Aslında spor bir oyundur ve oyun olarak kalmalıdır. Peki oyun nedir? Oyun; “Normal koşullarda kolaylıkla yapabildiğimiz bir şeyi, kurallar koymak suretiyle zorlaştırarak yapmaya çalışmaktır.”* Hem bir eğlence ve çalışma disiplinidir hem de insanın bedensel ve zihinsel gelişimine katkı sağlayan, takım ruhu ile kolektivizmi yaşatan bir faaliyettir.
Oysa şirketleşip ticarileşen oyun/spor, kapitalizm koşulları altında, sistemin önem verdiği rekabet, kazanma hırsı, hile, düzenbazlık vb. değerleri üretir destekler. Çünkü, piyasa çılgınlığında her kapitalist en acımasız yöntemlerle rakiplerini yok etmek ister.
Bu koşullarla birlikte hızla yayılan bet ofisleri,doping kullanımı ve şike olayları “SEKTÖRÜN” ayrılmaz parçaları haline gelmiş durumda. Endüstriyel hale gelen spor piyasası hangi branşta olursa olsun, sporcuyu hem oyun içinde hem de oyun dışında alınıp satılabilen bir meta haline getirerek, çeşitli reklamlarda bu sporcuları sunabiliyor.
Geçtiğimiz gün YDÜ Kadın Basketbol takımı FIBA Kadınlar Avrupa Kupasının şampiyonluğuna ulaştı. Eğitimin kamusal olması ve devletin spor yapmak isteyen herkese eşit fırsatlar sunması gerektiği bir yana, bu takımdaki gençlerin, güzel bir oyun oynamanın verdiği kolektif hazzı yaşaması gayet normal ve takdire şayan…
Bununla beraber olayın Türkiye medyasında yer alması ise “Kupa İkinci kez Türkiye’de” şeklinde oldu. Yapılan haberlerde kktc’nin esamesi okunmazken kupanın Türk takımlarından birinde kalması ve kupanın Türkiye’ye gelmesi haberlerde ön plandaydı. Bu başarının salt bir spor takımının zaferi olarak değil, bir sermayenin reklamı ve ticari başarısı şeklinde sunulması, sporun bir sektör haline geldiğini de gösteriyor.
Tüm bunlar yaşanırken adamızdaki bazı kesimlerin, basketbol takımının içinde hiç “Kıbrıslı” olmamasından dolayı bu başarıdan gurur duymadıklarını dile getirmeleri, konuyu sadece takımın içinde Kıbrıslı olup olmamasına indirgemek haline getirdi.
Bu olanlar, yazının başında tanımını yaptığımız sporla ne kadar alakalı?
Bir tarafta Türkiye’nin herhangi bir ili muamelesini görmek, diğer tarafta spor yapan, güzel bir oyun oynayan gençleri alkışlamak için nereli oldukları ile ilgilenmek!
Bağımsızlığımız için bir mücadele ortaya çıkartamazsak, sürekli bir şekilde Türkiye’nin işgali altında bir il muamelesi görüp, sermaye gruplarının kendi reklamları arkasında izleyici olarak kalacağız. YDÜ ‘nün para ve gücüne dayanan bu başarısına gösterilen saygının, kendi imkanlarıyla spor yapmaya çalışan, uluslararası alanlarda yarışan kaç Kıbrıslı Türk gencine gösterildiği; devletin spor yapmak isteyen tüm gençlere gereken imkanları sunup sunmadığı esas düşünmemiz gereken noktadır.
Peki bize kalan durup seyretmek mi? Yoksa kendimizi temsil edebileceğimiz bir zemin yaratmak mı?
Anlaşılan o ki: Ulaşılan bu başarı bize bir şey kazandırmaktan çok, Suat’ın kasasına daha çok şey kazandıracak.
* Hemen Şimdi, Argasdi Kitaplığı, s 51.
Baran Yılmaz
Baraka Aktivisti