Hükümet bozuldu tartışma başladı.
Yeni hükümet nasıl oluşacak yoksa erken seçim mi olacak?
Hükümet bozulur bozulmaz ortaklar birbirini suçlar oldu.
UBP bilindik sığ sağ duruşuyla politik bir gerekçe olmadan bitirdi hükümeti.
CTP ise, beraber hükümet kurmayı büyük beceri saydığı UBP’yi bir anda düşman ilan etti.
Halka CTP tarafından adeta şu söyleniyordu: Bizimle hükümet kurarken UBP iyi, bizden ayrı kötü.
Tabi, belli kalemşörler hemen CTP’yi yalnız bırakmama görevine başladı ve CTP’nin ne kahraman bir parti olduğunu, bundan sonra da desteklenmesi gerektiğini aksi takdirde Ankara’ya teslim olacak bir hükümet kurulacağını salık vermeye başladılar.
İşte son bir hafta ağırlıkla bu şekilde geçti denilebilir.
Ancak tüm bu yalan dolanın içinde gerçek olan bir mesele vardı.
1 yıldan beridir Bağımsızlık Yolu tarafından sürdürülen “10 Kişiden Fazla Çalışanı Olan Patronların Sendikasız Emekçi Çalıştırması Yasaklansın” mücadelesi meclise taşınıyor.
Bağımsızlık Yolu ve TDP, mecliste gerçekleştirilen basın açıklaması ile bu yasa talebini meclise sunacaklarını açıkladılar.
Gerek basın açıklamasına katılan örgütler gerekse de basın açıklamasının ardından destek bildiri yayınlayan örgütler bu yasaya destek açıklamasında bulundular.
Kıbrıs’ın kuzeyinde siyasi yelpazenin solunda yer almak genellikle Kıbrıs sorununda izlenen politikaya göre belirlenir.
Basit haliyle, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini ve barışı savunanlar solcu, bölünmeyi savunanlar sağcı şeklinde tanımlanır.
Evet, Kıbrıslı Türk solu Kıbrıs sorunuyla ilgili adanın yeniden birleşmesini ve iki halk arasında kardeşliği, barışı savunur.
Ancak sol olmanın kriteri sadece bu değildir.
Zaten Kıbrıs’ta barışı savunmak belirli özgün koşullarla ilgili bir politikadır.
Sol olmanın evrensel kriterleri vardır ve bunların başında hayatın içinde sınıf mücadelesinin belirleyici rolünü kabul etmek ve bu mücadelede emekten yana politika üretmek solun belirleyici tarafıdır.
Sol siyasetler farklı koşullara göre farklı politika belirleyebilirler.
Ancak sosyalist olmanın, solda durmanın temel ilkeleri değişmezdir.
Bu ilkelerin başında da emekçilerin çıkarları için çabalamak vardır.
Solun bu yönü, özellikle Kıbrıs sorunun gündelik politikadaki belirleyiciliği yüzünden Kıbrıs’ın kuzeyinde sınanmaktan uzaktır.
Fakat sınıf mücadelesi görünürlüğünden bağımsız son derece somuttur ve her geçen gün emekçilerin aleyhine bir şekilde devam etmektedir.
İşte, “10 Kişiden Fazla Çalışanı Olan Patronların Sendikasız Emekçi Çalıştırması Yasaklansın” mücadelesi karşısında nasıl tavır takınılacağı, her siyasetin emek karşısındaki tavrını da gösterecektir.
Liberal argümanlarla bu mücadeleye karşı çıkmak, özgürlük kisvesi altında emeğin karşısında sermayeden taraf saf tutmak olacağı açıktır.
Bu ülkede ithalat yapabilmek için Ticaret Odası’na üye olmak zorunlu hale getirilebiliyorsa sendikasız emekçi çalıştıramamak da zorunlu olabilir.
Sermayedarlar, Ticaret Odası gibi kurumlara zorunlu üyelik üzerinden güç toplayabiliyorken, emekçiler bu asimetrik mücadelede yasal korunaklardan yoksundur.
Sol, eşit olmayan şartlarda bu mücadelede emekçilerden taraf olmazsa pratikte sağ bir politikayı takip etmiş olacaktır.
Sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması, özel sektör emekçilerine bir nebze olsun nefes aldıracak, çalışma koşulları iyileşeceği için yerel istihdamı arttıracak ve göçü azaltacak, yabancı işçilerin insanlık dışı koşullarda çalışmasını ve kayıt dışı emeği engelleyecek, kamu ve özel sektör emekçileri için ortak bir zemin yaratacak, küçük esnafın büyük şirketlerle rekabet edebilme şansını arttıracak, emekçiler arasındaki, sektörel ve etnik bölünmeleri sınırlayacaktır.
İşte bu yüzden solun, devrimcilerin görevi bu yasaya destek vermektir.
Kimin ne kadar emekten yana olduğu, bir anlamıyla ne kadar sol olduğu böylece ortaya çıkacaktır.
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu