Aşağıdaki konuşma metni, Khora Yayınları tarafından basılan Kıbrıs Komünist Partisi’nin Tarihi isimli kitabın yazarı akademisyen Yiannos Katsourides’in Lefkoşa ve Mağusa’da okurlara hitaben söylediklerinin çevirisidir.
Çeviren: Başak Önel
Saygıdeğer konuklar, sevgili arkadaşlar;
Öncelikle, bugün burada bulunmanızın beni ne kadar memnun ettiğini belirtmek isterim. Varlığınız beni fazlasıyla onurlandırdığı gibi aynı zamanda sizlere minnettar kılıyor. Bu güzel tanıtım etkinliğini düzenleyen Khora Yayınları’na ve özellikle sarfettiği nazik kelimeler için Münür Rahvancıoğlu’na teşekkür ederim. Bu kitabın ortaya çıkmasında elinden geldiğince bana yardımcı olan insanlara da teşekkürü bir borç bilirim. Hepsi, kitabın “teşekkürler” kısmında belirtilmiştir.
Kıbrıslı Türk dinleyicilere, Kıbrıs KomÜnist Partisi (KKP) tarihini anlatan kitabımı sunmak için davet aldığımda, bunu gururla kabul ettim. Partinin kurucuları, iki halkın farklı etnik kökenlerinin bilincinde olmalarına rağmen, bizlere Kıbrıslıların bütün ve birleşik görülmesi gerektiğine dayanan güçlü bir bakış açısı miras bıraktılar.
Kitabın büyük bir kısmı, Kıbrıs Üniversitesi’nde hazırladığım doktora tezinden yola çıkılarak yazılmıştır. Tez, konusu itibariyle daha genel bir yapıdaydı ve Kıbrıs’ta, İngiliz Sömürge Dönemi’ndeki parti sisteminin kökenlerini irdeliyordu. Tezin en orjinal kısmı ise, Kıbrıs Komünist Partisi’ne dair parçacıklardı; ki ben de bu parçacıkların peşine düşerek kitabı yayınlamaya karar verdim.
Beni kitabı yayınlamaya iten iki etken var: Hem bilimsel hem de kişisel. Bilimsel; çünkü Kıbrıs tarih yazımı, bugüne dek çoğunlukla Kıbrıs tarihinin ve politikanın farklı yönlerine odaklandı; sol Komünist harekete değinen azdı, milliyetçilik ve kilise daha revaçtaydı. Bu kitap ise, tarih yazımında bugün hala bir eksiklik olarak nitelendirebileceğimiz bu boşluğu azacık olsun doldurmayı hedefliyor.
Etkenlerden biri de kişiseldi; çünkü bir kişinin kökleri, hayatındaki seçimleri de etkiler -tabi bilimi bunların haricinde tutmuyorum- ve bundan dolayıdır ki bu kitabın her noktası benim politik DNA’m ile bezenmiştir. Dedelerim, nenelerim, annem, babam ve ben; bizler, her zaman Kıbrıslı sol harekete gönülden müdahil olduk. Ölen dedem Yiannis Katsourides (Katsouras) 1929’da KKP’nin üyesi oldu ve daha sonra on yıllarca süren tarihi parti liderliğinin bir parçası haline geldi. Diğer dedem, Yiannakis, PEO’nun önde gelen üyelerinden biri olmakla birlikte, 1956’dan itibaren sendikanın tam zamanlı çalışanıydı. Nenem Evgenoula daha sonra genel sekreter yardımcısı olacağı AKEL Kadın Örgütü-POGO’nun aktif üyelerindendi. Babam ise AKEL milletvekili olmanın yanısıra, uzun bir süre partinin politbüro üyesiydi.
Kitap, tarih ve politika arasında bir denge kurar. Aynı zamanda, komünist bir hareketin doğuşunu ve 1920’lerde kurulan marjinal bir partinin sadece yirmi yıl içerisinde nasıl yayılıp adada yer edindiğini anlatmaya çalışır. Yani, bu kitabın tek kaygısı tarihi bilgi vermek değildir; kitabın içerisinde Kıbrıs’ta ve Avrupa’da gerçekleşen sosyal ve politik gelişmelere paralel olarak bir partinin kuruluş sürecine de yer verilmiştir.
Kitap için kullandığım birçok birincil ve ikincil kaynak var. Birincil kaynaklar arasında; Kıbrıs, İngiltere, Yunanistan gibi çeşitli ülkelerin arşivleri ve parti basınının yayınlanmış/yayınlanmamış döküman ve röportajları yer alıyor. Parti mensuplarının yayınlanmış anılarıysa ikincil kaynakların en önemlilerinden…
Bütün mevcut kaynaklar üzerinde çalıştığımı iddia etmiyorum: Büyük olasılıkla varlıklarından dahi haberdar olmadığım kaynaklar vardır. Olayları kendi kavrayış şeklimle anlatarak yüzde yüz gerçekliği de yansıtamamış olabilirim. Ancak, dilerim ki, bu kitap ada üzerinde sol hareketin varlığına dair tarihin irdelenmesinin önünü açar.
Kıbrıs’taki sosyolojik ve politik araştırmalar, KKP’nin ortaya çıkışı, faaliyetleri ve bunların analizine çok fazla yer vermez. Bu açıdan bakıldığında KKP tarihi üzerine bir kitap yazma hedefini belirlemek bile başlı başına bir önem arzediyor.
Adada sol hareketin ortaya çıkışı epey öncesine dayanır. Yunan Ortodoks Kilisesi’nin kuruluşunu birinci olarak kabul edersek, sol hareketin temellenmesini de ikinci olarak nitelendirebiliriz! Sol, 1920’lerin başlarında, Kıbrıs’ın ilk politik partisinin kurulmasıyla kurumsallaştı. İşte o zamandan sonra sol, güçlü bir sosyal ve seçime de dayalı bir varlık göstermeye başladı. Her nasılsa, bu ciddi varlığına rağmen Kıbrıslı komünist sol, hiçbir zaman tarihi ve akademik çalışmaların konusu olmadı ve bu, modern Kıbrıs tarihinde büyük bir boşluk oluşturdu. Akademik çalışmalardaki boşluksa beni bu çalışmayı üstlenmeye itti.
Geniş çaplı “giriş” ve “sonuç” bölümlerinden ayrı; kitap, yedi ana bölümden oluşmaktadır. Tüm bu yedi bölümde, kronolojik ve tematik bir sıraya göre Kıbrıs’ın sosyopolitik gerçeklikleri ile adanın ilk örgütlü partisi olan KKP’nin kuruluşunu ve işleyişini inceledim.
Birinci bölümde, 19. yüzyıl sonlarında Kıbrıs’taki sosyoekonomik gerçeklik üzerinde durup; Osmanlı Dönemi ile 1878’de başlamış İngiliz Sömürge Dönemi’nde adaya dayatılan unsurların altını çizdim. Yine bu bölümde, Osmanlı’dan İngiliz Sömürgesi’ne geçişte premodern Kıbrıs toplumu ve ekonomisinin geçirdiği değişiklikleri, özellikle sınıf ayrımının -işçi sınıfı ve burjuvazi olarak- ayırtedilir halini mercek altına aldım.
İkinci bölümde, sosyoekonomik durum, parti politikası için gerekli hüküm ve koşullarla bağlantılı olarak değerlendiriliyor. Bu şekilde, sömürge yönetiminin adaya getirdiği politik çerçeve -temsil organlarının oluşturulması (örneğin Kavanin Meclisi) ve seçim prosedürleri gibi- gözler önüne seriliyor. İngiliz Sömürge Yönetimi’nin adada uyguladığı politikalar incelendikçe oligarşik bir parlamentarist sistem şeması ayan oluyor ve seçilen kavanin meclisi üyeleriyle nüfusun geri kalan bölümünün arasında dağlar kadar mesafenin olduğu görülüyor. Bu halktan uzak temsiliyet, insan kayırmacılıkla besleniyor. Seçilenler halk yararına politika yapmaktansa kendilerine oy verenlerin çıkarlarına uygun hareket ediyorlar. Bu durumda temsil organları, seçimler ve daha birçok şey göstermelik olmanın ötesine geçmemekle birlikte sadece sömürge yönetimini meşrulaştırmaya hizmet ediyor.
Toplumun alt sınıflarının lehine ve onların bizzat dahil olduğu çeşitli yapılanmaların kurulması ve bu bağlamda bazı politik süreçlerin yaşanması KKP’nin kuruluşundan önceye denk gelir. Üçüncü bölümde bunların üzerinde durdum. Ayrıca bu bölümde, adadaki sosyalist bir hareketin oluşum sürecinde atılan ilk adımlara da değindim. Ada üzerindeki ilk sosyalist grupçuklar 1910’ların sonları, özellikle 1920’lerin başlarında tecelli ederler; farklı işçi sınıfı yapılanmalarının ardındansa KKP 1926’da resmi olarak kurulur. Bu süreçte Yunanistan’ın etkisi oldukça önemlidir.
Yeni kurulan partinin içerisinde bulunan eğilimler kitabın dördüncü bölümünün konusudur; ki bu bölüme partinin ideolojik oryantasyonu ve politik programının farklı yönleri de içerilidir. Dördüncü bölümde özellikle iki mevzu dikkat çekicidir: Partinin Enosis ve kiliseyle ilgili tutumuna atıfta bulunan bölümler!
KKP, Enosis’e karşıydı. Parti, Kıbrıslı Elenlerin bir kısmının Enosis istemesini sosyopolitik sorunun bir parçası olarak değerlendirip, Kıbrıslı Türk halkı ile bağımsız ve sosyalist bir Kıbrıs için ortak mücadele edilmesi gerektiği mantığını yerleştirmeye çalıştı. Kilise meselesindeyse parti, kilisenin burjuvaziyle olan doğal bağlarını ve alt sınıflara mensup insanların kilise tarafından sömürülmesini şiddetle eleştirdi. Kiliseye ait arazilerin çiftçilere verilmesini savunarak belki de kilise tarihinde ilk kez bu dini kurumu karşısına alıp halkın üstünde konumlanışını reddetti.
Beşinci bölüm, partinin örgütsel yapısını ve hem Kıbrıslı Elen hem de Kıbrıslı Türkler olmak üzere, tüm Kıbrıslılara nüfuz etme çabasını tartışır. Bu nüfuz etme meselesini benim “paralel toplum” dediğim bir yapıyla kısmen başardılar diye de düşünüyorum. “Paralel toplum” dediğim şey şudur: Toplum içinde, toplumun geri kalanından farklı değerlerle varlığını çetince sürdüren çeşitli ağlar ve örgütlenmeler. Bu, komünist partilerde yaygın bir uygulamaydı.
Her şeye rağmen, Kıbrıslı Türklere nüfuz edebilme yönündeki çabalar başarısızlıkla sonuçlandı; sadece birkaç Kıbrıslı Türk ile bağlantı kurulabildi. Partinin, 1933’te gerçekleştirilen Komintern gibi, dünyadaki diğer komünist odaklarla ilişkiler kurarak, kendini enternasyonal bir konuma yerleştirmeye dair uğraşı da yine beşinci bölümün konusudur.
Altıncı bölüm, muhtemelen bu kitabın en ilginç kısımlarından bir tanesi… Bu bölümde, partinin sağcılar ve kilise ile arasındaki çekişmelere ve sömürge makamlarının partiye karşı tutumuna göz atıyorum. Şu açık ki; sömürge yönetimi, İngiliz İşçi Partisi benzeri bir partiyi tolere edebilirdi; fakat Komünist olanını asla! Bu doğrultuda da hareket ettiler… Aslında milliyetçilerin ve kilisenin tepkileri daha yoğundu; bazı durumlardaysa vahşi ve acımasız. Uzun süre Kıbrıslılar üzerinde kurdukları egemenlik KKP tarafından tehdit ediliyordu ve bunu kabullenmeye hazır değildiler.
Yedinci ve son bölümde, 31 Ekim İsyanı’ndan sonra, partinin illegal dönemini inceledim. İllegal dönemin ilk yıllarında, parti neredeyse yok olup gidiyordu. Tekrardan örgütlenmeye 1933 yılında başladı ve 1935’te gerçekleştirilen 3. parti kurultayından sonra hız kazandı. Illegal dönemlerde, sendikaların hareket alanı olarak benimsenmesi, tekrardan örgütlenmeye başlamanın bir sonucu olarak 1930’ların ikinci yarısında ortaya çıktı. Sendikalarda yürütülen çalışmalar, partinin büyük kitleler üzerindeki başarısının dayanak noktası olacaktı…
1930’ların sonlarında ve 1940’ların başlarında KKP’nin, ardılı olan AKEL’e doğru meyletmesi, diğerleri arasında, halka açılmanın bir yolu olarak görülüyordu. Son bölümde, 1941-1944 arasında KKP ve AKEL’in aynı anda hayatta oldukları dönem de mercek altına alınıyor.
Bu kısa konuşmayı bitirirken, araştırma boyunca vardığım bazı sonuçların üzerinde durmak isterim:
1- KKP, sömürge yönetimindeki Kıbrıs’ın yeniden yapılandırılması için belirli bir programa sahip politik bir hareketti ve kuruluşu adanın politik yaşamında büyük değişikliklere sebep oldu. Partinin kuruluşu, Kıbrıs’ın iç güçler dengesini yavaş yavaş bozdu. Parti hem burjuvaziye hem de kiliseye kafa tuttu. Ve değişim 1940’lı yıllarda tamamlandı.
2-KKP, Kıbrıslı işçi ve köylü sınıflarının özerk politik ve örgütsel varlıklarına dikkat çekti.
3-Kıbrıslı Türkleri de kucaklamaya çalışan ilk politik örgütlenmeydi ve onlarla sömürge karşıtı mücadelede işbirliği yapmaya çalıştı. Nitekim, bunu yapmakta başarılı olamadı.
4-KKP’den sonra, Kıbrıs solu, politik kimliğini işçi sınıfının temsiliyeti, dayanışma, sömürge karşıtlığı ve antiemperyalizm üzerine temellendirdi.
5-Partinin gücü ve nihai başarısındaki önemli faktörlerden biri işçi sınıfının ortaya çıkışıyla partinin kuruluş sürecinin çakışmasıdır. İşçi sınıfının oluşumu, partinin kuruluşundan önce gelmez. Bu da, Avrupa’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi, herhangi bir işçi partisinin veya sosyal demokrat bir partinin işçi sınıfını kucaklamasına mahal vermez. Kıbrıs’ın bu farklılığı, sendikal alanı da domine eden KKP’nin işini kolaylaştırır.
Tekrardan burada olmanın beni ne denli mutlu ettiğini söylememe izin verin. İnanıyorum ki, KKP tüm solculara ve komünistlere halkların birarada yaşayacağı sosyalist bir Kıbrıs için her türlü zorluğa karşı birlikte mücadele etme gerekliliğini işaret eden bir miras bıraktı…
Tekrardan bu etkinliği düzenlediğiniz ve beni burada yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim…
Yiannos Katsourides
27 Aralık 2014
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.