Konuyla ilgili daha önceki yazıda, kamuda uygulanmaya başlanan performans değerlendirme sisteminin, Ankara tarafından dayatılan çeşitli ekonomik paket ve yasalarda kendine yer bulmasına dikkat çekerek; bu uygulamanın, tüm dünyada sosyal devlet anlayışının tasfiyesini de kapsayan neo-liberal dönüşüm süreçlerinin bir parçası olduğu iddia ettim.
Pratikte patronlar ve çalışanlar açısından ne anlam ifade ettiğini doğru kavrayabilmek için de, güvencesiz çalışma koşullarının yaygın olduğu özel sektörde bu uygulamanın etkilerine bakmamızın yararlı olacağını ekledim.*
Gelelim ne yapmamız gerektiğine…
İtiraf etmek gerekir ki, kamu görevlilerinin çalışma hayatında meydana gelecek olumsuz bir değişime karşı koymak hiç de kolay değil. Çünkü fikirsel mücadelede tek başına yetersiz kalıyor; kamudaki plansızlık, şişkinlik, verimsizlik ve yozlaşma gibi pratikte aşılması gereken birçok “acı” gerçek kamuoyu oluşturmayı engelliyor. Bunlarla yüzleşmeden kamu emekçilerinin sorunlarına dair çözüm yolları önermek mümkün değil.
***
İkili bir mücadele hattı örmek kaçınılmazdır!
Kanımca, bu tür uygulamalarla mücadele etmenin ön koşulu; kamu çalışanlarının örgütlü oldukları sendikalar öncülüğünde bir öz eleştiri sürecinden geçmesidir. Aksi takdirde yıllardır sendikaları kuşatan meşruiyet sorunu aşılamaz. Bu tespitin kabul edilmesi; ilk yazının sonunda belirtilen egemenlerin ideolojik üstünlüklerini besleyen ve bu tür uygulamaları halk nezdinde meşrulaştıran koşullarla mücadelede doğru bir ilk adım olabilir.
Dolayısıyla, sendikalar hem dışarıda kamuoyu yaratmalarını engelleyen ve halk nezdinde kendilerini sürekli hedef tahtasına yerleştiren handikaplarıyla; hem de ekonomik-demokratik kazanımlarını geriletecek, içeride üyeleri nezdinde güven kaybına yol açacak yasalarla aynı anda mücadele etmek zorundadırlar.
Bu yazıya sığmayacağı ve daha derinlikli ele alınması gerektiği için sendikaların ve sendikal mücadelenin sorunlarını tartışmayı başka bir yazıya erteleyerek, performans değerlendirme uygulamasına karşı mücadelede ne tür somut adımlar atılabileceğine bakalım.
***
Henüz yerine koyacak somut bir şeyimiz olmasa bile, uygulandıkça yarattığı haksızlıklarla mücadele etmek önemli bir adım olacaktır: Performans değerlendirmenin uygulamada iddia edilenin aksine çalıştığı gün gibi ortadadır. Kota uygulamasından dolayı birçok personelin terfilerden önce aldıkları değerlendirmeler, terfiler esnasında kotaya uymak adına, “keyfi” bir şekilde değiştirilmiştir. Bu durum iddia edilenin aksine çalışanların performansını ve motivasyonunu yükseltmek bir yana, düşürmüştür. Birçok çalışan, yaratılan rekabetçi ortamdan ve amirlerin “sorgulanamaz” pozisyonundan memnun değildir.
Bu yüzden mücadele bu uygulamanın terfilerde ön koşul haline getirilmesine karşı başlamalıdır. Mücadeleyi uygulamanın gün yüzüne çıkardığı adaletsizlik üzerinden yükseltmek mümkün olabilir.
***
Performans değerlendirme sisteminin daha işlevsel olarak kullanılması, gündemde olan yeni kamu görevlileri yasasına bağlıdır. Mevcut yasada yüzeysel olarak değinilen performans değerlendirme, yeni yasanın ‘motor’ görevini görecektir. Özellikle ilk atamaların hemen her derecede mümkün hale getirilmesi kaygı vericidir.
Yıllardır birlikte çalıştıkları amirleri tarafından bile adaletsiz bir uygulamaya tabi tutulan çalışanların performansları; yeni yasayla, ‘maksatlı’ bir şekilde atanması olası yeni amirleri tarafından değerlendirilecektir. Sendikaların zayıflayan örgütlülüğü de göz önüne alındığında, ileride çalışanların amirlere biat etmekten başka bir seçeneklerinin kalmaması olasıdır.
***
Özetle, performans değerlendirme sistemi kamu çalışanları için yeni bir uygulamadır. Haliyle, ileride nelere gebe olduğunun anlaşılmasının zaman alması da doğaldır. Ancak uygulandıkça ortaya çıkan adaletsizlikler ve haksızlıklar bize mücadeleye nereden başlamamız gerektiğini; yeni kamu görevlileri yasası ile olan bağlantıları da mücadelenin kapsamını ve seyrini işaret etmektedir.
*İlk Yazı: Kamuda Performans Değerlendirmesi 1
Abdullah Özdoğan
Bağımsızlık Yolu