Ülkemizde eğitim, tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de etkisi altına alan Covid19’dan nasibini almış ve pek çok sayıda insanın bir araya geldiği ortamlardan olan eğitim kurumları; anaokulları, okullar (kamu ve özel), üniversiteler, özel eğitim merkezleri vb. gibi eğitim kurumları sunmakta oldukları hizmetleri durdurmak zorunda kalmışlardır.
Mart’tan Haziran’a kadar geçen süreçte Eğitim Bakanlığı uzaktan kesintisiz eğitim çalışmalarına girişmiş ancak hem önceden bir altyapının olmayışı hem de bu süreci bu altyapıyı oluşturup geliştirmek üzere değerlendirilmemesi üzerine uzaktan eğitim kamuda etkin bir şekilde uygulanamamıştır. Öte yandan sermayeyi elinde bulunduran ve sermaye akışının devamı için de bu süreci olabildiğince etkin geçirmek zorunda olan özel okullarda uzaktan eğitim süreci daha aktif ilerlemiştir. Okulların kapatılıp uzaktan eğitime geçilmesi kararının alındığı günden eğitim öğretim yılının tamamlandığı Haziran ayına kadar özel okullarda uzaktan eğitim devam etmiştir.
Ağustos ayında ise özel okullar adeta birbiri ile yarış içerisine girmiş; birbirinin ajanlığını dahi yaparak bir adım önde olmak, yeni eğitim ve öğretim yılına ilk başlayan olmak için uğraş vermiştir. Bu süreçte özel okulların büyük bir çoğunluğu öğretmenlerini yaz ayları boyunca seminerlere davet etmiş ve eğitim ve öğretim hazırlıklarını başlatmıştır. Yani özel okullarda çalışmakta olan öğretmenler resmi olarak işyerlerine çağrılmış ve eğitim ve öğretim hazırlıklarına başlamışlardır.
Mart’tan günümüze geçen sürecin kendileri için nispeten dinlenme süreci olarak değerlendirildiği; öte yandan özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerin ise iş yükünün arttığı ve sağlıklarını tehlikeye atacak kararlara uymaları gerektiği bir ortamda tamamen sessiz kalmayı tercih edenkamu öğretmenleri ise işin ucu kendilerine dönmeye başladığında eğitimin, sağlığın, hakkın savunucusu rolünü üstlenmişlerdir.
Uzaktan eğitim sürecinde özellikle özel okulları etkileyen her gün değişen kararlar karşısında özel okul çalışanı öğretmenler belirsizliğe sürüklenmiş durumdadır. Çocuklarını özel okula yollayan ailelerin ise ciddi baskıları sonucu virüsün özel okullara uğramayacağı algısı ile özel okulların açılmasının gerekliliği gündeme getirilmiştir.
Her gün değişen kararlarda gelinen son nokta, okul öncesi, özel eğitim, ilkokul 1. ve 2. sınıfların 7 Eylül Pazartesi gününden itibaren dönüşümsüz olarak yüz yüze eğitime başlayacağıdır. Bu karara varana değin pek çok değişik karar alınmış ve öğretmenler çok fazla bilinmezliğe sürüklenmiştir. Yani, halihazırda Mart ayından beridir eğitime ara vermemiş, ötesi yaz aylarında fiziksel olarak işyerlerinde bulunması istenmiş özel okul öğretmenleri bu kararların her birini endişeyle takip ederken tüm bu bilinmezliğe sırt çevirmiş kamu öğretmenleri, söz konusu devlet okullarını da kapsayan kararlar olduğunda öğretmenlerin ve öğrencilerin sağlığı açısından duydukları endişeyi dile getirmeye başlamış, sosyal mesafe, hijyen kuralları, okul güvenliği ve sağlığının uygulanabilmesi yönünde öneri ve kaygılarını paylaşmaya karar vermişlerdir.
Kamu öğretmenlerinin ‘okulların güvenli ve sağlıklı bir ortamda açılmasını istedikleri’ yönündeki açıklamalarında kuşkusuz ki niyet tek bir öğretmeni ve öğrenciyi bile riske atmamaktır. Peki, biraz daha irdelendiğinde gerçekten de bu niyet bu kadar su geçirmez bir şekilde tüm öğretmenler için geçerli midir? Özeldeki meslektaşlarının Mart ayından beridir bu güvenli ve sağlıklı ortamdan koparıldığının, hatta eğitime en erken başlayan okul olabilmek için yaz aylarında okula çağrılıp uzaktan eğitimi dahi okula getirtilerek yaptırıldıklarının farkında değil midir kamu öğretmenleri?
Sorun ortadadır: Eğitim alanında pandemi döneminde alt yapı eksiklikleri ve ihtiyaçları ortaya yoğun bir şekilde çıkmıştır. Hükümet, bu eksiklikleri gidermek için uzunca bir süreye sahipken bu süreyi tamamen verimsiz olarak kullanmış ve Eylül ayına geldiğimizde altyapısal olarak durum Mart ayında olduğundan bir arpa boyu kadar ileriye gitmemiştir.
Çözüm de ortadadır: Öğretmenler örgütlenmeli, hükümetiülkeye girişlerde karantina uygulamasını yürürlüğe yeniden koyarak tedbirleri sıkılaştırması ve bu süreçte okulların açılmasına yönelik gerekli tüm altyapısal hazırlıkları yapması yönünde baskı oluşturmalıdır.
Özel okullardaki öğretmenlerin salgın koşullarında yaşadıkları söz konusu olduğunda sessiz kalıp, onları bir başlarına bırakıp, konu kamu okullarına ve kendilerine geldiğinde sorunun varlığından bahsetmek kesinlikle kendini sorunun bir parçası görmemek, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demektir. Hâlbuki buraya uygun deyim “iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır” olmalıdır.
İşte tam da bu sebeple özel sektöre sendika şarttır. Aynı meslek grubunda oldukları halde başkaları onlar için mücadele etmemeyi seçtiğinde dahi birlik olabilmek ve hakkını savunabilmek için özel sektöre sendika hemen şimdi!
Mavi Okur
Bağımsızlık Yolu üyesi