“Katil kim” tarzı romanlara tutkunum. İnsanı düşünmeye sevk ederler ve zihni berraklaştırırlar.
Okurken kendimi dedektif yerine koyar, düğüm çözülene kadar her ipucunu toplar ve davaları çözüm açıklanmadan çözmeye çalışırım. Açıkcası bu konuda da genelde başarılı olurum.
Romanlar sayesinde edindiğim düşünce yapısıyla günlük yaşamda arkadaşlarımın kaybettiği bazı eşyalarını takip edip bulmak gibi bazı küçük “soruşturmalar” almışlığım da oldu. Lakin son zamanlarda çokca düşünmeme rağmen çözemediğim bir dosya var. İpuçlarını sizinle de paylaşayım belki siz çözebilirsiniz.
Dosya: Kayıp Hükümet
Çoğumuzun dikkatini çekmiştir, yakın zamanda Serdar Denktaş’a bağlı bakanlıklardan gençlik ve kültür ile ilgili olanın yetkileri bir anlaşma yapılarak bu konuda adamıza kurulacak bir koordinasyon ofisi aracılığı ile Türkiye’deki mevkidaşına devredildi. Anlaşmaya göre yapılacak gençlik kampları, kültürel faaliyetler, eğitim faaliyetler ve benzeri her konuda yetki Türkiye’ye devredilecekti.
Bu konuyu önce mecliste TDP milletvekili Zeki Çeler gündeme getirdi. Ardından ise toplumda farklı kesimlerde bir karşı çıkış başladı. Konu biraz daha irdelenince belgeleri ile ortaya çıktı ki Bakanlar Kurulu’nun da konu ile ilgili onayı var. Tabi mesele ile ilgili usulsüzlüğü bu gidermiyor, çünkü anayasa diyor ki uluslararası anlaşmalar meclisten geçmeden yürürlüğe giremez. Ama yine de işte tam bu hükümet noktası benim kafamı karıştırdı.
Az önce bahsetmiştim, konu mecliste gündeme getirildiğinde bir karşı çıkış başlamıştı. Bu karşı çıkış sadece dernekler, halk ve muhalefet ile sınırlı değildi. Karşı çıkan hükümet partisi vekilleri ve bakanları da oldu. İşte kafamda soru da tam bu noktada oluştu. Eğer kararı alan onlarsa ve yeniden toplanıp geri alma yetkileri de varsa nasıl karşı çıkan da onlar olabilir ki?
Bu düşünceler içindeyken, belki konuyu aydınlatmamı sağlayacak bir ipucu bulurum umudu ile gazeteyi açtım, gazeteyi taradığımda aradığımı belli ölçüde buldum. Belli ölçüde diyorum, çünkü bulduğum şey konuyla bağlantılıydı, ama aydınlatmak yerine daha da kafamı karıştırdı.
Gazetede özetle başbakanın, toplum nezdinde GÖÇ YASASI olarak bilinen ve 2011 sonrası işe giren devlet çalışanlarına sefalet ücreti verilmesini sağlayan yasanın kaldırlmasını talep eden öğretmenlere müdahale eden polisi fiziki olarak durdrup eylemciyi kurtardığı yazıyordu.
Başbakanın davranışını her ne kadar takdir edilesi bulsam ve polisin neden fiziki müdahale olana kadar saldırdısını sürdürdüğünü merak etsem de esas dikkatimi eylemin konusu çekti. Hafızamı zorladığımda, bu yasayı CTP’nin bir önceki hükümeti döneminde meclise sunduğu, ama yasa geçmeden hükümetten ayrıldığını hatırladım. Ayrıca aklıma CTP’nin son hükümete gelişinde vaadleri arasında bu yasanın ortadan kaldırılması olduğu da geldi. Lakin bugün halen konu ile ilgili eylemler yapılmasından anlaşılacağı üzere yasa halen uygulamada. Mecliste ise GÖÇ YASASI’nın görüşülmesi ile ilgili bir ivedilik kararı bulunmasına rağmen konu gündeme alınmamakta. Yine dikkatimi çeken diğer bir nokta ise durum böyleyken CTP yetkililerinin GÖÇ YASASI’nın ortadan kaldırılması gerektiği konusunda beyanatlarının da hala sürmesi.
İki konu arasında hemen bağlantıyı kurdum. İki meselede de hükümet hem fail, hem de karşı çıkan konumunda görünmekte.
Konuyla ilgili oluşturduğum fikirler ise şöyle:
Öncelikle hükümet şu an iki partiden oluşuyor; CTP ve DP. CTP’nin konularla ilgili karşı çıkan açıklamaları var. DP’nin ise bakanlık ve milletvekili sayısı az olduğundan etkisi olsa dahi, CTP’nin karşı çıkışı olan ve tüm ülkeyi etkileyecek konularda tek başına karar alabilmesi imkansız. Nitekim Türkiye’nin adada kuracağı koordinasyon ofisi ile ilgili kararın Bakanlar Kurulu’ndan onay almış olması, bu konunun failinin tek başına DP olabileceği ihtimalini ortadan kaldırıyor.
Diğer bir olasılık ise bakanlar kurulu ve meclis oturumları toplandığında uzaylıların telekinezi yoluyla CTP temsilcilerine müdahale edip bilinçlerini ellerinden aldığı ve konu ile ilgili tavır almalarını engellediği olabilir. Hiçbirimiz böyle bir şeye inanacak kafada olmadığımıza göre bu olasılığı da eleyebiliriz.
Öyleyse, ben bu işin içinden çıkamadım. Benim göremediğim şeyi görebileniniz var mı?
Yani, Kıbrıslı Türk halkını ekonomik ve kültürel olarak öldüren bu iki meselenin faili kim
Yani, katil kim?
Mustafa Keleşzade
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.