Tarih boyunca bilimin gelişimini hızlandıran en büyük etkenlerden birisi de kitaplar olmuştur. Yazının bulunması ile birlikte, hemen hemen her olayın ve güncel bilgilerin sonraki kuşaklara aktarılmak üzere kaydı tutulmuştur.
Böylece eskinin bilgileri sonraki kuşaklara doğrudan doğruya geçmiş kuşakların yazılı eserleri aracılığı ile devredilirken, yeni bilgilerin doğru temelde aranmasının da önü açılmış, bilimsel uğraş daha kolay uygulanır olmuştur.
Bilindiği gibi akıl, deney ve gözleme dayalı olan bilim, yazılı eserler aracılığı ile geçmişin gözlemlerini de kendine dahil ederken, geçmişin eksik bilgilerinin doğru temelde eleştirilebileceği yani kendi geçmişini aşarak yine kendi üzerinde yükselebileceği bir zemini yazılı eserler aracılığı ile edinebilmiştir.
Ancak dinsel dogmatizim, her devirde kendi mutlaklığı ve değişmezliği iddiası çerçevesinde Tanrı’dan gelen evrensel bilginin taşıyıcısı olduğunu kanıtlama uğraşı içindedir. Bu da bilimin eleştirel yaklaşımının ve insanlık tarihinde birike birike ilerleyen bilginin görünür olmasından en fazla rahatsız olanın dini yobazlık olmasını gayet anlaşılır kılmaktadır.
Eğer insanlık tarihinde önceden bilinmeyen birçok olgu sonradan bilinir hale gelmişse, bu din aracılığı ile değil bilim aracılığı ile olmuştur. Ayrıca yazılı eserler, sözlü ezbere dayalı aktarma yönteminin aksine, sonradan değiştirilerek günün egemenlerinin çıkarına uygun hale getirilemeyeceğinden, insanlık tarihinde bilginin birikmesi ve eski yanlışların kolayca görülebilmesini sağlayan zengin bir kaynak da olmuştur.
Oysa birçok din, günümüzde bilim tarafından keşfedilen olguları kendi kutsal metinlerinde bin yıllardır barındırdığını iddia etmektedir. Yazılı eserler, bu yalanın kolayca ortaya çıkmasını sağlayan belgelerdir. Bir bilginin önceden bilinip bilinmediği kitaplara bakılarak kolayca sınanabilirse, dinsel iddiaların sahteliği de kolayca anlaşılabilir demektir. Bu da sözde evrensel dinsel bilgiyi kuşku altında bırakacağından, kitaplar bağnazların en fazla rahatsız olduğu birer “düşman” olarak belirir.
Bugün hala Katolik Kilisesi tarafından binlerce kitaplık yasaklar listesi yayınlanmakta, İran’da mollalar tarafından kitap yazarları için “katli vaciptir fetvaları” verilmektedir. Teker teker kitaplardan bu kadar rahatsız olan dini yobazların, onbinlerce kitabın biraraya geldiği birer bilgi hazinesi olan kütüphanelerden ne kadar rahatsız olduğu kolayca tahmin edilebilir.
***
İskenderiye Kütüphanesi iki “büyük” dinin el ele vererek yok ettiği bir örnek olarak, dinsel yobazlığın en büyük kurbanıdır.
Kütüphane Milattan Önce 3. Yüzyılın başlarında Mısır’ın İskenderiye kentinde Ptolemaios Hanedanı tarafından kurulmuş antik bir girişimdir. Bu kütüphane, İskenderiye Müzesi olarak bilinen araştırma enstitüsünün bir parçası olarak inşa edilmişti ve insanlık tarihinde meydana getirilmiş en önemli eserlerden birisi olarak, bazı kaynaklara göre 150 bin bazı kaynaklara göre ise 400 bin ciltlik el yazması eseri bünyesinde toplamıştır.
Kütüphanenin kurulması emrini veren dönemin Mısır hükümdarı Ptolemaios bilim ve edebiyata düşkünlüğüyle, Mısırlıların gelenek ve göreneklerini, dinlerini benimseyerek halkın sevgisini kazanmıştı. İskenderiye Müze’sinde o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği vardı. Ayrıca müzede botanik bahçesi, rasathane, otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu, fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve fizyoloji bilimleri için evler vardı.
Müzenin en önemli bölümü kütüphanesiydi. Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı eseri alma yetkisine sahipti. Mısır’a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti vardı. Kitabın burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı ise kütüphanede kalırdı. Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp, getirirlerdi. Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkum durumda olan eserler bu kütüphanede toplandı.
***
İskenderiye Kütüphanesi Ptolemaios Hanedanı’nın son bulması ile birlikte tek tanrılı dinlerin hedefi haline gelmiştir. Kütüphanedeki kitapların büyük bir kısmının ilk yakılması olayı 391 yılında Bizans İmparatoru I. Theodosius’un emri ile gerçekleşti. İskenderiye’de Hristiyanlığın zorla yayılmasına tepki gösteren Paganların kılıçtan geçirilmesi sırasında, kütüphanede bulunan ve Paganlığa temel oluşturabilecek bütün kitapların toplanarak yakılması emri verildi. Bu emir uygulanırken kütüphanede ve özellikle Serapium adlı bölümde bulunan binlerce değerli eser yakılarak yok edildi. Bu olayı anlatan Agora isimli film, Kadın Eğitimi Kolektifi’nin FEminiSTİVAL kapsamında 23 Mart Perşembe akşamı AKM’de göstereceği Agora isimli filmde gayet ayrıntılı işleniyor.
Daha sonra İskenderiye şehri Müslümanların kontrolüne geçti. İslam medeniyetinin en büyük isimlerinden biri olan İbni Haldun, İskenderiye Kütüphanesi’ni Hz. Ömer’in yaktırdığını söyler. İbni Haldun Mukaddime adlı eserinde “Bilimler çoktur. İnsan toplumları içinde çok sayıda, bilginler, bilgeler gelip geçmiştir. Bize ulaşamayan bilimler, bize ulaşanlardan çok daha kabarıktır. Tanrı hoşnut olası Ömer’in (özellikle İskenderiye ele geçirildiğinde) yok edilmesini buyurduğu o bilim belgeleri nerede, var mı şimdi?” demektedir.
Aktarıldığına göre Hz. Ömer yakma buyruğunu verirken “Bu kütüphanedeki kitapların içindeki bilgiler Kur’an’da varsa bunlara gerek yok. Kur’an’da yoksa bunlar geçerli değil. Öyleyse ne duruyor, yakılmalı” demiştir. Bu olay Katip Çelebi tarafından da “Mizan’ül Hak” isimli eserinde aktarılarak teyit edilmiştir.
***
Daha sonra bilimin, bilimsel gelişmenin ve kitapların değeri insan toplumları tarafından anlaşılınca; Hristiyanlar bu büyük suçu Müslümanlara, Müslümanlar da Hristiyanlara mal etmeye çalışmışlardır. Oysa tarihsel belgelerin ortaya koyduğu gibi bu “şeref”e her iki din de ortaktır. Hristiyanlığın başlattığı işi Müslümanlık tamamlamıştır.
İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması gerçeğini inkar eden bu iki tek tanrılı din, sadece İskenderiye’de değil; iktidarda oldukları hemen her coğrafyada ve tarihte binlerce kitabın yakılması ve yazarların öldürülmesi suçunu işlemişlerdir. Çünkü onlara göre tüm bilgilerin kaynağı sadece ve sadece kendi kutsal kitaplarıdır.
Bilimden, bilgiden, insanlığın gelişmesinden yana aydınlık zihinler için her kitabın değerli olması gibi kuşkusuz dini kitaplar da değerlidir. Ancak bir kitabın değerini arttırmak için başka kitapları yakmak, yobazların mesleğidir.
Bilime, edebiyata ve sanata sevgi duyan bizler, hiçbir kitabın yakılmadığı, tüm kitapların rahatça okunup inceleneceği bir toplumu, bu dünyada ve kendi ellerimizle yaratacağız.
Münür Rahvancıoğlu
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri