Tarihsel olarak, Kıbrıslı Türklerin seçimlerle pek de demokratik olmayan ilişkileri olmuştur. İngiliz Sömürge İdaresi dönemindeki Kavanin Meclisi seçimlerini değerlendirme dışı bırakıp, Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde ve 1974 sonrası fiili işgal koşullarında yapılan seçimleri değerlendirmeye alarak bu “demokrasi” deneyimlerine algılarımızı açabiliriz.
1948 Ayasofya Mitingi’nde “Muhtariyet esaret, Enosis ölüm adil İngiliz İdaresi’nin devamını isteriz!” sloganı ile liderliğini hem TC’ye hem de İngiltere’ye onaylattıran Dr. Fazıl Küçük uzun süre rakipsiz bir şekilde aldığı bu görevi devam ettirdi. Özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti antlaşmalarının kendisine imzalattırılması ile birlikte yapılması gereken bir Cumhurbaşkan Muavinliği (yardımcılığı) seçimleri vardı. Başka bir adayın katılmasının uygun görülmediği, egemenliği sağlamlaştırılan Dr. Küçük, rakipsiz bir şekilde yeni kurulan devletin en yüksek ikinci kişisi haline getirildi.
1963’ten 1967’ye kadar süren çatışmalarda tek yetkili olarak Kıbrıslı Türklerin üzerinde liderliğini; Elçilik ve Bayraktarlık yardımı ile birlikte kurulan ağır baskılarla götüren Dr. Fazıl Küçük 25 Şubat 1968’de tek aday olarak Cumhurbaşkanı Muavini makamını kullanmaya devam etti. Egemenler için tüm olumlu özelliklerine rağmen Dr. Fazıl Küçük için bu dönem son dönem olacaktı. Rauf Raif Denktaş’ın TMT içindeki konumunu sağlamlaştırması, TC derin devleti ile olan ilişkileri, anti-komünist tutumu onu kısa sürede parlatmış ve 1973 yılındaki seçimlerde Dr. Fazıl Küçük TC’nin baskılarına boyun eğerek seçimlerden el çektirilmiştir. Liderliğe olan muhalefeti ile tanınan Ahmet Mithat Berberoğlu ise TC Elçiliği’nde tutuklanarak seçimlere katılması engellenmiş ve Rauf Raif Denktaş tam anlamı ile dikensiz gül bahçesi bularak rakipsiz yasal Cumhurbaşkan Muavini olarak Kıbrıslı Türk liderliğini devralmıştır.
15 Temmuz Yunan Darbesi ve ardından TC ordusunun fiili işgali ile yaşanan NATO operasyonları sonucunda Kıbrıslı Türkler bölünen adanın kuzeyinde toplanmışlardır. Kuzeyde yaratılan ganimet rejimi ile TC asker-sivil bürokrasisi altında işbirlikçilerin koltuk yarışı her seçim dönemi daha da çıplak bir şekilde kendini göstermiştir. 1976 seçimlerini ganimet ve savaş psikolojisi ile olası rakipleri üzerindeki güçlü hegemonyasının etkisiyle rahat kazanan Rauf Denktaş için 1981 seçimleri beklenenden çok daha zor geçmiştir. TC’den taşınan nüfusa, ekonomik ve siyasal gücüne rağmen Denktaş seçimleri kazanamaz. Denktaş ve TKP adayı Ziya Rızkı ikinci tura kalsa da -ki Ziya Rızkı’nın ikinci turu kazanacağı herkesin dilindedir- TRT, Rauf Denktaş’ın az farkla seçimleri kazandığını duyurur. Bu bilgiyi onaylatmak için tek yapılması gereken yolda giderken seçim sandıklarını kaybetmek ve değiştirmektir.
1980 Darbeci Generalleri ile “kktc”nin kuruluşunu planlayan Denktaş rakiplerini de bu süreçte çıkartılan yasalarla ekarte atmeyi başardı. Ziya Rızkı üniversite mezunu olmadığı için bir sonraki seçimlere katılması yasa yoluyla engellenmiş oldu. Dahası mecliste bulunan CTP ve TKP gibi sol görüşlü muhalefet partileri Denktaş ve TC yetkililerinin tehditlerine boyun eğerek “kktc”nin kuruluşuna onay verdiler. Bağımsız Türk devletini kabul etmeyeceklerini açıklamalarına rağmen halkta büyük bir hayal kırıklığı yaratmışlardır. Bunun dışında 1985 seçimleri sonucunda muhalefet partilerinin koalisyon kurmak için anlaşmasına ve UBP’nin yeterli sayıda milletvekili çıkaramamasına rağmen Denktaş, hükümeti kurma görevini TC’den aldığı talimatlarla da birlikte UBP’ye vermişti. Kuzeydeki rejim her seçim dönemi demokrasicilik oyunu oynadığını göstermekte halkın görüşlerini öyle veya böyle yansıtmamanın yöntemini bulmaktadır.
1990 seçimlerinde muhalefet biraraya geldi. Büyük umutlarla kurulan DMP; içinde TKP, CTP ve göçmenlerin ağırlıkta olduğu YDP’yi biraraya getiriyordu. Bu hareketin dışında, bir tek YKP kalmıştı. TC’nin açık desteği, Asil Nadir’in üç günlük gazete ile (Kıbrıs, Bozkurt ve Yeni Gün) kurduğu manipülasyon, tarım, hayvancılık ve kamu sektörüne yapılan yüksek ödemeler ibreyi muhalefetten UBP’ye döndürdü az sayılacak bir farkla UBP seçimleri kazandı ve seçim sisteminden dolayı da çok sayıda milletvekili çıkardı. Buna rağmen meclisi ve ardından yapılan ara seçimleri muhalefetin boykot etmesi UBP’yi hükümetten indirdi. Erken seçimlerle UBP’den ayrılan DP ile CTP koalisyon hükümeti oluşturdu ta ki TC’nin müdahalesine kadar…
2000’deki başkanlık seçimlerinde de Denktaş, eski müttefiki ancak politik hasmı Eroğlu ile ikinci turada karşı karşıyaydı ancak Eroğlu’nun seçimleri kazanma ihtimali Denktaş’ı değiştirmeye hazır olmayan TC’yi çeşitli önlemler almaya itti. Eroğlu’nun evinin önünde patlayan ses bombası ve yaşadığı muhtemel tehditler neticesinde Eroğlu adaylıktan çekilerek Denktaş yeniden başkanlık koltuğu ile başbaşa kaldı.
Bugün mecliste yaşanan rüşvet rezaletleri, milletvekili satın almalar, partiden partiye sıçramalar ve yaşanan birçok skandal yıllarca oluşturulan işbirlikçi, ganimetçi zihniyetin günümüze yansımalarından başka bir şey değildir.
Kıbrıslı Türkler netice itibariyle hemen hemen hiçbir dönemde müdahalesiz seçim yaşamamıştır. Oy satın almalar da bu TC egemenliği altındaki seçimlerde işin çeşnisi durumundadır. Buna rağmen Baraka olarak seçimlerde de sokakta tutuğumuz yolu tutuyoruz.
Halkımızın ilerici, demokrat, sol-sosyalist güçleri ile biraraya gelerek, adayız.
Adayız, meydanlarda açtığımız pankartların gereğini yapmak için seçimleri kullanarak TC’yi rahatsız etmeye… Bu halkın onurlu bir halk olduğunu mücadeleden vazgeçmediğini TC asker-sivil bürokrasisine ve AKP’ye göstermeye, işbirlikçi partilerin karşısında onurlu bir ses olarak varolmaya, bağımsız ve birleşik Kıbrıs’ı haykırmaya adayız. Asimilasyona, entegrasyona ve yoksulluğa karşı mücadeleye; gericiliğe, Sunni İslam dayatmalarına ve Kur’an kurslarına karşı…
“Halkımızın desteği ile yönetmeye değil direnmeye adayız.”
Besim Baysal
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.