Kızıl Çin’de Kadınlar Göğün Yarısı, 1975 yılında kaleme alınan ancak Türkçe çevirisi 2010 yılında Akademi Yayınları tarafından basılan 80 sayfalık incecik bir inceleme kitabı. Bu yüzden belki geçmişte kaydedilen birtakım ilerlemelerin bugün gerilediği de varsayılarak önemsemeyenler olacaktır muhakkak. Ancak gerek kadınların deneyimlerine önem veren bir perspektifle bakıldığında gerekse kapitalizmi aşmanın nasıl olacağı tahayyülüne sunacağı katkıdan Çin Devrimi ile toplumsal yaşamda kadınların özgürleşmesine destek olacak uygulamalara göz atmanın değerli olduğu inancındayım.
İki Amerikalı yazarın Çin Devrimi’nin kadınların yaşamını nasıl etkilediğini incelemek üzere Çin’e gidip gözlemlerini aktardıkları bir çalışma, Kızıl Çin’de Kadınlar Göğün Yarısı. Kitapçık üç temel bölüme ayrılmış. İlk bölümde Devrim öncesi Çin’in toplumsal yaşamına ayna tutarken feodal düzenle ilgili muhafazakar uygulamalardan bahsediliyor. Bunların sanırım en çarpıcı olanı ise kız çocuklarının büyüdüğünde makbul bir ‘arzu nesnesi’ olabilmesi için küçük ayaklara sahip olmasının bir yolu olarak küçük yaşta ayaklarının bezlerle bağlanması. Kitabın yazıldığı esnada sokaklarda halen bedenine göre ayakları küçük olduğu için sakat olan kadınlara rastlandığı gözlemine de yer veriliyor.
Kitapta bahsi geçen bir diğer çarpıcı husus ise, işçi kadınların hamile olması durumunda işten atılma tehdidine karşın karınlarının büyüdüğünü gizleyecek korsajlı kıyafetler giymeleri. Özel sektör çalışanı kadınların hamilelik iznine çıktığı zaman kucaklarında yeni doğmuş bebeğiyle işinden olduğu günümüzde, bahsi geçen deneyim ileride başımıza gelmesi muhtemel bir distopyayı andırıyor.
Kitabın ikinci bölümü, ‘Pratik Problemler’ başlığı altında toplanmış. Pratik problemlerle kastedilen ise, kadınların özel alanda sıkışıp kalmasını önlemek ve toplumsal yaşama aktif katılımını sağlamak maksadıyla üretilen sosyal politikalar çerçevesinde gerçekleşen uygulamalar. Bunların başlıcaları ise her iş yerinde, her kurumda istisnasız olarak bulunan kamusal kreşler. Çok cüzi miktar para ile çocuğunuzu işbaşı yapmadan çalıştığınız fabrikadaki kreşe bırakıp işten çıkarken alabilme imkânı sağlanmış. Pratik Problemler’i çözmenin bir diğer yolu ise kamusal yemekhaneler kurulması. Buralarda da yine çok cüzi fiyatlara yemek yeme imkânı sağlanmış ve bu yemek fiyatlarının yemek malzemeleri alıp evde kendinizin yapmasından daha pahalı olmadığı ve pek çok çalışanın buralarda yemek yediği aktarılıyor.
Kitabın üçüncü bölümü, ‘Liderlik Sorunu’ başlığı altında ele alınıyor. Burada kadınların toplumsal yaşama aktif şekilde katılırken karar alma mekanizmalarında da yer alması için yapılan çalışmalar aktarılıyor. Diğer başlıklara nispeten az ilerleme kaydedilen bir alan olsa da yaygın olarak kadınların liderlik pozisyonunda yeteri kadar yer alamamaları, sorun addedilen bir konu görülüyor.
Kitabın en sonunda keşfedilen onca olumlu gelişmeye tezat bir anekdota yer verilmiş. Kitabın yazarları, 3 gözlemci (iki kişi bir evli çift imiş) olarak katıldıkları Çin gezisinde gözlemcilerden bir kadına sürekli olarak erkek gözlemcinin eşi olarak davranılmasından haklı şekilde duydukları rahatsızlık aktarılıyor. Bu sitemkâr notun sonu ise kendi ülkeleri adına oldukça vurucu bir kıyasla tamamlanıyor. Amerikalı yazarlar, Çin gezisinde rahatsızlık duydukları meselenin buzdağının görünen kısmı olduğunu söylerken kendi ülkelerindeki buzdağının Çin’de parçalanmaya başladığı söyleniyor.
Yazının başında da belirttiğim üzere bugün kitapta bahsi geçen hatta burada bahsedemediğim pek çok ilerlemenin ülkedeki devrimci koşulların gerilemesiyle beraber gerilediğini tahmin etmek zor değil. Yine de başka türlü bir dünyanın mümkün olduğuna inancımızı besleyen ve kadınları kendine yabancılaştıran ev işlerinin kısır döngüsünden kurtulmanın, özel alana hapsolmamanın yolunun kendi ülkemiz koşullarında kamusal kreşler, kamusal yemekhaneler açılması, ücretsiz toplu taşımacılığın gelişmesi gibi mücadelelerden geçtiğini de okuyucuya fısıldıyor.
*Bu yazı ilk olarak Gaile Dergisinde yayınlanmıştır.
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi