Kilis’e iki haftadır her gün Katyuşa roketleri ve bombalar düşüyor. İnsanlar artık ölümün olmadığı, sadece yaralılarla geçen günlere sevinir durumda. Resmi rakamlarla 10’un üzerinde sivil bu saldırılarda öldü. Peki, neden birden Kilis’e Suriye’deki savaşın bombaları düşmeye başladı? Kısa cevabı AKP yüzünden. Ama ayrıntılı cevabını merak ederseniz gelin yakın tarihte kısa bir yolculuk yapalım.
6 ay kadar önce “Fırat’ın batısına PYD’yi geçirtmeyiz” lafları başta Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğu olmak üzere AKP kurmaylarınca yükseltilmeye başlandı. Peki, Fırat’ın batısında ne mi var? IŞİD’in denetiminde Türkiye sınırı boyunca uzanan ve IŞİD’in başkenti Rakka’ya kadar arada hiç bir gücün olmadığı bir bölge. IŞİD’in Suriye’deki topraklarının Irak dışında bir ülkeye açılan tek kapısı, bir nevi nefes borusu. PYD ise Türkiye’nin PKK bağlantılı olduğunu iddia ettiği, fakat dünya genelinde Suriye’deki yegâne aydınlık güç olarak anılan, geniş bir coğrafyayı kontrolü altında bulunduran örgüttür.
Bundan 4 ay kadar önce 2015 Aralık’ın son haftasından temel yapısını PYD’ye bağlı YPG güçlerinin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Tişrin bölgesini alarak Fırat’ın batısına Türkiye sınırından uzak bir bölgeden geçti. Tişrin Barajı çevresi bölgesi Fırat’ın batısının IŞİD denetimindeki en büyük merkezi olan Manbij kentinin hemen yanında bulunmakta.
Bundan 2 ay kadar önce ise SDG, Afrin kantonu üzerinden Fetih Ordusu ve benzeri Türkiye bağlantılı radikal İslamcı örgütlere yönelik, Rusya hava destekli bir operasyon başlatarak bu örgütlerin Halep’deki muhalifler ile olan bağlantılarını kesti ve bölgedeki merkez üsleri Azaz kentini kuşattı. Bunun üzerine ise Türkiye topçu birlikleri Türkiye güdümlü muhalifler sınır hattında tamamen yok olmasın diye SDH mevzilerini bombalamaya başladı. Nitekim saldırılar işe yaradı ve Minnah Havaalanı ve Tel Rıfat kasabası SDG kontrolüne geçse dahi Azaz Türkiye destekli radikal İslamcıların elinde kalmaya devam etti. Azaz kentinin Manbij kentine oldukça uzak olsa dahi Türkiye’nin Fırat’ın batısı olarak adlandırdığı IŞİD kontrolündeki bölgeye sınırı olduğunu aklımızda tutalım.
Bir ay kadar önce ise IŞİD’in Fırat’ın batısındaki kontrolünü sağlayan Manbij kenti batı güçleri tarafından havadan bombalanmaya başlandı. Bu bombardımanlar Manbij kentini Tişrin üzerinden kuşatmış durumda olan SDG’nin kenti ele geçirmesine zemin hazırlamak için yapılmıştı. Rusya ve ABD öncülüğündeki batı güçleri açık bir şekilde SDG’nin Manbij kentine ilerlemesini ve IŞİD’i Türkiye sınırından uzaklaştırmasını arzulamaktaydılar. Böylesi bir durum IŞİD’e Suriye’de militan akışını durduracak ve olası bir Rakka operasyonunda IŞİD’in desteğini keserek Suriye’deki güçlü pozisyonunu ortadan kaldıracaktı. Fakat Türkiye konuya müdahil oldu ve PYD’nin Fırat’ın batısında ilerlemesine göz yummayacağını tekrarladı. Bu olayın gerçekleşmesi tam da Türkiye ile batı arasındaki mülteci pazarlığı ve Erdoğan dâhil Türk yetkililerin ABD’de bir dizi görüşmede bulunduğu döneme denk gelir.
Tam da iki hafta önce, yani Kilis’e bombalar düşmeye başladığı dönemde ise hiç beklenmeyen bir durum ortaya çıktı; Azaz kentindeki Türkiye güdümlü muhalifler, Türkiye sınır hattı boyunca IŞİD’e yönelik bir saldırı yaptı ve 20 civarı köyde yoğun çatışmalar yaşanmaya başlandı. IŞİD’e yönelik saldırıyı yöneten bir komutan hedefin Manbij kentine ilerlemek olduğunu ilan etti. Türkiye güdümlü grupların ilk saldırı dalgasını, IŞİD’in yoğun karşı saldırıları takip etti ve şuan çatışmalar yoğun bir şekilde Türkiye Kilis sınırında, Hatay’a kadar uzanan bir cephe hattı boyunca devam ediyor. Kilis’e işte bu savaşın füzeleri düşüyor. Muhtemeldir ki füzelerin bir kısmı IŞİD’in, bir kısmı ise Türkiye güdümlü radikallerin silahlarından çıkıyor. AKP’nin ise bu durumdan şikâyet edecek yüzü dahi yok. Çünkü bu savaş AKP’nin Suriye politikasının iflas ettiğini kabullenememesinin savaşıdır.
Manbij kentine yönelik SDG taarruzunun iptal edilmesi veya daha muhtemeldir ki ertelenmesinin hemen ardından Türkiye güdümlü muhaliflerin savaşının başlaması gösteriyor ki, Türkiye yaptığı pazarlıklar neticesinde batıya “SDG’yi göndermeyin Manbij’i ben size aldırırım” demiş durumda. Bu savaş çaresizlikten başlayan bir imkânsızın savaşıdır. Saldırının başlatıldığı Azaz ile Manbij kenti arasında 100’lerce köyden oluşan ve sınırdan uzaklaşmayı da içinde barındıran bir cephe var. Mevcut durumda ise saldırılar değil kente doğru ilerleme hedefine yaklaşmayı, Türk topçusunun yoğun desteği olan sınır hattından bir adım ileri dahi gidememiştir. Saldırılar Türkiye için iyi ihtimalle uzun bir çatışma sürecinin ardından iki tarafın da mevzilerini koruması ve ele geçirilen birkaç köy sonucunu, kötü ihtimal ile ise Türkiye güdümlü radikallerin son mevzilerini de IŞİD’e kaptırması sonucunu yaratacak gibi görünüyor. Her durumda aşikâr olan ise artık sınır boyunca savaşan güçlerin olaylara doğrudan müdahil olan Türkiye topraklarına füze düşmemesi gibi bir kaygısının kalmadığı ve AKP’nin PYD düşmanlığı ile bu mantık dışı savaşta ısrar etmesi halinde, belki de kendi gönderdiği silahlar sonucu daha çok Türkiyeli sivili canından edeceğidir.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu