Beleşe deniz eylemlerini takip edenler bilecektir. Beleşe deniz aktivistlerince
açılan bir dava Anayasa Mahkemesi’ne 38. maddedeki mülkiyet kavramının
yorumlanması için havale olmuştu. Beleşe deniz aktivistleri girişte ücret
ödemeden tesisin hizmetlerinden yararlanmayacaklarını bildirerek plaja
girmeye çalışmışlar ve tesis görevlilerince ‘damsız’ girilemeyeceği gerekçesiyle
girmelerine müsaade edilmemişti.
Beleşe deniz aktivistleri kıyıların korunmasıyla ilgili Anayasa’nın 38. maddesi
gereği denize girerken ücret talep edilemeyeceği ve bu sebeple denize
girebileceklerini söylüyor. Damsız girilemeyeceğine ilişkin şartın ise cinsiyet
üzerinden bir ayrımcılık içerdiği ve bunun da Anayasa’nın kimseye cinsiyeti
üzerinden ayrımcılık yapılamayacağı yönündeki hükmüne aykırı olduğu
savunuluyor. Buna karşılık tesis sahiplerinin iddiası ise kendilerine kiralanan
malın üzerindeki sınırlı ayni hakkın bahsi geçen maddedeki mülkiyet hakkı
kapsamına girdiği yönünde. Anayasa Mahkemesi’ne havale edilen mülkiyet
kavramının yorumlanması hem teknik bir konu olduğundan hem de karara
bırakıldığından bu boyutuyla tartışılmayacak, konu daha genel ve felsefi boyutu
ile ele alınacaktır.
Anayasa ve Plajların Kullanımı ve Denetimi Yasası ne diyor?
Anayasa’nın 38. Maddesine* bakıldığında beleşe deniz aktivistlerince
dillendirildiği gibi plajların halkın olduğu açıkça anlaşılıyor. İlgili maddede
yalnızca kamu yararına tesisler kurulabileceği ve bunların durumunun yasa ile
düzenleneceği öngörülmekte. Plajların Kullanımı ve Denetimi Yasası’nın 5.
maddesi de mülkiyeti devlete ait olan plajlar, gerçek veya tüzel kişilerin
işletmesine verilmiş ve/veya tahsis edilmiş veya kiralanmış olmaları halinde
yurttaşların plaja girmesinin kimse tarafından engellenemeyeceği ve plajlara
girişte herhangi bir ad ya da koşulla ücret alınamayacağı yönündedir. Bu kuralı
ihlal eden işletmecinin suç işlemiş sayılacağı ve bunun da para cezası ve/veya
hapis cezası ile cezalandırılabileceği ve işletmenin mahkeme kararıyla
kapattırılabileceği düzenlenmektedir. Özetle beleşe denize girmek anayasal ve
yasal bir haktır ve bu hakkı kullanılmasına engel olmak da suçtur.
Damsız girme yasağı gerekli mi?
Damsız denize girme yasağına dönecek olursak bu yasak, erkeklerin yanlarında
kadın olmadan plaja alınmama uygulamasına neden olmaktadır. Burada bir
erkeğin yalnız denize gitmeye veya yalnız olarak çocuğunu denize götürmeye ya
da bir erkek arkadaşı veya sevgilisiyle birlikte denize gitmeye hakkı yokmuş gibi
davranılarak cinsiyet ve cinsel yönelim üzerinden ayrımcılık yapılmaktadır.
Ancak bu ayrımcılık içeren tesis kuralının bazı kesimlerce desteklendiğini de
gözlemlemekteyiz. Kadınların plajlarda taciz edilmesi riskine karşı böyle bir
uygulamanın yerinde olduğu yönünde yaygın bir yanılış vardır. Birkaç açıdan
sakıncalı olan bu fikrin bir sakıncası da sadece maddi durumu özel işletmelerin
bulunduğu yerlerde parayla denize girmeye elverişli kadınların güvenliğinin
sağlanmasını savunmaktır. Yani maddi durumu iyi olmayan bir kadının güvenli
bir plajda denize girmeye hakkı yok gibi davranılmaktadır. Kadınların plajlarda
taciz edilmemesi için gerçekten önlemler alınması gerekmekteyse de plajlar
kamuya ait olduğundan buraların güvenliğinin sağlanması da yine kamu
otoritelerince yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüktür. Yoksa insanların
cinsiyetine, maddi durumuna ve tipine özel işletme görevlilerince kapıdan
bakılarak ‘tacizci potansiyele sahip’miş gibi plaja giriş hakkına engel olmak
faşizanca bir yöntemdir ve hiçbir işletmenin ücretsiz denize girmek isteyen
halka böyle bir uygulamayla engel olma yetkisi yoktur.
Kazın altındaki ortak toprak…
Kamu kurumlarının özelleştirilmesi her gündeme geldiğinde ve sahillere
erişimimiz boylu boyunca özel işletme ve askeri birliklerce her engelle
karşılaştığında İngilizlerin şu halk şiirinin dizeleri kulağıma gelir:
“Kanun tıkıyor hapse erkeği veya kadını
Çaldığında ortak toprağın üzerindeki tek bir kazı
Ama kazın altından çalanlar ortak toprağı
Büyük hain onlar ama; serbest elleri kolları”
Şiir birçok şey ifade etse de bir siyaset bilimi profesörü olan Bertell Ollman şiir
üzerine şöyle bir çıkarımda bulunur:
Ortak toprağın üzerindeki kazlardan birini çalan insanı görmek kolay bir
meseledir, tek yapmanız gereken orada olmak ve gözlerinizi açık tutmaktır.
Oysa kazın altından ortak toprak çalındığında bunu fark etmek o kadar kolay
değildir. Zira burada hırsızlık aşama aşama gerçekleştirilir. Hırsızlık yapan
genellikle bir başkasının emriyle hareket ediyordur ve güç kullanımı, yasalar ve
ideoloji devreye giriyordur.
İşte beleşe deniz eylemcileri, yaşadığımız bu ada yarısında sahil şeridinin
tümünün aşama aşama özel işletmelere devredildiğinin, özel işletmelerin
buraları kamu yararına diye devralıp kamuya yani denize girmek isteyen halka
ya engel olduğu ya da haraca bağladığının, buna karşı anayasal hakkını
savunanları ise ‘beleşçi’, ‘potansiyel tacizci’, turistik işletmelere pervasızca**
giren kişiler olarak yaftaladıklarının farkındalar. Ve beleşe deniz eylemcileri
mücadeleleriyle ortak topraklarımız olan plajları hiçbir özel şahıs ya da
işletmeye kaptırmayacaklar… Çünkü beleşe denize girmek haktır ve PLAJLAR
HALKINDIR!
*Anayasa Madde 38: Kıyıların Korunması
(1) Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ve yalnız kamu yararına kullanılabilir.
(2) Belediye sınırları dışındaki kıyıların yüz metrelik şeridi içinde kalan bölgede yalnız Devlete
ait, çok gerekli ve kamu yararına olan tesisler kurulabilir. Ancak, bu gibi tesisler, kıyıların
doğal güzelliğini bozacak nitelikte olamaz. Mevcut bina veya tesislerin gelecekteki durumu
yasa ile düzenlenir.
(3) Belediye sınırları içindeki kıyıların korunması ve yüz metrelik kıyı şeridi içinde kalan
bölgede inşa edilebilecek yapı ve tesisler ile mevcutların durumu, kamu yararının ve kent
planlamasının gereklerine uygun olarak yasa ile düzenlenir.
(4) Ulusal güvenlik, kamu düzeni, kamu yararı, genel sağlık ve çevre korunması amacıyla yasa
ile sınırlama konmadıkça, yurttaşların yüz metrelik kıyı şeridi içerisine girmesi kimse
tarafından engellenemez ve giriş ücrete bağlı tutulamaz. Ancak, bu kural, mülkiyet haklarına
tecavüz edilmesine olanak tanır biçimde yorumlanamaz.
**Halkın tesislerden ücret ödemeksizin geçerek denize girmesini bahsi geçen davanın bir
duruşmasında işletme sahibinin avukatı ‘turistik tesislere pervasızca girmek’ şeklinde
nitelemişti.