“İyi Bu Küre, Ama Defne Nerede?” – Serdar Durukan

Bertolt Brecht Bay Keuner ile ilgili yazdığı öykülerin birinde şunları anlatır:

 
“Bay Keuner bir resmi izliyordu, resimdeki şeylere çok başına buyruk biçim verilmiş olduğunu gördü. Dedi ki –‘kimi sanatçılar dünyayı gözlemlerken birçok filozofun yaptığını yapıyorlar. Biçim için çaba gösterirken özü yitiyorlar. Bir kez bir bahçıvanın yanında çalıştıydım. Elime bir bahçe makası tutuşturup, bir defne ağacını budamamı istedi. Ağaç bir saksı içindeydi ve bir kutlama günü için kirya verilmiştri. Bunun için küre biçiminde olması gerekiyordu. Hemen sağdan soldan fışkırmış filizleri budamaya başladım. Ne kadar çok çaba tüketmiştim küre biçimini yakalamak için, ama epey zaman bunu başaramamıştım. Birinde bir tarafından, diğerinde öbür tarafından çok kesmiş oluyordum. Sonuçta küre olduydu, ama küre küçücüktü. Bahçıvan düş kırıklığı içinde: ‘iyi bu küre, ama defne nerede?’ dediydi”
Bu hikayede biçim için çaba gösterirken özü yitiren sanatçı tanıdık geldi mi size de?
Aslında sadece bir kişi değil bu…
Bugünlerde her tarafta bize “güzel” olanın nasıl olacağını, ve nasıl olması gerektiğini anlatan bir güruh var.
Çok bilmiş olan aydınından, belediye meclis üyesine, mimarından, belediye başkanına kadar herkes neyin en güzel olduğu konusunda bilirkişi…
Her şeyin biçimsel bir “güzelliğe” ulaşmasından bahsedip öze dair tek bir kelime etmeyenler ya da edemeyenler…
Belki de etmek işine gelmeyenler…
Neyse…
* * *
Mesela Arabahmet Kültür Evi’nin GAÜ’ye verilmesi olayını düşünelim.
Süreçle birlikte başlayan tartışmada gerek Lefkoşa Belediyesi gerekse GAÜ’nün sürekli vurguladığı bir husus var.
Arabahmet Kültür Evi’nin harap halde olduğu ve tamir edilmesi gerektiği gerçeği.
Ortalama bir akıl seviyesinin bu tespiti yapması sanırım çok da zor olmasa gerek.
Evet orasının ciddi bir elden geçmeye ihtiyacı var.
Bunu herkes kabul ediyor.
Ama bahsedilenin bir “kültür evi” olduğu ve kültür denilen şeyin sadece güzel ve yeni binalarla ilgili bir şey olmadığını anlatamıyoruz bir türlü.
Arabahmet Kültür Evi’nin yerini belediye meclis üyeliğine seçilmeden önce bilmeyenler, oranın bölgedeki diğer binalardan farklı bir anlam taşıdığını da kavrayamıyor doğal olarak.
Ve hikayedeki gibi, herşeyi ile güzel bir bina yapılabilir oraya elbet.
Ama kamusal bir alanı, siz özel bir işletme zihniyetiyle kesip biçerseniz hikayedeki gibi sadece güzel bir “küre” yaratırsınız…
Ve “defne” nin aksine orası tekrardan yeşerip büyümez…
Sadece güzel bir küre olarak kalır, defne olmaktan çok uzak…
* * *
Biçime dair verilen önem ve içeriğin ne olduğunu önemsememe hali anlık bir tavırdan öte, daha genele yayılmış bir tavır aslında.
Arabahmet Kültür Evi bunun sadece bir örneği.
Aynı şey Kıbrıs’ta olası bir çözüm sonrası sunulan vaatlerde de var.
Karpazla ilgili bölgenin “gelişmesinden” bahsedildiğinde de.
“Gelişmeyi” sadece biçime dayalı, güzel bir görüntüden ve makine gibi hiç durmadan işleyen sistemlerden ibaret görenler var.
Ve bu anlayışla temelden bir farklılık ortaya konduğu zaman, gelişmeye karşı olmakla ve her şeye itiraz etmekle suçlanıyoruz.
Biz ne gelişmeye karşıyız ne de durduk yere her şeye itiraz eden rahatsızlarız.
Biz Defne’ye küre şekli verirken onun defne olarak kalmasını savunuyoruz en yalın haliyle.
Ve kamusal alanlarımızı kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu bir “güzelliğe” mahkum etmeyeceğimizi söylüyoruz.
Çünkü günü geldiğinde hikayedeki Bahçıvan’ın gibi “iyi bu küre, ama defne nerede?” sorusunu sormak istemiyoruz.
Serdar Durukan
Baraka Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply