Lee Jarvis ile Michael Lister, yeni odak gruplarından elde ettikleri bulguları – İngiltere’deki terörle mücadele yasalarının toplumsal algıda vatandaşlık üzerinde oluşturduğu etkilerini görmek için yapılan araştırma- paylaşıyor. Birçok Britanyalı yeni güvenlik tedbirlerinin, haklarını erozyona uğrattığına , sosyal ve siyasal yaşama katılabilme yeteneklerini zayıflattığına inanıyor, fakat bu algılar farklı sosyal gruplar arasında çeşitlilik gösteriyor.
İngiltere’yi çevrelemeye başlayan yeni terörle mücadele güçlerinin kullanımı ve 11 Eylül saldırıları arkasındaki terör güçleri çok tartışılmıştır. Nitekim bu güçlerin vatandaşların ve onların vatandaşlık haklarının üzerinde şöyle etkileri var; sivil özgürlüklerini erozyona uğratıyor ki bu en temel insan hakkıdır, bilhassa bazı toplulukları hedef alıyor, terörle mücadele kampanyaları, kırmızı hatlar ve benzeri yöntemlerle kendi işleyişi için “aktif” vatandaşlar üzerinde güven yaratıyor. Bizim görüşümüz tüm bu tartışmaların, vatandaşlık pratiğindeki olası önemli değişimleri anlayıp korurken yararlı olmuş olmasıdır. Fakat terörle mücadele yapısının vatandaşlığa pratik yaşamda uyguladığı etkiyi düşünmemize daha az yardımcı olabilmiştir. Bunun nedeni bu sorularla ilgili çoğu akademik araştırma oldukça kavramsal ya da nicel olduğundan cevaplar da kısmidir. Aynı zamanda, bu çalışmaların çoğunda sık sık dini kimliklere de vurgu yapılmaktadır (özellikle Müslüman toplumlara). Temelde, vatandaşlığın nispeten sınırlı bir kavram olduğunu destekleyenlerin sayısı az olsa da terörle mücadele/vatandaşlık arasındaki bağ ile ilgili görüş eksikliği var.
Araştırmamız tam da bu sorunlara çözüm getirmeyi, vatandaşların hassasiyetleri ve terörle mücadele güçlerinin tüm toplum üzerindeki etkilerini açıklayan “aşağıdan yukarıya”, nitelikli analiz yapmayı amaçladı. Bu araştırma, güvenlik çerçevelerinin vatandaşlık üzerinde nasıl sadece yasal mevzuatın ötesine geçip etki ettiğini tartışıp takip edebilmemiz için önemlidir. Bu dinamikleri incelemek için İngiltere genelinde 14 hedef grup saptadık, . Toplamda 81 kişinin yer aldığı bu gruplar, örnekleme stratejisi amaçlanarak seçildi. Aşağıda detaylandırılmış bulgularımızda vatandaşların terörle mücadele güçlerini vatandaşlığa birçok yönden etki eden bir güç olarak algıladığını gösterdi.
Hakların erozyonu
Bulduğumuz ilk şey, muhtemelen hiç de şaşırtıcı olmayan şey, günümüzdeki terörle mücadele yöntemlerinin vatandaş haklarının erozyona uğratılmasına katkıka bulunduğunun yaygın bir algı olduğuydu. Katılımcılarımızın birçoğu vatandaşlık endişelerini, demokrasi ve insan haklarını açık bir dille tartıştığı halde gruptaki beyaz katılımcıların çok azı haklarının bu alandaki gelişmelerden doğrudan etkilendiğini belirtmiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse bazıları da oldukça acımasız olan bu güvenlik önlemlerine –bunlar arasında terörü teşvik etmek gibi daha gelişme aşamasında olan suçlar da var-bütünüyle destekçi olmuştur. Beyaz olmayan katılımcılarımızın çoğu da –tam aksine- kendi haklarının doğrudan terörle mücadele güçleri tarafından azaltıldığını savundu; örneğin: “Siyah bir van gelse ve ben binip gitsem… Olası tepkiler yüzünden ne söyleyeceğimle ilgili korkularım var.” (Asyalı, metropolitan, erkek)
Dahil olabilme
Vatandaşlık, uygulanıyor olsa da bu uygulanan haklardan çok daha fazlasıdır, ve hedef gruplarımızdaki katılımcılarımız terörle mücadele güçlerinin kendi sosyal ve politik hayata katılımlarına etkilerini tartıştı. Beyaz ve beyaz olmayan katılımcılar arasındaki ayrım bu bağlamda daha belirgindi, yine beyaz katılımcılarımızın birçoğu günlük yaşamlarında büyük ölçüde engellenmemiş olduklarını hissediyorlardı, örneğin: “Tüm bu olan biten bize dokunmuyor” (Beyaz, metropoliten,erkek). Terörle mücadele önlemlerinin doğrudan yaşandığı yerlerde –genellikle merkezi yerler- bu önlemlerin gerekliliği kabul edilir, ya da terörle mücadele birimlerinin “tedbir” adıyla öfke ve hiddeti deneyimlenirdi. Bir katılımcının dediği gibi: “Bir tehdit hissettiğimi söyleyemem, sinirlendim, kızgındım” (Beyaz, metropoliten, kadın)
Bu rahatsız edilme hissi, siyah ve Asyalı katılımcılar arasındaki terörle mücadele tedbirlerinin doğrudan kamusal alana katılabilmelerini azalttığıyla ilgili ortak görüşleri net bir şekilde ortaya koydu. Konuştuğumuz insanların birçoğu, sürekli gözlem altında olma hissinin politik yaşamlarını bırakmalarına yol açtığını, ve pek çok kez kendilerine oto-sansür uygulayıp geri çekilmelerine neden olduğunu dile getirdiler: “Ben bir şeyleri değiştirmek isterim, muhtemelen de politikaya olan tutkum buradan gelir. Fakat şimdilerde çenemi kapalı tutup hiçbir şey söylememeyi tercih ederim” (Asyalı, metropoliten, kadın). Belki de daha endişe verici ancak etraftaki bu kabullenme duygusu geri çekilmeyi sıkça tartışılır hale getirdi: “Mücadele etmenin hiçbir anlamı yok” hissi. (Asyali, metropoliten, kadın).
İngiliz kimliği
Üçüncü sıklıkta yaşanan tartışma konusu da insanların İngiliz kimliğiyle olan bağının terörle mücadele güçleri tarafından nasıl etkilendiğiydi. Bu durum beyaz katılımcılarımız tarafından nadiren tartışılmıştır, yine de, güvenlik politikalarıyla hedef alındıklarına inanan kişilere karşı büyük bir empatiyle karşılaştık. Beyaz olmayan vatandaşlar ya da ikamet edenler terörle mücadele güçlerindeki gelişmelerle damgalandığı ve yabancılaştırıldığı görüşü sık sık mevcut vaziyetle desteklenmiştir. Bu gibi duygular, terörle mücadele güçlerinin birleştirici dinamikleri ya da toplumsal birlikteliği tersine çevirdiğini düşünen siyah ve Asyalı katılımcılarımız arasında yine yaygındı. Devletten uzaklaşma ya da iletişimi koparmanın belirgin nedenlerinden biri de hükümetin belirli kişilere ait olduğu inancıydı.
Vatandaşların yükümlülükleri
Tümü olmasa da birçok vatandaşlık kavramı görevleri ya da zorunlulukları -diğer vatandaşlara ya da devlete borçlu olduğu- yansıtıyor. İlginçtir ki, yukarıda, devletle ve devletin güvenlik tedbirleriyle bile yakın ilişki kurmaya genel bir destekle karşılaştık. Bir anlamda, başka bir deyişle, vatandaşların şüpheli davranışları ihbar etmek gibi görevleri de vardır –her ne kadar belli zamanlarda ve anlarda da olsa. Aynı zamanda, bir şeyi elde etmek için başka şeylerden “ödün vermek” de bazı hedef gruplarımızca tartışıldı. Bahsedilen, güvenlik ve özgürlük arasındaki ödünden ziyade devletin vatandaş haklarını korurken vatandaşın devlete borçlu olduğu düşünülen ödünlerdi. Katılımcılardan birinin sözleriyle: “Neden size yardımcı olmak istemeyen bir devlete yardım edilmelidir? (Siyah, metropoliten değil, kadın).
Yukarıdaki sorunları engelleme çabalarımızla ilgili başka yerlerde yazmış olsak da araştırmamız, terörle mücadele/vatandaşlık arasındaki bağla ilgili rahatsız edici bir resim çiziyor çünkü bu alandaki güçlerin doğrudan birçok kişinin vatandaşlık deneyimini azalttığına dikkat çeker. Aslında, aidiyet duygusundaki azalmanın haklardaki azalmayla bağlantılı olduğu, siyasi ilişkilerdeki isteksizlik –ya da geri çekilme-, ve devlete ya da toplumun diğer kısımlarına azalan bağlılık hissi ile ilgili alanlardaki çalışmalarda kısır bir döngü vardır. Bunun ötesinde, beyaz katılımcılarımızın çoğunun tüm bu olaylarla ilgili etkilenmemiş hissettikleri gerçeği ayrıca İngiltere genelinde çelişik ya da kopuk vatandaşlık deneyimlerinin varlığına işaret ediyor. Bunu tartışıyor olmak rahatsız edici çünkü bu farklılıklar muhtemelen İngiltere’deki vatandaşlık uygulamasında daha geniş çatlaklara katkıda bulunuyor.
Çeviren: Feray Yalçuk
Orijinal Metin: http://www.democraticaudit.com/?p=1864