Bugünlerde sıkça duymaya alıştığımız “çatı partisi” söylemi sol içinde en çok tartışılan konulardan biri haline geldi. Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası BKP’nin bu yönde başlattığı girişimler; solda bir süredir uygulanan “ittifak” siyasetinin yerine, tek çatı altında toplanmayı öneriyor.
Benzeri bir öneri BKP-TVG ittifak süreci sonrası, ittifak bileşenlerinden DKB tarafından da ortaya kondu. Fakat bugün ayni öneriyi başkalarına yapan BKP’nin farklı ve diğer bir bileşen olan Baraka’nın farklı gerekçelerle reddettiği bu öneri TVG’yi sonlandıran etkenlerden biri olmuştu.
Başlarken belirttiğimiz gibi; ne tür birlikteliklerin daha işlevsel ve sonuç alıcı olabilecekleri şimdilerde sol içi tartışmalara tekrar yön veriyor. Örgütlerin tek çatı altında toplanacağı bir birliktelik mi? Yoksa temel birkaç ilke etrafında yapılacak iş/güç/eylem birliktelikleri mi?
Özetle, “çatı partisi” ve “ilkeli ittifak” anlayışlarından hangisi bize daha uygun? Yakın tarihimize kısaca göz atmak faydalı olacaktır…
Aslında, ülkemizdeki örgüt ve bireylerin “solda birlik” bağlamında çok başarılı oldukları söylenemez. Mücadele tarihimiz, daha ziyade sözde kalan ya da hüsranla sonuçlanan örnekleri içerir ve genel olarak karnemiz de kırıklarla doludur. BDH ve YBH ilk akla gelenlerdir…
Bu süreçlerde ortaya konan ortak irade, murat edilenin aksine; bileşenlerin birlikte hareket etmeleri bir yana, yarınlarını da olumsuz etkileyecek, ileride aşılması daha güç sorunların doğmasına neden olmuştur. Haliyle, mücadelenin sürekliliği daha sonraki dönemde sekteye uğramıştır.
Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına: “çatı partisi” önermesini ilkesizlik olarak kavramak doğru değildir. İttifak süreçlerinde olduğu gibi muhakkak belirlenen ilkeler vardır. Fakat parti olmanın gerektirdiği örgütsel bütünlük, ideolojik netlik ve birlikteliğin sağlanmadığı koşullarda, ilkeler zamanla ikincil öneme sahip olabilirler ya da anlamını yitirebilirler.
Ayrıca parti salt seçim hedeflenerek kurulmuşsa, seçim sonrası ilkeler güncelliğini kaybedebilir, ideolojik farklılıklar birincil öneme sahip olabilirler.
Bu anlayışta iddia edildiği gibi hedef en geniş birlikteliği sağlamaksa, çatının altına giren örgüt sayısı arttıkça hedefe biraz daha yaklaşmış oluruz. Fakat hedefe yaklaştıkça, ideolojik netlik ve birliktelikten uzaklaştığımız da ortadadır.
Peki sonra? Sonrası malum: halk, halklar meselesinden tutun da göçmenlere, feminist mücadeleden sosyalizme, laiklikten barışa, ekolojiden alan mücadelesine kadar birçok konuda ayrılıkları olan, farklı fikirsel çerçevelerden beslenen örgütleri bir araya getirmiş oluruz.
Ve görünürde çok büyük bir güç gibi duran bu oluşumun aslında bir “siyasi bomba” olduğunu patlayınca anlarız…
Oysa bileşenleri değişse de, ilkeleri sayesinde ortak mücadeleyi bir sonraki döneme taşıyabilen ittifaklardan da söz etmek mümkün. Örneğin BKP-TVG ittifakı, bu ülkede radikal solun almayı başardığı en yüksek oy oranına ulaşmış ve TVG ismi ortadan kalksa da, ilkeleri Belediye seçimlerinde ses getiren TDP-BKP-Baraka ittifakına ilham vermişti.
Daha sonrasında adı konmamış olsa da, ittifak bileşenlerinin önceden belirlenen asgari müşterekleri temel alarak taraf olması Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın değişim iradesinin dışa vurmasına katkıda bulunmuş, mücadelenin sürekliliğini olumlu etkilemiştir.
Çünkü asgari müştereklerde iş, güç, eylem birlikteliği yapmak örgütsel bütünsellik, ideolojik netlik ve birliktelik gerektirmez. Böylece, farklılıklar da ikincil öneme sahip konular halini alırlar ve bileşenlerin birbirlerine karşı olan sorumlulukları ve beklentileri “çatı partisi” örneğindeki gibi farklılıklar üzerinden değil, her zaman birincil öneme sahip olan “asgari müşterekler” üzerinden belirlenir.
Böylesi bir birliktelikte kimse kimsenin ayağına kolaylıkla basmayacağı için daha hızlı ve uzun soluklu ilerlemek mümkün olurken, farklılıkların daha sağlıklı bir zeminde tartışılmasının da yolu açılabilir.
Görüldüğü gibi, “solda birlik” adına örgütsel bağımsızlıkların korunmadığı “çatı partisi” birliktelikleri sona ererken mücadeleyi ileriye taşımak mümkün olmazken, asgari müşterekler etrafında iş, güç, eylem birliktelikleri ile şekillenen “ilkeli ittifak” sona erse de, bileşenler değişse de, adı konmasa da mücadele ileriye taşınabiliyor.
Özetle, daha dün birçok konuda görüş ayrılığı olan örgütlerin, bugün hokus pokusla kuracakları bir “çatı partisi” seçimlerde istenilen sonuçlar alınsa bile, eninde sonunda sol içi ilişkileri olumsuz etkileyecek gerginliklere gebedir.
Bunun yerine, asgari müşterekler etrafında şekillenecek bir seçim ittifakı ve seçimler dışında halkın güncel sorunlarına cevap verebilecek iş, güç, eylem birliktelikleri; bileşenleri için daha işlevsel, mücadelenin yükseltilmesi ve sürekliliği açısından da daha etkili olacaktır.
Diğer bir değişle, asgari müştereklere dayanan “ilkeli ittifak” siyasetinin kazanımları ortadayken, mücadeleye ivme kaybettirdiği tarih ile ispatlı olan “çatı partisi” gibi deneyimleri tekrarlamak; merkez siyasetlerin dibe vurduğu, halkın yeni arayışlara yöneldiği bu dönemde “siyasi intihar” anlamına gelebilir…
Abdullah Özdoğan