Kıbrıs’ta yeni bir döneme girildi…
Her gün yeni dönemle ilgili açıklamalar, değerlendirmeler yapılıyor…
Müzakerelerin başlamasıyla yeni bir döneme girildi…
Fakat yeni olan şey müzakerelerin başlaması değil aslıda…
Zaten on yıllardır bu yeni dönemler kendini tekrar ede ede gazete sayfalarındaki yerini alıyor…
Peki bu yeni dönemin yeniklikleri, onu gerçekten yeni kılan hususlar ne…
Kısaca değinelim…
AKP eski AKP değil… Köşeye sıkışmış, güç ve toplumsal meşruiyet kaybetmiş, otoritesi ciddi bir şekilde sarsılmış; belki yolun sonunda değil ama sonun başlangıcında yalpalanıp durmakta…
Kıbrıslı Türkler AKP’den çok çekti… Sadece işgalci bir devletin hükümeti olmasından değil, aynı zamanda AKP’yi AKP yapan uygulamalarından da dolayı…
Şimdi kimse çıkıp da AKP Kıbrıs’ta barış istiyor diyemez… Dediği an sıfırla çarpılır… Buna tenezzül edenler oldu… Ağızlarının payını aldılar…
*
Kıbrıs Cumhuriyeti eski Kıbrıs Cumhuriyeti değil… Bizde nasıl Ankara’nın dayatma ekonomik paketleri varsa, güneyde de Troyka’nın dayatma ekonomik paketleri var… Kıbrıslı Elenlerin işi zor… Özelleştirmelere karşı mücadele çözüm sürecinin önüne hatta ötesine geçecek… Anastasiadis ve hükümetinin yönetememe olasılığı gittikçe artıyor.
Kaldı ki diyelim bir çözüm oldu… Siz ne sandınız… Ne Ankara elini yakamızdan çekecek belki, o da tırnak içinde; ama doğrudan muhataplarımız dikilecek karşımıza, Troyka ve İMF…
Siz ne sandınız… Çözüm egemenlerin çözümü olacak… Halklar için her şey o zaman başlayacak…
*
Petrol ve doğal gaz… Siz ne sandınız? Bize mi koklatacaklar? İstemeyiz zaten, kalsın… Ama bilinsin ki bu çözüm petrol ile boyanacak, doğal gaz ile yellendirilecek. Adanın ve ekolojisinin üzerine bir ateş topu gibi düşecek… Yeni ticaret yolları kurulacak… Siz bana gösterebilir misiniz, hangi petrol yolu var üzerine kuşlar konan?
*
Peki ya biz?
Biz mi? Yani bu adanın halkları, ezilenleri, tarihleri ve gelecekleri ellerinden alınmaya çalışanlar, kaderleri tanrıları tarafından yazılan, yazgıları yaralı olanlar…
Biz mi? İşte esas yeni olan tam da burada başlayacak… Yukarıda sayılanlar bir yana… Halkların, Kıbrıslı Elenlerin ve Kıbrıslı Türklerin gerçekliği ne, biz ona bakalım…
Ve bilelim barış iki halkın gerçekliğine hayallerimizi serpiştirebildiğimizde doğmaya başlayacak… Ortak hayallerimiz var gerçekliğimize katılan, gerçekliğimiz var ortak hayallerimize bulanan…
*
‘Çözümün’ dinamiklerinden konuşarak kapsamlı müzakerelere giriliyor…
Egemenlerin belirlediği dinamikler…
Bugün bizlerin esas üzerinde durması gereken mücadele dinamikleridir… İki halkın kaynaşması, ortaklaşması, kardeşleşmesi zemininde iki halkın da gündemini meşgul eden ve olası bir ‘çözüm’ durumunda fiziki ve nesnel olarak da ortaklaşılacak olan dinamikler.
Bu minvalde hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Elenlerin ilerici, demokrat ve devrimci odaklarını üzerine düşmesi gereken konular var…
Egemenler kendi argümanları ile ‘çözüm’ sürecinde gündemi belirler ve halkların kaderine yön vermeye çalışırken; bizler de halkların gerçekliğinden kalkarak gündelik hayata dokunan argümanların üzerine düşerek kendi gündemimizi yaratmalı, ‘çözüm’ sürecini egemenlerin diplomatik ve teknik meseleler indirgemeciliğine bırakmamalıyız… Anlamamız gereken bir gerçek şudur ki bu süreç egemenlerin tekelinde başladı ve öyle sürecek… Önemli olan biz halklar olarak ne yapıyor oluşumuzdur. Eğer meseleye televizyonlar ve gazeteler karşısında seyirci kalmak istemiyorsak, iki halkın da ortak mücadele ve bağımsızlık kavgası zeminini şimdiden inşa etmeliyiz. ‘Çözüm’ bu adaya barış getirmeyecek. Sadece emperyalistler lehine bir yasallaşma getirecek. Bu yasallaşmadan da elbette halklar da faydalanacak. Ama bu ne mutlak bir kurtuluş ne de kısmi bir özgürleşme anlamına gelecek… Mutlak kurtuluş da, özgürleşme de kapsamlı ve ortak mücadele ile olacak. Bundan dolayı sadece bir kaç başlığa kafa yormayla başlayalım:
Neoliberal politikalara karşı ortak mücadele, anti kapitalist birlik
Her iki halk da bugün özelleştirme saldırısı altında. Sermayenin pervasız saldırısı hem kuzeyi hem de güneyi vurmakta… Kıbrıs’ın kuzeyinde pek çok kurum özelleştirildi ve özelleştirme kapsamı içerisinde… Bunların başında da Kıb-Tek ve Telekomünikasyon Kurumu gelmekte.
Kıbrıs’ın güneyinde de başta Elektrik, Telefon ve limanlar olmak üzere pek çok kamu kurumu özelleştirilme noktasında… Bunun karşısında ise Kıbrıslı Elenler grevler ve direnişlerle meydanlara çıkmakta… Ekonomik krizin vurduğu ve henüz toparlanamadığı koşullarda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çok kırılgan bir yapısı oluştu. Bir yandan Troykan’ın buyruklarını koşulsuz şartsız kabul eden egemenler diğer yandan da Troyka’ya ‘Go Home’ diyen halk…
Her iki kesimde de ortak gerçek, sınıf mücadelesinin güncelliği ve halkların sermayeye karşı direnişi.
İşte sınıf mücadelesini ortaklaştırmak ve neoliberal politikalara karşı ne Brüksel ne Ankara bağımsız Kıbrıs sloganını yükseltmek, herhangi bir kapsamlı ‘çözümden’ daha gerçek bir barış projesi olacaktır.
Anti-Faşist birlik
Adanın emperyalist bir çözümle birleşmesi daha birleşme tamamlanmadan her iki tarafta da milliyetçi ve faşist odakların ağzından salyaların akmasına neden olacak. Güneyde Altın Şafak uzantısı ELAM örgütü Kuzeyde ise Ülkü Ocakları ve yerli şoven yapılar iki halk arasına nifak tohumları serpmeye ve provokasyonlar yaratmaya eğimli olacaktır. Halklar önce kendi faşistlerine ardından da ortak bir şekilde faşizme karşı birlik olup halkları kardeşliğini ve ortak mücadelesini beslemeli.
Ekoloji mücadelesi ve ekolojik yıkım tehlikesi
Bizi bekleyen belki de en büyük tehditlerden biri de kuşkusuz ekolojik yıkım tehlikesidir. Hali hazırda Ada’nın pek çok ekolojik değeri tahrip edilmekte veya yok edilmektedir. ‘Çözüm’ sonrası turizm kapsamında hem mekanların yeniden yapılandırılması hem inşaat sektöründe yaşanacak patlama hem su hem de petrol ve doğal gaz ticaretinin beraberinde getireceği ekolojik yıkıma Ada’nın neresinde olursa olsun kendi kalbimize saplanacak bir hançer gibi yaklaşmalı ve ortak mücadele zemininin merkezi yerine almalıyız.
Bağımsız Kıbrıs Tek Yol Devrim
‘Çözüm’ her iki halk için de elbette bir nefes alma sağlayacak. Bu uluslararası hukuk anlamında yasal bir statü kazanılacağından kaynaklanmakta. Ama bu kesinlikle emperyalizmin Ada üzerindeki hakimiyetini azaltmayacak tam tersi arttıracaktır. Elbette oluşacak olan koşulları ve yeni çerçeveyi şimdiden kestirmek mümkün değil. Kaldı ki gerçekten ‘çözüm’ de olmayabilir ve şu anki statüko için yasallaştırma yoluna gidilebilir. Ama ‘çözümün’ sağlayacağı iki halkın da ortak mücadele zemini iyi değerlendirilmeli ve sağlam döşenmeli. Eğer iki halk da emperyalist kapitalist manipilasyonların büyüsüne kapılıp ‘çözümü’ barış diye yutarsa o zaman ayvayı da yemiş olacağız. Ama kapitalist sistem içerisinde her bir ileri adım halkların bağımsız Kıbrıs ve sosyalizm mücadelesini büyütecekleri ve güçlendirecekleri bir fırsata, zemine dönüştürülmelidir. Bu durup durduk yerde olmayacak. Elbette ilmek ilmek örerek…
Ne Ankara ne Brüksel, Bağımsız Kıbrıs.
Hasan Yıkıcı
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.