Çocukluk nedir?
Gelişimsel bir dönem midir? Medeniyetin ürettiği yapay bir olgu mu?
Masumiyet çağı mıdır? Yoksa kötülüklerin tohumlarının atıldığı yıllar mı?
‘Çocukça davranmak’ eleştiri konusu mudur övgü mü?
Bu sorulara vereceğiniz cevap ya da cevaplar ne olursa olsun çocukluk vardı, vardır ve var olmalıdır.
Var olmalıdır diyorum çünkü çocukluk tarihin hiçbir döneminde kapitalizm yıllarındaki kadar tehdit altında olmamıştır.
Bu cümleyi okuyanlardan bazıları fazlaca cüretkar bir yargıya vardığımı düşünebilir. Hatta çocukların köle doğup köle öldüğü ilk ve ortaçağ koşulları, sanayi devriminin ilk yıllarında madenlerde çalıştırılan onbinlerce çocuk düşünüldüğünde, modern ve postmodern zamanların çocuklara Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuk koruma sistemleri, sosyal güvenlik kurumları, çocuk evleri gibi bir dizi güvenlik ve hak verdiği akla geldiğinde kurduğum cümlenin saçma! olduğu kanısına bile varılabilir.
Ancak bir düşünün…
Tarihin hangi döneminde çocuklarla yetişkinler arasındaki ayrım bu kadar sönükleşmiştir?
Çocuk kıyafetlerine bakın. Çoğunda çocukluğa dair hiçbir şey göremeyeceksiniz. Sanki yetişkinler için tasarlanmış sonra da içine bir çocuk girsin diye küçültülmüş giysilerdir çoğu.
Televizyonlara bakın. Çocukların tıpkı yetişkinler gibi sesleriyle, fizikleriyle yarıştırıldığı yarışmalar göreceksiniz.
İnternete bakın. Sitelerin çocuk ve yetişkin farkı gözetmediğini net bir biçimde fark edeceksiniz.
Emeğiyle hayatını kazananlara bakın. Onların arasında orta ve yeni çağdan çok daha fazla çocuk işçi sayacaksınız. Soma işçi katliamını ve Türkiye’de madenlere girmek için sırada bekleyen yüzlerce, binlerce çocuğu hatırlayın sonra.
Dünyada -hem de tüm kıtalar ve gelişmiş gelişmemiş tüm ülkeler dahil olmak üzere- yetişkinlerle birlikte açlık çeken milyonlarca çocuğa bakın. Onbinlercesi her yıl yalnızca bu yüzden ölürken fakirliğin geçmişte kaldığında hala ısrar edebilir misiniz?
Denizlerde boğularak, yollarda ezilerek ölen mülteci çocuklara bakın. Kapitalizm çağında zirve yapan işsizliğin yetişkin çocuk ayrımı yapmadığını daha net göreceksiniz.
Savaşlara bakın. Ölen ve öldüren çocuk askerlere takılacak gözleriniz.
Rekabete bakın. En yakınındaki arkadaşını bile rakip olarak gösteren zihniyetin kreş yıllarından itibaren aşılandığını anlayacaksınız.
Ve çocukluğun olmazsa olmazı oyuna bakın. Oyunların sokaklardan evlere çekildiği, makineleştiği, tüketilecek bir meta haline getirildiğini fark edeceksiniz.
Ve aynı kapitalist zihniyet özelleştirilen Arabahmet Kültür Evi’ndeki gibi kendi yok ettiği çocukluğu pazarlayacak Oyuncak Müzesi kılıfı altında.
Ve “Pirili oynayalım mı?” diye soran bir çocuk değil şık bir kapak olacak bu sefer.
Ve pirilileri biriktirmek için kullanılan hasır torbalar tüm anlamlardan soyutlanmış biçimde estetik bir ayrıntıya dönüşecek o kapakların üstünde.
Tıpkı kapitalizmin kıskacındaki çocukluk gibi…
Fatih Bayraktar
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.