Sanırım tarihin dayattığı en zor işlerden birisidir işbirlikçilik.
Düşünün bir kere ülkeniz yabancı bir gücün kontrolü altında ve halkınıza zarar veriliyor. Siz ise o gücün çıkarları ile doğru orantılı hareket ediyorsunuz.
Mesela NAZİ işgali altındaki Fransa’da Vichy hükümetini düşünün. Ülkeniz tüm dünyada katliamlara imza atan faşist bir gücün elinde ve siz onun işbirlikçisi oluyorsunuz.
Onun adına vatanını savunanları kontrol altında tutuyor, direnişçileri tutuklayıp NAZİ’lere teslim ediyor ve soykırıma ortak çıkıyorsunuz.
Bunun yaratacağı onursuzluk hissinin ve iç çatışmanın kendisi dahi zorlu bir durum. Ama diyelim ki onurunuz yok, ya da içinde bulunduğunuz durumu “yönetim yabancı bir gücün doğrudan elinde olacağına bende olsun” diyerek rasyonelleştiriyorsunuz.
Karşınızda hala çok zorlu bir durum var. Aldığınız emirleri kendi iradenizmiş gibi göstermek; halkınıza bu durumu kabullendirecek yalanları bulmak ve uygulamak .
Hepsinden daha kötüsü ise, tüm bu meşakatli işi yaparken geriye bakıldığında bir işbirlikçi, yani kendi halkına ihanet etmiş bir hain olarak görüleceğinizi bilmek.
Kıbrıs’ta ise işbirlikçiler açısından durum daha da kötü.
Adanın kuzeyinde 40 yıldır Türkiye’nin taşeronluğu ile devam eden bir işgal var.
İlk zamanlar halkın gözünde meşruluk her yerde olduğu gibi vatan millet sakarya nutukları ile sağlanabilmekteydi.
Kıbrıs’ta işbirlikçilerin bu kalkanları da 40 yıl geçmesi ile zaman aşımından ortadan kalkmış durumda.
Bu durum ise işbirlikçilere bazı farklı zorluklar da çıkarmakta.
Mesela, rejime muhalif kişilerin yargılanması her işbirlikçinin görevidir. Mahkemeler kurulur ve suçlar uydurulur.
Kıbrıs’ta da durum böyle. Lakin toplumun artık büyük oranda kabul ettiği bir işgal işleri değiştirmekte.
Davalar açılıyor açılmasına ama herkes davaların söylenen nedenle değil de işgalciyi korumak için açıldığının farkında.
Hal böyle olunca davaları açan savcılardan, tanık olarak dinlenen emniyet büyüklerine kadar her işbirlikçi binbir takla atarak herkesce malum olanı gizlemeye çalışmakta.
Böylece işbirlikçilik tanımına Kıbrıs’ta rezillik ve küçük düşme de eklenmekte.
Hükümetin durumu ise daha da vahim. Hele de CTP gibi halkçı olduğunu iddiasını taşıyan bir hükümet olduğunda.
Dayatılan politikalara karşı net bir tavır belirleyemiyor, fakat hiç bir şey de yapmazmış gibi görünmeyi kaldıramıyor.
UBP gibi sağ bir parti olduğunda doğrudan “emirdir yaparız”ı halka söyleyebilmekteydi.
Ama CTP kılıflar uydurmak zorunda. Ekonomik paket meselesi bu durumu çok net gösteriyor.
CTP hükümete gelirken taban baskısı ile de olsa özelleştirmelere karşı bir söylem geliştirmişti. Bir de ağzına pakette revizyonu ve kendi paketini yapmayı dolamıştı. Elektirik Kurumu’nda özelleştirme ise CTP’nin kırmızı çizgisiydi.
CTP işgal altında bir ülkede irade sahibi gibi görünmeye çalışmakta, hem de işgale karşı mücadele etmeksizin.
Hal böyle olunca da Elektirik Kurumu ile ilgili özelleştirme Aralık 2013 değil, Mayıs 2014 olarak mutabakata giriyor.
Yani işbirlikçiliğin klasik semptomları yetmezmiş gibi, Kıbrıs’ta bir de komik duruma düşme ekleniyor.
En zoru ise küçük düşme, komiklik ve rezilliğe rağmen tarihe bakan biri için onların sadece işbirlikçi olarak görülecek olması.
Mustafa Keleşzade
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.