Başlıktaki sözler bana değil Aziz Nesin’e ait. Ayıplayacaksanız, beni değil onu ayıplarsınız artık… Ama devamını da dinleyin; “Çünkü bir Hazret-i Dangalak zorla geçmişse başa, onu kıçıyla selamlamak düşer her onurlu yurttaşa.” 80’lerde yazılmış bu satırlar, günümüze de denk düşmüyor mu sahi? İşte böyle bir kara mizah ustasından, politik bir komedi oyunu sahnelenmeye başlıyor Lefkoşa’da: “Düdükçülerle Fırçacıların Barışı”
Provalarını izleme ve ekibin, hazırlık sürecindeki heyecanına ortak olma şansını yakaladığım oyundan bahsetmeden önce, yazarın mizah anlayışına değinmek isterim. Şöye diyor Aziz Nesin: “Mizah deyince, halk yararına işlevi olan görevci mizahı anladığımı baştan söylemeliyim… Genellikle yoksunluk ve yoksulluk, yaşamından gelen bir kızgınlık, öfke, bir hınç alma biçimidir mizah… Her zorluk, her acı çeken ille de mizahçı olmaz elbet, ama bu ağır koşullar kişinin mizahçı yeteneğini geliştirir. Mizahçının yetişmesi için gerekli bireysel koşuldan da anlaşılacağı üzere, mizah, bir yıkıcılıktır. Mizahçı kırgınlıklarını, nefretini, kinini, öfkesini, hıncını, bilinçli bir biçimde gerçekten yıkılması gereken hedefe yöneltebilir ve mizah silahını halk yararına kullanabilirse, bir olumlu yıkıcı olur. Sınıfsal bilinci olan her yazar, ister istemez güdümlü olduğunu, kendi kendini güdümlediğini bilir. Sınıfsal bilince sahip bir yazarı, bir sanatçıyı güdümlü kılmak hiçbir politikacının, hiçbir yönetmenin haddi değildir. Sanatın işlevi… Bu konuda başkalarınınkine uymayan düşünceler içindeyim. Sanatçının kendini, kendi sınıfıyla özdeşleştirmesi koşuluyla, sanatın işlevi, sanatçının kendini dışlaması, varlaması, ortaya koyması demektir. Sınıfıyla özdeşleşmiş olduğundan, kendini anlatırken sınıfını anlatmış olur.”
Böylesi bir anlayışla neredeyse 40 yıl önce “Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı” adıyla yazılan oyun, Baraka Tiyatro Ekibi tarafından, ülkemizin güncel politikasıyla harmanlanarak “Düdükçülerle Fırçacıların Barışı”na dönüşmüş… Oyunda neler mi var: Düdük ticaretiyle geçinen fakat barış zamanı yeterince düdük satamamaktan şikayetçi Övreke yöneticileri ile savaşta atlar ölünce kuyruklarından fırça yaparak zengin olan Limia ileri gelenlerinin, saçma bahanelerle aldığı savaş kararı… Bunun üzerine, ekonomisini barış ticaretiyle sürdüren arabulucu Zolpon devletinin çıkarları ve parmak ısırtan çözüm önerileri… Basının, hiç bitmeyen müzakerelerden haber kapışı, tiraj yarışı… Tüm bu hesapların arasında yok sayılan, ezilen halkların yaşadıkları… Ve “son gülen iyi güler” sözünü sınayan bir final… Azla çok yapan, sade fakat basit olmayan dekor tasarımı ve yan flüt ile piyanonun buluştuğu canlı müzik performansı da cabası…
En büyük özlemimiz olan fakat bize altın tepside sunulmayacağını, uğruna mücadele etmemiz gerektiğini çok iyi bildiğimiz “barış”ın ne anlama geldiğini bir kez daha düşünüyoruz oyunu izlerken. “Demokrasi” ya da “özgürlük” kavramlarının, içi boşaltılarak iktidarın diline pelesenk olması gibi; halkların barışı ile egemenlerin barışının bir ve aynı şey olmadığını, filler tepişirken çimenlerin ezildiğini görüyoruz. Tıpkı yazarın dediği gibi; “Bugün savaş var ve insanlar ölüyor. Ve büyük devletler barış istermiş gibi görünerek gerçekte barış istemediklerini ortaya koyuyorlar. Çünkü silah satıyorlar.” Askerlik mesleğini uzun bir süre yaptıktan sonra “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırılan Aziz Nesin’in militarizmle alay ederek hesaplaşmasını; ticaret-politika-savaş üçlüsünün birbiri arasındaki doğrudan bağlantıyı, absürd bir komedi eşliğinde izliyoruz oyunda. Neredeyse üç kuşaktır merakla takip ettiğmiz; yaklaşık her on yılda bir yeni isimde bir planla oldu olacak dediğimiz “barış”ın, uluslararası ticaretine tanık oluyoruz sahnede… Çuvaldızı başkalarına batırırken iğneyi de kendimize batırıyor, ülkemizdeki barış için, zaten çözüm vaadiyle seçtiğimiz “liderleri cesaretlendirmek”ten gayrı ne yaptığımızı sorguluyoruz. Medyanın yoğun ilgisine ve herkesin cebindeki teknolojinin dünyanın dört bir yanından hızlı bilgi akışını sağlamasına karşın, bizim geleceğimizin konuşulduğu masanın içeriğine dair ne biliyoruz? Hiçbir şey mi! Bunda bir tuhaflık yok mu sizce de?
İyisi mi Mayıs ayında bir salı veya cumartesi gecenizi, kendinizden çok şey bulacağınız düdükçülerle fırçacılara ayırın. Tiyatro aşkı ve amatör bir kolektif ruh ile profesyonelleri aratmayan bu oyunu kendiniz değerlendirin.
Nazen Şansal
Baraka Aktivisti