gözükmeyim” deyip Kıbrıs’ta bir işin ucundan tutmayan fakat sosyal medyada başka ülkelerin gündemiyle hop oturup hop kalkan azımsanamayacak sayıda solcu var!
Bu ülkede, “para var huzur var” misali sendikal mücadeleyi yurt dışı gezilerine yada radikal isimleri davet edip konuk ağırlamaya indirgeyen sendikacılar var!
Bu ülkede, bir tane bile yayın organı olmayan ya da aktif olarak olmayan sol partiler var!
Bu ülkede, sanki internet çağında değilmişizcesine Türkiye’de yayınlanan bir siteden yazı alıp dergi çıkarttığını zannedenler var!
Bu ülkede toplam sayısı 10 kişiyi bulmayan ancak yayınladığı bildiriyi merkez komite diye imzalayan partiler var!
Bu tarz absürtlükleri sol felsefeye mal edip ideolojinin içini boşaltanlar var!..
Bu liste rahatça uzayabilir maalesef.
Trajikomik ama bunların hepsi gerçek.
Bu kadar var olan şeyin içinde olmayan yegane eksik, eleştiri ve tartışma kültürü.
Kıbrıslı Türk solu birbirini siyasal düzlemde bile eleştirse hemen bir kamplaşma yaşanıyor ve diyalog büyük oranda kopuyor.
Ya da sırf ilişkiler bozulmasın diye tartışma kültürü yok ediliyor.
Ancak tartışmamız ve konuşmamız gerekenler var.
Solun kendini, ülkeyi ve dünyayı tartışacak zeminlere ihtiyacı var.
Aksi takdirde tüketiyoruz ve tükeniyoruz.
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu