KIBRISLI TÜRK LİDERLİĞİ – BESİM BAYSAL

Kıbrıs’ta yaşayan insanların karakterleri ve yaşayış tarzları adanın coğrafi özellikleri ile paralellik arzetmektedir. Kıbrıslılar, tüm farklı dil, din ve kimlik özelliklerinin yanında kültürel olarak hala birbirine çok yakın bir yaşam içerisindedirler. Geçmişte adamızın bazı bölgelerinde dili ve dini yaşayışlar o kadar birbirine yakınlık içerisindeydi ki 1950’lere kadar evlenmek veya birlikte dini ibadetlere katılmak rahatsızlık verici bir durum yaratmıyordu. Dil anlamında da Kipriyaki ile Kıbrıs ağzının birbirine kelime haznesi ve akustik olarak yakınlığı şu anda dahi inkar edilemez. Baf ve Karpaz ağızları ile -tabi yaşama imkanı bulduğu kadar ve ulaşılabildiği ölçüde- bunun tespit edilebileceği kesindir.  Karma evlilikler ise hem şehirlerde hem de köylerde sıkça rastlanan bir durum olarak karşımıza çıkmaktaydı. Ada genelinde komuşuları ile kiliseye gitmek müslümanlar için; ya da camiye gitmek ortodokslar için; gündelik hayatın bir parçası sayılıyordu.  Biz tüm bir nesil olarak ülkemizin yaşadığı çatışmalar ve işgaller sonrasında hiç yaşama fırsatı bulamadığımız bu ve benzeri kişisel hikayeleri sadece dinleyerek büyüdük. Bizden sonraki nesillerin böyle bir şansının olamayacağının da farkında olarak bu satırları yazma ihtiyacındayız belki de.  Ülkemizle ilgili bir konuda görüşlerimizi yazmaya çalışırken her zaman adamızda yaşayan halkların barış içerisinde ve birbirinin dinine, diline, kimliğine saygı içerisinde yüzyıllarca yaşadığına vurgu yaparak söze girmeye çalışırız.

Kıbrıs’ın kentlerinde 1950’lerden birazcık geriye giden ancak kırsal kesimde 1950’lerin ortalarında başlayan Türk-“Rum” gerilimleri ve Müslüman-Hristiyan ayrımı işgalci ve sömürgecilerin büyük bir titizlikle üzerine eğildikleri, çabalarını eksik etmedikleri, para ve silahla destekledikleri bir ayrım olmuştur. Bu sebeple Kıbrıslı Elen liderliğini de Kıbrıslı Türk liderliğini de oluşuran EOKA ve TMT örgütlerinin örgütlenme şekilleri hem “anavatanların” derin devletleriyle ilişkili hem de komünizm karşıtı bir hamur ihtiva etmektedir.

İngiliz Sömürge İdaresi’nin Kıbrıslı Türk ileri gelenlerini Türkiye’ye yönlendirmesi ile ortaya çıkan “Türk Gladiosu” ile doğrudan bağlantılı yeraltı örgütü TMT,  adamızın “Taksim”i üzerine politika geliştirirken hem 1958’de sol, sosyalist ve komünist çizgiyi hem de 1960 sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti’ni savunan barışçı çizgiyi tek tek yokederek alternatifsiz ve çıplak şiddet içeren yapısı ile Kıbrıslı Türk toplumunun tamamını kontrol altına almıştır. Bu kontrol topluma korku salarak ve BEY (Bayraktarlık Elçilik Yönetim) ismiyle yıllar yılı devam etmiştir. Ana hatları ile toplumun özgürlüğünü ve kurtuluşunu değil başka bir ülkeye bağlanmasını savunan Kıbrıslı Türkleri temsil etmeyen bir liderlik anlayışıdır. Bu anlayışla Kıbrıslı Türk halkının daha Türk yapılması projelerini işbirliği içinde desteklemiş; köylerimizin isimlerinin değiştirilmesinin, gazete, dergi, TV ve radyo yayınlarımızın Türkiye Türkçesi esas alınalarak yayınlanmasının, Türkiye Türkçesi’nde olmayan sözcüklerle konuşanların dövülmesinin ve vurulmasının, yasa çıkararak soyisimlerin değiştirilmesi gibi ihanet faaliyetlerinin tümü hayata geçirilmiştir. Sivil liderliğin Rauf Denktaş isminde cisimleştiği askeri kanatının ise Genel Kurmay Başkanlığı’nda belirlendiği bir yapı. 1974 sonrası ganimet dönemi bu liderliği ayakta tutabilmiştir. Bu geleneksel yapının partisi UBP’nin hükümet, Denktaş’ın devlet başkanı olduğu dönem, Türkiye’nin aktif iç politikaya katılmaya başladığı hızlı bir nüfus aktarımı olan dönemdir. Adaletsizlik, eşitsizlik ve emek sömürüsü; TKP ve CTP gibi partilerin güçlü bir alternatif oluşturmaya başlamalarını getirmiştir. Barış, demokrasi ve sosyal adalet iddiasıyla gittikçe büyüyecek ve sisteme alternatif yaratacak bu partiler halkı örgütlemeye başlamıştır.

Böylelikle 1980’lerin başında muhalefet büyüyecektir tabii. Bu büyümenin önüne geçmek isteyen geleneksel liderlik 1983 yılında ucube bir yapının da doğuşunu gerçekleştirmiştir. Bu süreçten, “bağımsız” Türk devletine hayır diyen muhalefetin son tehditlere boyun eğmesi sonrası ve oybirliği ile alınan “bağımsızlık” kararı ile geleneksel liderlik başarı ile çıkmıştır. Sol muhalefetin toplamda 1981 seçimlerinde çoğunluğu sağlaması ve başkanlık seçimlerinin ilk turundan başarılı bir sonuç alınması Türkiye’yi ve Denktaş’ı harekete geçirmiş kktc’nin ilanını doğuran girişimler böylece başlamıştı. 1985’te sosyal demokrat nitelikli TKP, UBP ile hükümet kurarak ve 1994’te komünist gelenekten gelen CTP, Denktaş ile koalisyon kurarak; tohumları kktc’nin ilanı ile atılan süreci ileriye götürüp geleneksel liderliğe eklemlenmiştir. 1983 yılında bu partileri kktc’nin ilanına onay verdirten tehdit; partilerinin ve kendilerinin siyasi olarak yasaklanmasının getirileceğiydi. Buna boyun eğilerek tam anlamı ile bir bedel ödenmekten geri durulduğu aşikardır. Böylece direnişin parlementer sisteme sıkıştırılması bir tarafa, geleneksel liderlik bu iki muhalif çizgideki yapıyı sisteme entegre etmeyi başarmış karşı oldukları birçok politikayı TC’nin de destek ve yardımları ile hayata geçirmelerini sağlamıştır. Bunlar TC ile imzalanan özelleştirme içeren ekonomik işbirliği protokollerinden başlayarak, KDV, İTEM, Sosyal Güvenlik Yasası gibi yasalarla tavan yapmaktadır.

Bankalar krizi ile UBP’ye muhalefetin zirve yaptığı bir dönem, muhalefeti yeniden biraraya getirmiştir. 2000’li yıllar, TKP’nin küçük ortak olduğu ekonomik paketlerin Türkiye ve elçilik tarafından dayatıldığı bu dönem; patlayan ekonomik kriz, ardından ekonomik paket ve Türk Lirası’nın devalüe edilmesi ile gelmiştir. Sendikalar ve ülkenin kuzeyinde yer alan tüm kitle örgütleri biraraya gelerek Bu Memleket Bizim Platformu’nu oluştururken geleneksel liderliğin yokedileceği bir yanılsama içerisinde kitleler statükonun sonunun geldiğini meydanlarda haykırmıştı. Süreç bu partiler tarafından seçimlere endekslenmiş kitleler eylemsel ortamlardan sandığa yönlendirilmiş sonuçta CTP-BG, Denktaş ailesinin partisi ile hükümet kurarak en son noktayı koyduğunu ve geleneksel Kıbrıslı Türk liderliğinin bir parçası haline dönüştüğünü ilan etmiştir.  TKP’nin BDH ve TDP olması veya ÖRP’nin kurdurularak hükümete girmesi ya da CTP-BG’nin Göç Yasası’nı meclise getirmesi gibi durumlar malumun ortaya çıkmasının sancıları olmaktan öteye bir anlam içermemektedir.

Kısa bir özetini sunmaya çalıştığımız liderliğin bugüne gelen sürecini bugün TC ve AKP çizgisinden milim kıpırdamayan bir yapıda görürken hiç şaşırmamamız gerektiğini de hatırlatmalıyız. Ülkemizde bugün özelleştirmelere ve peşkeşe karşı çıkabilecek, TC’ye karşı demokrasi ve kendi kendimizi yönetebileceğimiz bir sistem mücadelesi veren ayrıca Kıbrıs’ta barış ve birleşik bir yaşama vurgu yapan bağımsızlıkçı bir örgütlenmeye ve liderliğe ihtiyaç vardır. Bu liderlik kolektif, baskılardan ve bedel ödemekten çekinmeyecek, dürüst ve şeffaf bir yapı ortaya çıkarmak zorundadır. Kıbrıslı Türk halkı; yalan söylemeyen, kişisel değil toplumsal çıkar savunan, koltuk için değil çocuklarımızın geleceği için mücadele veren bir örgütlenmeye ve liderliğe sırtını dönmeyecektir.

Be the first to comment

Leave a Reply