İçinde bulunduğumuz hükümeti döneminde CTP bazı ilginç refleksler geliştirmekte. Kendi yaptıkları bir icraat ile ilgili çıkıp eleştiriyi de kendileri yapmakta, hükümette değilmiş gibi talepler geliştirmekteler. Bu kafa karıştırıcı durumu anlayabilmek için tarihsel bir inceleme yapmak istedim.
Lakin öncelkile genel bir eleştiriye cevap vermek isterim, bazı dostlar CTP’ye eleştiri yapıldığında sadece onları eleştirdiğimiz ve bu şekilde sağı desteklemiş olduğumuz argümanını geliştirmekteler.
Sadece bu konu dahi tek başında bir yazıyı oluşturabilir, ancak ben kısaca bahsedip geçmeyi tercih edeceğim.
Öncelikle Kıbrıs’ın kuzeyinde sol parti olma iddiasını taşıyan UBD değil CTP’dir. UBP halihazırda Türkiye’yi anavatan gördüğünü haykıran, Kıbrıs’ın bölünmesinin de çözüm olabileceğini savunan bir parti. Bu partiyi anavatancılık yapıyorsun diye eleştirmek, ya da milliyetçisin demek sadece “evet öyleyiz” cevabını beraberinde getirecek komiklik bir durum oluşturur.
Bu partinin CTP’den farklı olarak emek sermaye çelişkisinde emekten yana tutum alma gibi bir iddiası da yoktur. Ayrıca şu anda hükümette icraat yapar konumu da yoktur. Şu an ancak Zorlu Töre’nin faşist çıkışlarını (ki eleştiriyoruz) veya partinin geçmiş yolsuzluklarını, torpille işe almalarını eleştirebiliriz. Nitekim yolsuzluk ve torpille işe alma ile ilgili konuları araştırabilecek mevkiyi de şu an CTP doldurmaktadır.
Ayrıca CTP’yi anavatancılığa kayıyor, emek düşmanlığı yapıyor veya milliyetçilik yapıyor diye eleştiriğimiz için kimse gidip sağı desteklemeye başlamaz. Aksine CTP böylece anavatancıların desteğini almaya başlayabilir.
CTP çizgisinin oluşumu:
Cumhuriyetçi Türk Partisi 27 Aralık 1970’de Denktaş Muhalifleri tarafından kuruldu.
74 senesinde ise Türkiye’de TKP’de faaliyet yürüten Kıbrıslı Türk öğrencilerin bir bölümü ile (KÖGEF), Kıbrıs’ta AKEL çizgisinden faaliyet yürüten kişiler CTP’yi ele geçirdi.
Türkiye Komünist Partisi ve AKEL o dönemin Sovyetçi Kruşçev (SBKP) çizgisinin devamcısıydılar. CTP bu geleneğin devamcısı olup, kapitalist olmayan yol ve barışçıl geçiş tezlerinin savunusunu yapmış ve sosyalistlerin “Sovyet Anavatanı” tezini kabullenmiştir.
Kıbrıs Sorununa yönelik tahlillerinde CTP çizgisi iç dinamikleri görmezden gelerek, her istediğini yapacak karşı çıkılamaz canavar bir emperyalizm imgesi yaratır. Bu durumun sonucunda ise emperyalizmi ikna veya kandırma stratejisi CTP için tek alternatif halini alır.
SSCB uydusu bir hareket olarak, kendi stratejisini çizmemeyi tercih eden CTP, bağımsız bir iradenin temsilcisi olamaz.
SSCB’yi “anavatan”, AKEL’i de onun Kıbrıs’taki temsilcisi olarak gören CTP, AKEL’in resmi tezlerinde yer alan tek halk tezine (Kıbrıslılık) sıkı sıkıya sarılır. Olması arzu edilen ile olanı ayırt edemeyen, böyle bir gaye de gütmeyen CTP siyaseti, belirlenen pozisyonun sonucu SSCB’nin yıkılışının ardından büyük bir ideolojik krizle karşı karşıya kalır.
(ayrıntılı bilgi için: Kıbrıslı Türk Devrimci Hareketi kitabı 78-81 revizyonist çizginin oluşumu)
“Anavatan” arayışında liberalizmi bulan CTP:
Sovyetler Birliğinin yıkılmasının ardından CTP’de ideolojik bir boşluk oluşur. Bu boşluk beraberinde savrulmaları getirir.
Parti geleneği olarak bir güce yaslanmayı gören CTP, sol bir gücün yokluğunda yeni şekillenen kapitalist odaklara yanaşır.
Avrupa’da kapitalizmin içine düştüğü krize bir çözüm olarak kurdurulan AB’ye yeni “anavatan” olarak sarılan CTP, Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde Kıbrıslı Elen halkı ile Kıbrıslı Türk halkının ortak barışını yaratmak yerine, AB’nin sunacağı avantajların savunusuyla çözümü yolunu seçer.
Türkiye’de neoliberalizme geçiş için kurdurulan ve eski ulusalcı egemen bloğa karşı kurtarıcı olarak gösterilen gerici AKP de bu dönemde CTP için bir umuda dönüşür.
AB’ci ve AKP işbirliçisi CTP hükümeti:
Oluşan ve oluşumunda kendi katkısı da olan barış rüzgarlarının iktidara taşıdığı CTP, yaşadığı savrulmanın sonucunda iktidara geldiğinde Kapitalist AB’nin fikriyatı ile TC’de yükselen liberal İslamcı AKP’nin etkisi altında kalır ve savunucuları ve işbirlikçileri misyonunu üstlenir.
Bu durumun sonucunda 2005- 2009 arası başbakanın “ha kuran kursu, ha tenis kursu” diyebildiği bir döneme girer. Aynı zamanda Sosyal Güvencesizlik yasasını geçiren, özelleştirme ve Göç Yasası gibi halka büyük zararlar veren yasaları açıktan açığa savunan bir CTP oluşur.
Bunların yannda ekolojik denge hiçe sayılarak Karpaz’a elektrik götürülmesi projesine de imza atılır.
CTP’ye karşı muhalefet:
CTP hükümeti 2005-2009 yılları arasında hem söylemsel, hem de pratik olarak neoliberal bir parti portresi çizmiştir.
Bu durum devrimci odakların hükümete, özellikle de sol kökenden gelen CTP’ye karşı sağlam bir muhalefet örmesi ile sonuçlanmıştır.
CTP’nin demokratik kitle örgütleri üzerinde yıllar yılı kurduğu emir komuta ilişkileri yıkılmış veya zarar görmüş belli bir önderliği olmayan ciddi bir devrimci muhalefet yığını farklı yapılar içinde oluşmuştur.
Ayrıca CTP’nin sol değerleri sahiplenen tabanı da bu dönemde bir şok yaşamıştır.
Halk tokadı ve muhalefet dönemi:
2009 yılına gelindiğinde CTP gerçekleştirdiği neoliberal uygulamaların sonucunda tabanından ve demokratik kitle örgütlerinden gelen baskılara dayanamamıştır.
Bu zeminden bir bakışla CTP’nin erken seçime gidişini, halka dönmekden ziyade yok oluştan bir kaçış olarak değerlendirebiliriz.
CTP muhalefete döndüğünde uzun bir süre oluşan neoliberalizm ve Ankara dayatmaları karşıtı ittifakla bir hegomonya mücadelesi vermiş, bu mücadelede büyük ölçüde başarısız olmuştur.
Toplumsal Varoluş Mitingleri ve bu mitingleri Annan Planı Mitingleri’nden farklı bir şekilde suya sabuna dokunmayan salt statüko karşıtı mitinglerden ziyade radikal söylemler ve taleplerle gerçekleşmesi de bunun kanıtıdır.
Yeniden hükümet dönemi:
CTP toplumsal muhalefeti üzerine alamasa da henüz somut anlamda güçlü politik alternatifin oluşamaması sonucu 2013 senesinde yeniden hükümete gelir.
İçinde bulunduğumuz bu dönemi incelediğimizde, parti politikalarında bir değişim gözlemlemek pek mümkün değil.
Kuran kursları memleketin her yerine elçilik eli ile götürülmekte, boru ile su getirme projesi gibi bağımlılaştırma politikaları uygulanmakta. Maliye Bakanı CTP değil AKP bakanı olarak görev yapmakta, Göç Yasası yürürlükte ve polis halen TC Ordusuna bağlı GKK’dan gelen emirlerle hareket etmekte. Dayatma paketlerin uygulanmasında geri adım yok.
Ama bu dönem bir fark var:
O dönem yaptıklarını örgütsel bir bütünsellikle savunan CTP bugün farklı bir imaj çiziyor.
Her şeyi zorunluluktan yaptığını iddia eden, kendi içinde bölünmüş bir imaj çizen bir CTP.
Kurultay döneminden bu yana Asımcılar-Özkancılar, bıyıklılar-bıyıksızlar ve benzeri bölünmler CTP içerisinde gündeme geliyor. Bu çatışmalar ideolojik bir yarılma üzerinden yaşanmazken, çıkar ve parti içi rekabet üzerinden şekilleniyor.
Her şeyden de önemlisi kendi muhalefetini ören bir CTP var bugün karşımızda.
CTP’li bir vekil ya da yönetici çıkıp bir konu ile ilgili bireysel eleştiri yapabiliyor. Bunun örneklerinden biri Bertan Zaroğlu konusunda Kutlay Erk’in genel sekreter olarak yaptığı vatandaşlığı alınsın açıklamasıdır. Hükümet partisinin lideri sayılabilecek pozisyondaki bir kişi açıklama yapıyor ve hükümet bu konuda hiç bir adım atma ihtiyacı hissetmiyor.
Bu durum neyi yaratıyor?
CTP hem Ankara ile uyumlu, neoliberal politikalarını sergilemeye devam etmekte, hem de radikal çıkışları ile belli ölçüde tabanını hoşnut tutmaya çalışmaktadır.
Ne yapmalı?
Bu durumda dikkatli olmamız gereken nokta diyalektikten kopmamaktır. CTP kendi muhalefetini yaparak, solda muhalefetin zeminini sarsıyor. Ayrıca Doğuş Derya’nın çıkışlarında yaptığı gibi solun desteğini toplamaya çalışıyor.
Doğuş Derya’nın çıkışı elbette önemli bir çıkıştır. Bunu görmezden gelmek veya karşı durmak samimiyetsiz bir tutum olur. Lakin görülmesi ve gösterilmesi gereken bu tavrın CTP’nin örgütlü tavrı olmadığı ve CTP içinde Kutlay Erk ve Sibel Siber’inki gibi çıkışların samimiyettten uzak olduğudur.
CTP halen temel sorunlarını barındıran CTP’dir. İlk dönemlerindeki gibi emperyalizmi iknaya ve kandırma politikası gütmekte, hatta bir adım daha ileri atarak ortak hedefler geliştirmektedir. Radikal çıkışları ile yaptığı ise basitçe ambalajını yenilemektir.
Devrimcilerin üzerine düşen görev CTP’yi hükümetteki bir sol parti olarak zorlamaktır..
Emeğin partisiyseler:
Özel sektördeki çalışma koşulları ile ilgili,
Geçiçiler ile ilgili,
Göç Yasası ile ilgili,
Sendikasız çalıştırma ile ilgili ne yapıyorlar?
Barış konusunda samimiyseler
Savaş suçlarını araştırma komitesi nerede?
İki halkı bir araya getiren hangi faaliyete mevkileri aracılığıyla liderlik ediyorlar?
Milliyetçiliğe karşı hangi önlemleri alıyorlar?
Kadına yönelik şiddet içni hangi adımlar atılıyor?
Nükleer tehlikeye karşı ne yapılıyor?
Bağımsızlık için ne yapıyor?
Bu soruların yükseltilmesi sadece CTP ‘nin ne yapmadığını göstermeyecek, gerçek bir sol alternatifin inşaası için bir zemin oluşturacaktır.
Mustafa Keleşzade
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.