Bahar dönüyor yine, bir yıl önce ayrıldığı Akdeniz’in ortasında tutsak edilmiş özgürlüğün adasına. Ağaçlar ilk çiçeklerini açmaya başladı, ilk çağlalar toplandı dalından.
15’inde ilk aşka yelken açmış çocuklar, el ele tutuşmanın heyecanının, utangaçlığı yüzlerine vuran.
Her yanda bir telaşla, tek bir gününü anını kaçırmadan çalışıyor karıncalar, kuşlar, çiçekler, ağaçlar, tüm doğa.
Bir uyanışın simgesidir bahar, canlılığın yükselişi, kışa, karanlığa karşı isyanın sesi.
Her bahar kırlangıçlar gelir yurduma.
Yüzlerce yıl öncesinden günümüze kirlenmişliğin, geçmişin ihanetinin, işgalin şahitliği kanatlarında.
O kanatlar ki her dönüşünde Akdeniz’in maviliğinde günahlarından arındırılıp kutsanan ve tekrardan yurduma on binlerce km öteden hasretle konan.
Her bahar aynı hanenin balkon altlarıdır yuvaları, aynı eve misafir olurlar ev sahibi ile sözleşmişçesine. Kırlangıçlar en duygusalıymış kanatlıların.. Gözyaşlarına ortak olduğu söylenir, doğduğu topraklara hasret kalmış her Kıbrıslının.
Kırlangıç çığlıkları gözyaşıdır kaybolana, yitirilip gideni bulma umuduyla..
Bir çığlıktır dikenli tellerin ardında kalana, kurban edilenin ardında af dilenen bir pişmanlıktır. Bastırılamayan bir öfkedir kırlangıcın kanat çırpışı.. Bir arayıştır; kaybedecek vakti olmadan, kendi elleri ile kurban ettiği geçmişe özlemin itirafıdır amansızca..
Asla dokunulmaz kırlangıç yavrusuna! Bozulmaz yuvası, inanılır ki kırlangıcın yuvasını bozanın yuvası bozulurmuş, bir kez daha kurulamazcasına..
Peki, kim bozdu ki bu adada kırlangıçların yuvasını? Kim sebep oldu yurdumun iki yanında da yuvaların bozulmasına…
Kim toz duman etti soframızı?
Bir efsaneye göre, Atina’nın Kralı Pandion’un Prokne ve Philomele adında iki güzel kızı vardır.
Kral, Prokne’yi şehrin zenginlerinden Tereos ile evlendirir. Babasının emrine boyun eğen Prokne kız kardeşi Philomele’yi özlemektedir ve kocası Tereos’tan onu görmek için izin ister…
Fakat Tereos gitmesine müsaade etmez, ve kız kardeşi Philomele’yi almak için Atina’ya kendisi gider. Tereos, Philomele’ye dönüş yolunda tecavüz ederek, dilini keser ve ormanda bir kulübeye kapatarak başına nöbetçileri diker.
Saray’a döndüğünde, Prokne’ye kardeşinin öldüğü yalanını söyleyerek olayın üstünü kapatır.
Aylarca gerçeklerden haberi olmadan kardeşinin yasını tutan Prokne, gerçekleri bir şekilde öğrenir ve kardeşini kurtarır.
Şimdi intikam zamanıdır diyerek intikamını almak içinde Tereos’tan olan oğlu İtys’yi öldürerek Tereos’un sofrasında ona yedirir.
Tereos durumu öğrendiğinde mızrağı ile Prokne ve Philomele’yi öldürmek için üzerlerine yürür…
Tanrılar onları kanatlandırarak Tereos’un elinden kurtarır.
Prokne artık bir kırlangıçtır, talihsiz bir kırlangıç kuşu. Anne kırlangıç yuvasını; en fakir kulübelerin damlarına, evlerin çatılarına, çardaklara yaparak, insanların arasında dolaşarak, öldürdüğü oğlunu aramaktadır.
Feryat eden bu günahkâr kırlangıç kuşunu, insanlar hem sevmekte hem acımaktadır.
Prokne efsanesi ile günahlarımız ve feryatlarımız aynıdır.
Kendi oğullarını, kızlarını, geleceklerini Tereos’un sofasına sunan ve bir kırlangıç misali gözyaşında kaybettiği çocuklarını arayan.
Her köyde her kente bir kayıp çocuk vardır, bir yitirilmiş can..
Ya vurulup katledilmiştir ya da en iyi ihtimalle kışı bile beklemeden, bahara dönmeden, göç yolunda yalın ayak gurbete savrulan.
Aynı acıdır ki, her iki yakada da hep bir özlemin, geçmişe olan hasretin simgesidir kırlangıçlar.. Terk edilmiş köyün kerpiç evlerine yuva kuran ve çocuklarını arayan.
Belki bir bahar bu hasret biter de, kavuşur kırlangıçlar özlemle aradıklarına..