Siyasi alanda politize oluş, bu oluşun sahibi tarafından eleştirel idrak yetisi öz dinamiğini barındırmalıdır. Onların -öznesi olması gerektiği coğrafyanın ve dünyanın- olumlu yönde dönüştürücüsü olma savını taşıyanlar; statik ve yüce kata oturtulmuş idealardan sıyrılmalıdırlar.
Herhangi bir şeyi, herhangi biri-bir grup herhangi bir fikirsel noktaya kanalize ettiğinde; kişi verili olanla yetinmemek, verilenin ve dahi verilmeyeni bulup, ikisinin üzerinden en doğruyu yakalamak amacıyla o şeyin derinlemesine ve çok yönlü tahlilini yapmak, akla yatkın çıkarımlar aracılığıyla yanılsamalarını minimize etmek durumda olmalıdır.
Bu süreç hayal edilenle, aslında gerçekte ne olduğu arasındaki kaymayı gün ışığına çıkarabilmenin gereğidir. Kişinin kendini ait hissettiği siyasi odak belirli bir siyasi geleneğin temsilcisi olma savını taşısa da kişi, kuru söylemlere, hamasi nutuklara, salt sloganist ürünlere (sol yumruk havada kavga verdik) değil ancak ve ancak pratiğe bakmalıdır.
Örneğin bir siyasi parti “emeğin partisi” yaftasını gururla ve layığınca taşıdığını öne sürüyor ve ancak belirli bir coğrafyada siyaset sahnesinin son 15 yılına damga vurmasına rağmen özel sektörde sendikalaşmayı yasallaştırmak bir yana, bu sınıfsal ihtiyacın önüne setler çekmeye çalışıyorsa eleştirel idrak süreçleri elzem bir hale çoktan gelmiş olmalıydı.
Fakat bu odağın çevreleri, bu yetilerini devreye sokmaktan çok verilenle yetinmeye ve bu durumda da bağımlı düşünme kıskacında kalmayı yeğliyorlar. Sıkça, olduğu iddia edilenin tersini kanıtlayan edimlere kılıflar hazırlama uğraşındalar.
Bu kıskaçlara onay vermenin sonucu olarak da fikirsel olarak bağımlı kişi konumuna yerleşiyorlar. Bağımlı kişiler mantığa bürüyerek, “şartlar bu kadarına izin veriyor” gibi söylemleri siper ederek savının tam tersi pratik koyan güruha bağlılığın verdiği ızdırabı hafifletmeye(dışa yansıtılmaz çekilen ızdırap ve sahte bir memnunluk hali takınılır) ve bu yanılsamalarını doğrudan yüzlerine söyleyenlere karşı “saçmalıyorsunuz” gibi sözlerle toptan reddeden bir direnç koyarlar.
Aslında bu direnç farklı şeyler söylemeye çalışandan çok bağımlı kişinin kendisine olan dirençtir. Bağımlı kişinin kendi tarihsel sürecinde oluşturup geliştirdiği alışkanlıklar, basma kalıplar kemik haldedir. Eleştirel idrakın gerektirdiği iç dönüşümü-içeriden devirmeyi yapmaya karşı dirençtir. Ama bağımlı kişi bilmelidir ki, önce kendinde sonra da tüm çevresi için bağımsızlığı getirecek olan, merkezden çevreye-içten dışa dönüştürebileceği oranda dönüştürücü özne olabilecektir.
Önce kendini devirmeli, kendisiyle birlikte de karşı olduğunu iddia ettiği düzeni alaşağı etmelidir.
Yusuf Özgü Sertel
Bağımsızlık Yolu Üyesi