sadece iyi bir insan olmak istiyordum
ama izin vermiyordu eşitsizlikler, adaletsizlikler, acılar, yürek ve surat burkan görüntüler…
o ise, iyi bir insan olduğunu düşünüyordu
eşitsizliklere, adaletsizliklere, acılara, yürek ve surat burkan görüntülere rağmen
hatta bununla gurur duyuyordu:
her şey kirlenebilirken, kendisinin temiz kalabilmesinden…
eşitsizlik üzerine kurulu düzende eşit biri olabilmesinden…
adaletsizlerin kol gezdiği bir yerde adil olmaktan…
yürek ve surat burkan görüntülere bakıp gülümseyebilmekten…
sonra sonra anladım onun sırrını
tam da eşitsizlik, adaletsizlik ve mutsuzluk kol gezdiği için o; eşit, adil ve mutlu hissediyordu
eşitsizlikler olmalıydı ki onları parmağıyla gösterip kınasın, vicdanının sızladığından söz etsin ve cık cık’lasın
adaletsizlikler olmalıydı ki bunlardan keder dolu bir sesle söz edebilsin…
mutsuzluklardı onun mutluluk odasının kapısını açan anahtar
sonra bir şeyler eksilmeye başladı o’nun da hayatında…
sonra bir şeyler, hiç umulmadık şekilde onu şaşırtmaya başladı…
bir pazarlama şirketinde çalışan ve ona çok mutluluk veren bir arkadaşı vardı, her cumartesi öğle vakti, olmadı mutlaka iki haftada bir cumartesi öğlenleri görüşürlerdi
artık arkadaşı cumartesi günleri mesaiye kalmak zorundaydı
artık eskisi gibi görüşemiyorlardı…
artık hiç görüşemiyorlardı…
evlerine temizliğe gelen yoksul ve göçmen bir kadın vardı, çok severdi o kadını, ona kendi eşitiymiş gibi davranır, yemeğini aynı masada yer, hatta eşiyle birlikte bazen bu kadına yardım bile ederlerdi…
sonra o kadının kocası, kayıt dışı çalıştırıldığı bir inşaattaki korunmasız iskeleden düşüp öldü
kadın, bavulunu ve çocuklarını alıp türkiye’ye, ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı…
üzüldü çok, hatta kadına biraz da yol parası verdi…
temizliğe gelecek başka birisini buldular ama, eski kadını hep iyi şekilde hatırladı…
iki tane öğretmen arkadaşı vardı, biri 27 yaşında, diğeri 23.
güzel bir arkadaş grubuydular, hatta bazı dönemler yedikleri içtikleri bile ayrı gitmezdi.
sonra buluşmaları gittikçe ertelenmeye başladı, bir türlü bir araya gelememeye başladılar…
23 yaşında olan her buluşma planı sırasında “çok üzgünüm ben bu sefer da gelemeycem, çünkü…” ile başlayan cevaplar yazmaya başladı…
oysaki öğretmenliğe de yeni başlamıştı, kendi parasını kazanıyordu artık, mutlu olması gerekiyordu, hayaliydi öğretmenlik…
bir gün yine iki öğretmen arkadaşıyla birlikte açtıkları ortak whatsapp grubuna yazdı “hade dereboyu’nda bir yemek yeylim bu akşam” diye…
sonra 23 yaşında olan arkadaşı uzunca bir cevap yazdı : “artık mazaretlerle geçiştirmek istemem sizi, samimi olacam. sizinle çok güzel vakit geçiririm bilirsiniz, ama çalışmaya başlamama rağmen hala daha annemden babamdan para almaya devam ederim ayın sonunu getirebileyim diye. öğrenciyken da para alırdım zaten, hatta daha çok alırdım şimdiye kıyasla, ama şimdi işlerim bir yandan, ve buna rağmen para almak çok kötü hissettirir beni. bir da bunun üstüne eğlenceye para harcamak, bir gece dışarda yemek yemek için 25 lira harcamak istemem. annem daha bugün para verdi bana ekstradan, şimdi ben bu gece yemeğe çıkarsam bu parayla, vicdanım sızlar.”
çok şaşırdı bu mesajı okuyunca, “ikisi da öğretmendir, ikisinin da ailesinin durumu ortalamadır, aynıdır yani, neden bu böyle yapar ki” diye düşündü…
diğer öğretmen arkadaşına yazdı özelden bu düşüncesini, aldığı cevap çok kısaydı: “göç yasası”.
arabasını tamire götürdüğü bir tamirci vardı sanayide
o tamircinin yanında çalışan da bir çırak vardı lisede okuyan, hayali türkiye’de mimarlık okumak olan…
ailesinin durumu çok iyi olmamasına rağmen, bir şekilde dershaneye de gönderilmişti çocuk, hatta son sene tamircide çalışmayı bile bırakmıştı derslerine daha çok zaman ayırabilsin diye
işte bu çocuğa harçlık verirdi bazen ve yüzünde müşfik bir gülümsemeyle çocuğa tavsiyeler verirdi gelecek planlarıyla ilgili…
çocuk mimarlığı kazanamadı…
sınavdan fena bir not almamıştı aslında ve puanı başka bölümlere ve sevebileceği üniversitelere yetiyordu yetmesine de, ailesi “madem mimarlık olmadı, durduk yere külfete girmeyelim şimdi” dediler…
sonradan öğrendi ki, çocuk aynı zamanda kıbrıs’taki bir üniversitede mimarlık kazanmış, ama okulun ücreti çok yüksek diye, kayıt yaptıramamış…
çocuğu sonra sonra yine tamircide görmüştü, arabasını teslim etmek için gittiği kerelerden birinde…
sonra çocuğu bir kez daha gördü, bir gazete haberinde, baş harfleri vardı, parantez içinde yaşı yazılıydı, dün gece intihar ettiği yazılıydı, olayın polis tarafından soruşturulduğu yazılıydı.
Celal Özkızan
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.