Rosa Luksemburg’un resimli yaşam öyküsü kitabını yazan ve resimleyen Kate Evans’ın Kızıl Rosa çalışması okuyucuya devrimci bir lider olan Rosa’yı her yönüyle tanıma fırsatı veriyor. Kaynak olarak çeşitli Rosa biyografilerinden yararlanan Evans ayrıca Rosa Luksemburg’un kitapları ve mektuplarını da titiz şekilde araştırarak, mücadele azmiyle hayranlık uyandıran bu kadının öyküsünü çizimleriyle göze de hitap eden bir biçimde aktarıyor.
Konjenital kalça displazisi hastalığı nedeniyle çok küçük yaştan topal kalması, yaşamında Rosa’yı durdurmaya yetmemiş. Daha çocuk yaşlarında muhalif karakteri, Polonya ziyareti için gelen Alman İmparatoru’na şiir ödeviyle kendini göstermeye başladığında, ailesi onunla ilgili endişelenmeye başlamış bile. Şöyle yazmış küçük Rosa methiyeler düzmesi beklenen Kayzere:
“İşte görüyoruz sonunda, Batının en güçlü adamı/ Sanki sana hürmetlerimi sunacakmışım gibi davranma ama/ Hiç umurumda değil senin gibilerden övgü almak zira/ Siyasete gelince hâlâ çömezim o yüzden uzun söylevlerle vakit geçirmeyeceğim/ Ama unutmaman gereken bir şey var Sevgili Wilhelm: Söyle o sürüngen kurbağa von Bismark’a/ Barışın ırzına geçip utandırmasın onları…”
15’inde sosyalist harekete katılmak istemiş Rosa. Ailesine evde kitap okurken ne okuduğunu sorduklarında onların okumasından mutluluk duyacağı Genç Bir Hanımefendinin El Kitabı, Tevrat tefsiri gibi kitaplar okuduğunu söyleyip gizlice Marksist klasikleri hatmetmeye başlamış.
Rosa, okulu bitirdiğinde oldukça başarılı bir derece elde etmesine rağmen ‘okuldaki asilikleri nedeniyle’ madalya almaya hak kazamamış. Ülkesinde yüksek öğretim imkanı, kadınlar için geçerli değilmiş. İlk göçü, bir kadın olarak yüksek tahsil yapabilmek için İsviçre’ye olmuş. Bundan sonra tek başına sürdüreceği yaşamında o dönem Avrupa’da hemen hemen tüm kadınların giydiği baş belası korsesinden kurtulmuş önce, sonra da uzun saçlarını onu tanıdığımız hale getirmiş.
Kesintili bir şekilde hayatı boyunca sevgili olacağı sosyalist genç bir adam olan Leo ile tanışması bu döneme denk gelir. Sosyalist harekette beraber mücadele verirken doğan bu aşk, Rosa’nın ilerleyen zamanlarda istese de kurtulamayacağı bir hal alsa da, büyük bir aşk yaşamış. Kitap bu romantik ilişkiyi uzun uzadıya konu ederken okuyucuya “Rosa bundan ibaret bir kadın mı ki?” dedirteceği anda hikayenin seyrini değiştiriyor.
Rosa’nın Berlin’e taşınması ardından Sosyal Demokrat Partiye katılması ve burada yürüttüğü politik faaliyetler sürükleyici bir biçimde aktarılıyor. 8 Mart’ın mimarı, sosyalist kadın hareketinin önderi olan Clara Zetkin ile Rosa Luksemburg’un ömürlük dostluğu da burada başlıyor. Rosa kavgasında kadın özgürleşmesi mücadelesini hep öteleyerek Clara’ya bu alana gereğinden fazla efor sarf ettiğiyle ilgili telkinlerde bulunsa da editörlüğünü yaptığı parti gazetesinden sansür gördüğünde, Rosa’nın yazılarına Clara’nın çıkardığı emekçi kadın gazetesi sayfalarını açıyor.
Bir yandan parti gazetesinin editörlüğü yapan Rosa öte yandan parti okulunda eğitmenlik yapan tek kadın oluyor. Rosa’nın parti okulundaki derslerinin kitapta aktarıldığı sayfalar aynı zamanda politik ekonomiye giriş niteliğinde bilgiler de içeriyor.
Rosa’nın kafasını dağıtmak için resim yaptığını, doğa yürüyüşlerine çıktığını ve piyano çaldığını öğrenmek de kitabın sürprizi oluyor.
Rosa’nın partideki reformistlerle kavgası, hapse girmesi, partinin sol kanadındaki yakın dostları Karl Liebknecht ve Clara Zetkin ile sergiledikleri muhalif duruş ve Spartakistlerden Almanya Komünist Partisine evrilen süreç de kitapta atlanmadan anlatılıyor.
Liebknecht’in Luksemburg ile vahşi şekilde katledilişinin kitapta gerek görsel gerekse yazılı anlatımı ise, hiçbir ajitaston içermeden çarpıcı ve incelikli olarak yapılıyor.
Kızıl Rosa’nın yaşamına bakmak; yılmak bilmez bir devrimci görmemize neden oluyor. Yaşadığı dönemde kadın olmasının bugünden çok daha zor engeller önüne koymasına rağmen nasıl önderleştiğine bakmak sosyalist kadınlara daha aktif rol almaları konusunda motivasyon yaratacak nitelik taşıyor.
Öğrenmekten, tartışmaktan ve mücadeleden Rosa’nın hiç vazgeçmeyişinin aktarılması, sosyalist harekete kattığı bilgi ve deneyimlerden bugün bile yararlanmamızı ve ilham almamızı sağlıyor.
Rosa’nın yaşam öyküsüyle ilgili bu yazının son sözünü Brecht’e, Rosa’nın ölümünden sonra onun için yazdığı şiirini paylaşarak veriyorum.
“Kızıl Rosa da gitti
Yattığı yer gözlerden uzakta,
Gerçeği söylediği için yoksullara
Kovdu onu dünyadan zenginler.”
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi