EKOSOSYALİST BİR GELECEĞE DOĞRU: KIBRIS AKDENİZ’İN ÇÖPLÜĞÜ OLUR MU?
Geçen haftalarda gazeteci Osman Kalfaoğlu’nun yaptığı haberi okurken, daha önce yazdığım bir yazıda kullandığım birkaç cümle geldi aklıma.
2011’i değerlendiren bir yazıydı, Argasdi’nin 25. sayısında…
Şöyle demişim: “Gutsovendi (Güngör) bölgesine yapılacak bir çöplükten bahsediliyor… Avrupa Birliği tarafından fonlanacak bu çöp tesisi çeşitli çalışmalara göre Digomo’dan pek farklı olmayacak! Süslü cümlelerle hoş gösterilmeye çalışılan tesiste toplanan gazlardan enerji elde edileceği söylentileri de etrafta dolaşıyor! Peki kuzey coğrafyadan çıkan çöp yeterli olacak mı yoksa dışarıdan çöp satın alıp adayı çöp yuvasına mı çevirmeyi planlıyorlar? Eğer bu gerçekleşecekse, bir gün Teknecik’in çalışmamasına ve elektriğin özelleştirilmesine yol açabilir mi?”
Bugüne geldiğimizde, Osman Kalfaoğlu, 2 Ağustos tarihli haberinde Güngör bölgesinde kurulacak ve çöpten enerji üretecek tesis projesinin ihale aşamasında olduğunu yazıyor. Çöplerin ithali ve çöplerin yakılması suretiyle enerji elde edilmesi için de gerekli tüzük hazırmış.
Küçücük bir coğrafyada yaşıyoruz, eğer böyle bir şey söz konusu ise mutlaka ki dışarıdan çöp ithal edilecektir. Bu çöpleri bize “yenilenebilir kaynak” adı altında altın varaklı tepsilerde sunabilirler; ancak gelecek olan çöplerin niteliği ne olacak? Ayrıştırılmış mı gelecek yoksa gelen direkt kazana mı girecek? Yakım aşamasında hangi gazların ne kadar salındığı denetlenecek mi? Sorular kafamda gezindikçe içimde tarifsiz bir endişe büyüyor. Zira bana, çöp değil kanser ithal edilecekmiş gibi geliyor!
Kapitalizmin yarattığı en önemli krizlerden biri de biriken çöpler… Tüketim ve daha çok tüketim arzusunu aşılayan kapitalizm, çöp ve daha çok çöp birikmesini de tetikliyor. Cicili bicili devletler ellerini kirletmek istemiyor, kendisine boyun eğenlere pisliklerini dayatıyorlar.
Çöplerin tüm ekosistem için en sağlıklı bertaraf edilme yöntemi ayrıştırılarak yeniden kullanılabilir hale getirilmeleri. Yakma yöntemi küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının salınımına neden olur. Çöpler ayrıştırılmamışsa, özellikle plastik ürünlerin yanması sonucu dioksin ve furanlar ortaya çıkar; ki bunlar bugün en etkili kanserojen gazlar arasında.
İhale ile özel bir şirkete devredilecek yakım tesisinde bunlara karşı önlemler alınabileceğini tabi ki düşünmüyorum. Tüm ekosistemi karşısına alan kar hırsı, herzamanki gibi galip gelecek ve canlı hayatı hiçe sayılacak.
Garip olan şu ki; ilgili yasaları/tüzükleri çıkaranlar, bu projeleri yazanlar, ihale açanlar ve ihale için yarışanlar, bunların hepsi doğanın bir parçası. İnsan mı denir şimdi onlara?
“Yenilenebilir enerji kaynakları” başlığı altına yerleşebilecek tek atık grubu, biyokütle olarak da adlandırılan bitkisel ev atıkları(sebze meyve kalıntıları) ve tarımsal atıklardır(bitkilerin kullanılmayan kısımları). Ankara Üniversitesi yayınlarından öğrendiğim kadarıyla yaygın olarak tarım yapılan bazı Avrupa ülkelerinde biyokütle yakılarak yıllık elektrik enerjisi ihtiyacının %7-8 kadarı karşılanıyor. Biyokütle yakımı canlılarda kanserleşmeye yol açacak herhangi bir gazın salınmasına yol açmadığı gibi, yakım sonucu ortaya çıkan karbondioksit de bitkilerin canlı iken fotosentez ile atmosferden aldıkları karbondioksitin ta kendisi. Yani biyokütle yakımı hem enerji üretimine hem de karbondioksit döngüsüne katkıda bulunuluyor. Malesef ülkemizde üretimden koparılma süreci ile birlikte tarım da yok edildi. Dolayısıyla bu coğrafyada yaşayanlar olarak bu yöntem bize bir alternatif gibi görünmüyor.
Yenilenebilir enerji kaynakları çok çeşitli; fakat adamızı göz önünde bulundurduğumuzda kullanılabilecek en başat yenilenebilir enerji kaynağı olarak güneş enerjisi göze çarpıyor. Herkesin malumu ki -diğer yenilenebilir enerji teknolojilerinde de olduğu gibi- güneş enerjisi sistemlerinden yararlanmak bugün dünya pahası! Ancak en kısa zamanda fiyatlarından bağımsız bir şekilde, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması devletlerin politikası haline getirilmezse kapitalizm kendiyle birlikte gezegeni de acı bir yokoluşa sürükleyecek. Kapitalizm içinde ne kadar mümkün olur bilinmez, ama yenilenebilir enerji kaynaklarının herkes için ulaşılabilir hale getirilmesi için mücadele etmek bugün her sosyalistin görevi olmalıdır. Aksi takdirde, içinde bağımsızlığı, özgürlüğü ve eşitliği düşlediğimiz o başka bir dünyanın hayali ellerimizden kayıp gidecek.
Başak Önel
Baraka Dostu
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.