Not : Aşağıda okuyacağınız yazı, Kıbrıs’ın güneyinde örgütlü Agkarra’nın ADL için seçim sonuçlarına dair değerlendirmesidir.
Seçim sonuçlarıyla birlikte, çoğunlukla kısmi çıkar farklılıkları haricinde temelde farkları olmayan küçük partilerin yükselişinden kaynaklanan, siyasi sistemin kısmi bir yeniden organize edilişine şahit olduk. Açıktır ki hiçbir parti, inandırıcı bir alternatif siyasi plana sahip değil ve seçmen tercihleri, kemer sıkma önlemlerinin ne kadar yoğun olacağı, Kıbrıs sorunu üzerindeki spekülasyonlar ve de partilerle seçmenler arasındaki tarihsel bağlar etrafında şekillendi.
İktidar partisi olan DİSİ, kendi içinden kopan Eleni Theocharous’un kurduğu aşırı sağcı ve popülist Dayanışma Hareketi’nden kaynaklı küçük bir oy kaybı yaşasa da, oy oranlarını korumayı başardı. DİSİ’nin lideri Averof’un, kendi partisinin en sert ekonomik protokolleri hayata geçirip de iktidarını korumayı başaran Avrupa’daki tek parti olduğuna yönelik yorumu ne yazık ki doğrudur. Bu bize, DİSİ’den çok diğer partiler hakkında bir fikir verebilir. DİSİ, yeni orta sınıfların büyük kısmının yanında, partiyle tarihsel bağları ve ahbap-çavuş ilişkileri bulunan bazı emekçi kesimlerden oy alan bir parti olarak burjuvazi için “risk taşımayan” bir seçenek olarak kalmayı sürdürmüştür.
AKEL’in ciddi düşüşü ise, bu sol partinin karşı karşıya olduğu krizin bir göstergesidir. Gerçek olan şu ki, AKEL’in kemer sıkma önlemlerine karşı geliştirdiği yüzeysel retorik, parti, kendi yönetimsel problemlerinin çözümünü de kapsayacak ikna edici alternatif bir perspektif sunmadığından inandırıcı olmadı. Siyasal bir pratiği inşa etmek ve temasa geçmek yerine, partinin ana odağı DİSİ’yi ifşa etmek için DİSİ’nin skandalların ve yolsuzluklarının peşine düşmek oldu. AKEL’in en çok oyan alan milletvekili adayı olan Eirini Charalambidou’nun seçim sürecindeki en büyük uğraşı skandalları açığa çıkarmaktı ve bu da bize seçmenlerin çoğunun ilgi duyduğu şeyin, siyasi bir mücadeleden ziyade suçluların cezalandırıması olduğunu gösteriyor. Bu durum ayrıca, krizin sebeplerinin ve kapitalist ekonomi yasalarının gerçek hayatta bulduğu sorunlu karşılığa örnek teşkil etmektedir. AKEL’in sınıfsal eğitim çalışmalarındaki ciddi eksikliği diyalektik bir biçimde kendisini parti-taban ilişkilerinde göstermiştir. Bu skandal avcılığı elbette yararlıdır ve takdir edilesidir ancak bu durum, halkın partisinin yürütmesi gereken sabırlı bir sınıf mücadelesinin yerini alamaz. AKEL, içindeki liberallerin partiyi “ciddi bir parti” haline gelmesi ve ilerici liberalleri dinlemesi için zorladığı; içindeki sosyal demokratların fırsatı yakalayıp partiyi komünist kökenlerinden koparmaya çalıştığı; partinin geleneksel seçmeninin ve halk tabanının ise kendilerini, her zamankinden daha çok partiden kopmuş hissettikleri bir çıkmaz durumun içindedir. Parti, tarihi bir dönüm noktasındayken felce uğramış durumdadır. Ancak partinin yeniden dinamizm kazanması demek, partinin illa ki sola kayması anlamına gelmiyor. Partinin yönelebileceği iki nesnel seçenek var : ya tamamen komünist etiketinden kurtulup Avrupa’da yaygın olan Syriza-tarzı sola kayacak (ki Syriza’nın kaderi de, neoliberalizm tarafından tamamen asimile edilmek oldu), ya da kendi halkçı komünist kökenlerine geri dönecek. Bu ikisi arasındaki çekişmenin yarattığı denge durumu, partinin siyasi durağanlığının sebebidir.
DİKO seçimin kazananlarından biridir ve küçük kayıplara rağmen, merkezdeki pozisyonunu sağlamlaştırmayı başarmıştır. EDEK ciddi bir düşüş yaşamıştır ve bunun en büyük nedeni, partinin, Kıbrıs sorununun iki bölgeli federasyon biçimindeki çözümünü resmi olarak reddetmesidir ki bu da partiyi, AKEL yerine kendilerine oy veren “ilerici” insanlardan uzaklaştırmaktadır. Bununla birlikte, EDEK ile benzer yaklaşımlara sahip olan Vatandaşlar İttifakı ve diğer partilerin de meclise girmesiyle birlikte, EDEK şimdi artık bir varoluşsal krizin içerisindedir. Ilımlı bir milliyetçilik ile sosyal demokrasinin karışımı olan Lillikas önderliğindeki Vatandaşlar İttifakı’nın hedef kitlesi çoğunlukla yoksullaşma endişesinin baskısını hisseden orta kesimlerdir ve bu parti ayrıca, Kıbrıslı Elenlerin Kıbrıs sorununa yönelik korkularını da suistimal edip bu korkulardan beslenmektedir. Çevreciler Partisi ise, ilerici bir sosyal demokrat ve ekolojist olan Theopemptou’dan dolayı yükselişe geçtiler ve Theopemptou’nun analizinin çokça kabul gördüğü Akamas örneğinde olduğu gibi son zamanlarda yaşanan ekolojik kaygılardan dolayı da bir momentum yakalamışlardır.
Basitçe “aşırı-sağ” deyip geçiştirilemeyecek olan faşist ELAM’ın meclise girmesinin sadece sembolik bir önemi yok. Şimdi meclise girmeleriyle birlikte hem medyada 10 katı kadar daha çok görünürlük kazanacaklar hem de partiye para girişi artacak. Yani ciddi bir maddi gelir patlaması yaşayacaklar. Seçimden önceki kampanya süreci boyunca, agresif tonlarını hafifletmeye, taban çalışması yapmaya ve “ülkelerini ve halklarını düşünen dürüst ve çalışkan insanlar” imajı yaratmaya çalıştılar. Bu yeni imaj, medyanın bazı kesimleri tarafından “olgunluk” olarak değerlendirildi ve kabul gördü. ELAM’ın, Dayanışma Hareketi ve DİSİ gibi diğer milliyetçi eğilimli güçlerle birlikte mecliste yer alacak olması, ELAM dışındaki bu milliyetçi eğilimli partilerin, kimin gerçek vatansever olduğunu gösterme yarışında artık ELAM ile de yarışacaklarının ve bunun da milliyetçilik eşiğini ve ırkçı retoriğin seviyesini daha yüksek seviyelere taşıyacağının bir habercisi. ELAM’ın gücü çoğunlukla; Grivas, EOKA B ve de EOKA ile geleneksel bağları olan aşırı milliyetçi eski DİSİ’ci seçmenlerden geliyor. ELAM’ın seçmen kitlesi çoğunlukla geleneksel orta sınıflardan (orta ölçekli ve küçük mülk sahipleri, orta ölçekli çiftçiler) ve DİSİ’nin ahbap-çavuş ilişkilerine dahil olmayı başaramamış (veya bu ilişkilerden çıkarılmış) ve böylece DİSİ’yi desteklemekten maddi bir çıkarı kalmamış bazı geleneksel milliyetçi halk tabanlarından geliyor. ELAM’ın genç tabanı ve militanları ise çoğunlukla belli başlı kulüplerin organize olmuş futbol taraftarları arasından devşiriliyor. Bu bir abartı değil, zira 1974’ten sonra Kıbrıslı Elen faşizminin en enerjik çekirdeği, organize olmuş futbol taraftarlarıdır. Geçtiğimiz yıllarda ELAM, Kilise dahil olmak üzere siyasi ve ekonomik kurumlardan tutun da pek çok büyük medya grubunun cömert yaklaşımına kadar çeşitli destekler aldı. Öyle ki, ELAM geçmiş on yılların Kıbrıslı Elen burjuva milliyetçiliğinin bir çocuğudur fakat şu anda çoğunlukla ifadesini DİSİ’de bulan Kıbrıslı Elen büyük burjuvazisinin ELAM ile şu anda mı ilgilendiği yoksa ilgisini sonraki zamanlara mı sakladığı hala bir soru işaretidir.
Az miktarda seçmeni olan bir ada olduğumuz göz önünde bulundurulduğunda, bu, şu anda mecliste 8 partinin olduğu bir siyasi yeniden yapılanmanın bir göstergesidir. Çoğu parti baskı altındaki orta kesimlerden oy ve destek toplamak için siyasetlerini bunun etrafında kuruyorlar. Kesin olan şey ise, bu orta kesimlerin siyaset yapma biçimi, duygular ve içgüdüler üzerinde temelleniyor. Bu duygu hali ise, yavaşça öfke ve umutsuzluğa dönüşüyor. Milliyetçilik ile birlikte bu, ortaya gelecek için patlayıcı bir karışım çıkarıyor.
Seçim sonuçları, meclis mücadelesinin gerekli olmakla birlikte, meclisin kendi içinde bir amaç ya da kendi amaçlarımızı gerçekleştirmek yönündeki ana araç olmaması gerektiğini bizlere hatırlatmak zorunda. Meclis, meclis dışında verilmesi gereken bir mücadelenin amaçlarına ve hareketlerine tabi olmak durumunda. Böylesi bir durumda, her bir yüzdelik oy, bugüne kıyasla, kendisinin iki katı büyüklüğünde bir anlama ve güce sahip olacaktır.