– “İçimizdeki farklılıkları dışarıya yansıtırsak, düşmanın fayda sağlamasını engelleyemeyiz”
– “İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde birlik beraberlik içinde olmalıyız”
– “Bizi bölmelerine izin vermemeli bütünlüğümüzü korumalıyız”
– “Birlik her şeyden önce gelir”
Tanıdık geliyor mu bu cümleler?
Sanki de 12 Eylül Cunta Lideri Kenan Evren konuşuyor…
Belki de Denktaş kalkmış mezarından nutuk atıyor…
Yok yok, Tayyip Erdoğan “ulusa” sesleniyor…
Sağ siyasetin insanları birleştirme araçları nelerdir sahi?
Güç merkezleri etrafında tapınmacılık, baskı/zora dayalı bir korku ve “düşmana” karşı kenetlenme seferberliği…
Kendi gücüne dair gövde gösterisi yapan, törenler düzenleyip tanklarını, toplarını, uçaklarını sergileyen milliyetçiler, sadece “düşmana korku” mu salıyorlar sanırsınız?
Kendi güç merkezileri etrafında birleşmeye çağırıyorlar halkı…
Güçlüden yana olmayı normalleştiriyorlar…
Bu gücün hipnozuna kapılmayanlara sunulan alternatif; düşmanın tehlikelerinin sayılıp dökülmesi, adiliklerinin anlatılması ve “bizden” olanın hatalarına rağmen her zaman tercih edilir olduğunun anlatılmasıdır.
Kendi egemenlerinizin gücüne tapmıyorsanız, “karşı tarafın” egemenlerinin iticiliği ile kenetlendirilirsiniz birbirinize…
“Birlik” bununla da başarılamazsa, devreye polisi, yargısı ve yasaları ile zor/baskı mekanizması girer…
Ayrık otları temizlenir, çatlak sesler susturulur…
İşte sağ siyasetin üç aşamalı birleştirme mekanizması buna benzer bir şeydir…
***
Liberal sağın kullandığı araçlar içinde sadece baskı, zor ve korku politikası yoktur.
Liberal sağ “ikna” adı altında kafa karıştırmayı da politikada bir araç olarak kullanır…
Herhangi bir şeye itiraz edip fikir söyleyecekseniz, bütün kavramların içinin boşaltıldığını görürsünüz şaşırarak…
Barış, dayanışma, enternasyonalizm, eylem, hayat, direniş, mücadele…
Her biri teker teker, özenle çarpıtılır, kullanılır, kirletilir ve işe yaramaz bir şekilde sunulur size…
Kullansanız bir türlü, kullanmasanız bir türlü yani…
Kalakalırsınız öylece…
Ama bu çemberi yırtıp da kendi kavramsal çerçevenizi oturtur, hele de pratik faaliyetler üzerinden kavramları tekrar hayatla buluşturmaya kalkarsanız, tanıdık bir ses duyarsınız liberallerden gelen:
– “İçimizdeki farklılıkları dışarıya yansıtırsak, düşmanın fayda sağlamasını engelleyemeyiz”
– “İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde birlik beraberlik içinde olmalıyız”
– “Bizi bölmelerine izin vermemeli bütünlüğümüzü korumalıyız”
– “Birlik her şeyden önce gelir”
Bu liberal dünyanın rahat sularından, sağ siyasetin fırtınalı denizlerine doğru ilerlemekte olduğunuzun göstergesidir.
Çizgiyi geçtiğinizin, sınırı aştığınızın, düşünmeyi abarttığınızın size bildirilme sinyalidir…
Nush ile uslanmayana duyurulan tekdirin sesidir.
Bundan sonrası yukarda anlatılandan farklı değildir…
“Yasa”, “yargı”, “polis”…
En iyi ihtimalle “hapis”…
***
Oysa sol, farklı fikirlerden doğar…
Tartışmalarla zenginleşir…
Farklı pratiklerin denenmesi, hayatın sınavına sokulması ile olgunlaşır…
Bilim insanları labaratuvarlarda sınarken teorilerini, solcuların labaratuvarı hayattır…
Nasıl tutkuyla savunursa her bir teorinin sahibi, öyle savunur solcular fikirlerini…
Ve bilim nasıl kendini inkar ederek ilerlerse, solcular da öyle yapmalı değil midir?
Yani, adına sol denilen siyaset bir güç siyaseti değildir…
Karşıtından beslenmez… Düşmanlıktan medet ummaz, nefretle büyümez…
Ebette bu karşıtlarının var olmadığı anlamına gelmez…
Ve adına sol denilen siyaset, hatasını gizlemez…
Elbette bu hataları olmadığı anlamına da gelmez…
Kendi hatalarının üzerine basarak yükselir… Deneyerek öğrenir…
Hatasını da doğrusunu da paylaşarak gelişir…
Farklı teorilere sahip iki bilim insanı kavgaya tutuşur mu birbiriyle?
Başkasının eksiğini kendisinin fazlası sanan kimdir tarihte?
“Rumlar barış istemez” diyenler değil midir, Kıbrıslı Elen liderliğinin olumsuzluğunu kendi olumluluklarına çevirmeye çalışanlar…
Başkasının eksiği fazlanız değilse sizin, ve bunu biliyorsanız eğer;
O halde başkasının fazlasından da komplekse kapılmamanız gerekmez mi?
Ve solcular değil midir, bunu en fazla bilmesi gereken…
***
Ne zaman ki solcular, bildik ezberlere, genel kabullere yaslanmaya başlarlar…
Ne zaman ki solcular, fikir üretemez hale gelir…
Ne zaman ki solcular, “hizayı bozanlara” öfkelenir…
O zaman düşünmeye devam edenler en büyük tehlikedir…
Farklı fikri dile getiren, yanlışa yanlış diyen, eleştiren ve denemekten çekinmeyenler horlanmaya başlar…
– “İçimizdeki farklılıkları dışarıya yansıtırsak, egemenlerin eline koz veriririz.”
– “İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde birleşmeliyiz.”
– “Kamuoyu önünde değil özelde konuşmalıyız.”
Kendi yanlışından korkanlar için, korkmayanlar kendi yanlışından ne büyük bir tehlikedir…
Hata yapmaktan çekinenler için, çekinmeyenler hata yapmaktan nasıl bir bilmecedir…
“Kol kırılsa da, yen içinde kalmalıdır” diye son bir gayretle çırpınsalar da artık…
Kırık kolun yen içinde çürüdüğünü bilmektedir herkes, ne yazık…
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti